Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2441.4
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63422.92$

ÜNİVERSİTELERDE NİCELİK/NİTELİK

29 Temmuz 2019, Pazartesi 08:55

Son yıllarda ülkemizde üniversite sayısı büyük bir artış gösterdi.           

Çok sayıda şehrimizde en az bir üniversite ve çok sayıda ilçemizde de bir fakülte ya da  Meslek  Yüksek Okulu bulunuyor. Öyle ki  ilçelerde  sadece 2-3 öğrencisi bulunan Meslek Yüksek Okullarına bağlı bölümler  dahi var. Bunun için fazla uzaklarda örnek aramaya  gerek yok. Merak edenler  Ilgın ve  Akşehir’deki bölümlerde kaç öğrencinin olduğuna bakabilir. Mehtemelen başka  üniversitelerde de buna benzer örnekler var.

Ülkemizin ve gençlerimizin kaderini yakından ilgilendiren bu olayı biraz açalım..         

Türkiye’de toplamda 206 üniversite var.

Bu üniversitelerden 2018 dönemi  kayıtlarına göre 8 milyon  öğerenci eğitim alıyor.

Üniversitelerde görev yapan akademisyen sayısı 160 bin civarında.

Bunların 25 bini  profesör, 15 bini  doçent, 36  bini Dr.Öğretim  Üyesi, yaklaşık 35 bini Öğretim Görevlisi ve 45 bini de Araştırma Görevlisi.. Yönetenler bu sayıları mutlaka çok önemli buluyor olmalı. Mesela  “Yüksek öğretimde çıtayı yükselttik.Şu kadar üniversitemiz, şu kadar öğrencimiz oldu” diyebilirler.

Peki gerçek öyle mi?

Ya da eğitim alanında geldiğimiz nokta neresi? Yani  nerdeyiz?

İlk önce şu  son derece  dramatik sonucu söyleyelim..

Geçen hafta üniversite giriş sınav sonuçları açıklandı..

Son sınavlarda 650 bin öğrenci ne yazık barajı  bile aşamadı. Bu sonucu eğitimdeki çöküşün resmi belgesi olarak  görebilirsiniz .

Uygulamalardaki hatalar bu sonucun en büyük sebeplerinin başında geliyor.

Son yıllarda Liselere giriş sistemi defelarca değiştirildi.

Aynı şekilde üniversite seçme   sistemi 17 defa değiştirildi.

Öğrenciler bir sonraki sınava hangi sisteme göre hazırlanacaklarını artık öngöremiyor. Sınavlara çok  kısa bir süre kala bir bakıyorsunuz, sınav sistemi  pat diye değiştiriliveriyor.  Bizim ülkemizde devletin en fazla  kurcaladığı alan maalesef eğitim sistemimiz oluyor.

Bir de  olayın ehil olmayan yani  liyakatsız yöneticiler  kısmı var. Gerek Liselerimizde, gerekse üniversitelerimizde artık  siyasi  referanslı yöneticilik  döneminin yolu  halk istese de istemese de açılmış  durumda.  Şık olsa da  olmasa da, hatta  en  ufak  bir faydası olmasa da böyle bir durum sözkonusu.

Üniversite yönetimleri dahil eğitimin her  kademesinde “sadakat/siyaset/bizim adamımız” anlayışı büyük ölçüde liyakatın önüne geçti. Kendilerini hak ve hayal  edemedikleri o görevlere getirenlere “ Emirlerinizi bekliyorum” diyenler, eğitimin kalitesini  nasıl yükseltebilir? Böylelerinin  tek  düşüncesi  olabilir. O  da şu” Allah bizi buraya getirenleri başımızdan eksik etmesin”  İyi de  “Allah size emanetleri mutlaka  ehline vermenizi” Emretmiyor mu?

Hadi bu konuda  sözü fazla uzatmayalım.

Ülkemizde üniversitelerin sayısını artırdık.

Öğrencilerin, akademisyenlerin sayısını  da artırdık.

206 üniversitede, yüz binlerce idari  personele iş de veriyoruz.

Ama liselerimizde olduğu gibi, üniversitelerimizde de verilen eğitimin kalitesi tartışılyor.

Tabelalar güzel ve  kulağa hoş gelen sözler..  Son yıllarda moda olan  ve ülkedeki sasıyı 5 bini bulan  başta Türkçe olmak üzere Matematik, Kimya ve Fizik gibi temel derslerin fazla önemsenmediği  Liseler. Bir çok şehirde nitelikli eğitimin  fazla dikkate alınmadığı ticaret amaçlı  vakıf üniversiteleri.

Devam edelim.. Üniversitelerde ortada rektörlerin seçimle falan göreve  gelmesi gibi bir olay  kalmadığı halde  bir  takım rektörlerin, bazı akademisyenlere karşı  “Bana oy vermedin.Karşımda yer aldın” husumeti. Dar ve  siyasi bir kadroyla üniversitelerin yönetilmeye çalışılması ve akademik kadroların buna göre  dizayn edilme çabaları. Üniversitelerde üst düzey  görevlerin   kişinin yeneteneklerine ve aldığı eğitime göre belirlenmemesi. Siyasi arkası olan  akademisyenlere üniversite  yönetimlerinde  önemli ve belirleyici görevlerin verilmesi. Üniversite yönetimlerinde farklı görüşe sahip bilim/sanat/nitelik sahibi  üst düzey idari ve akademik   personelin değerlendirilmemesi. Akademisyenler   arasında çifte   standart. Kendi siyasi görüşlerinden ya da geçmişte  okuduğu okullardan  olmayanların dışlanması ve adam yerine dahi konulmaması.. Önceden belirlenen ve tayin edilen  jürilerle akademisyenlerin kaderinin belirlenmesi...

Üniversitelerde  arzulanan  eğitimin önündeki engeller saymakla bitecek gibi değil.

Siyaset üniversitelerden elini çekse belki bazı şeyler  az da olsa değişebilir.

Netice itibariyla üniversitelerimizin  sayısını artırdık ama aynı şeyi nitelik konusunda söyleyemiyoruz. Dünya üniversiteler liginde, Türkiye’den kaç üniversite bulunuyor? Fazla söze  gerek yok. Bunun nedenlerini düşünelim yeter.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.