Konya
01 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2426.2
  • BIST
    10045.74
  • BTC
    58504.09$

PLASEBO

19 Nisan 2024, Cuma 00:01
Geçmişten günümüze kadar insanlar inanma içgüdüsüyle yaşamışlardır. Belki de bu yüzden dua ederken bile inanarak istediklerinde istedikleri şeyin olma olasılığı daha yüksek olmuştur. Bunun üzerinde birçok araştırmalar, deneyler yapılmış ve hatta kayıtlara bile geçmiştir. Örneğin; tedavisi gecikmiş, sayılı günleri kalmış olan bir adam doktora gider ve bayrama kadar kendisini hayatta tutmasını ister. Bayramda torunlarını son bir kez görüp ve öyle mutlu bir şekilde ölmek istemektedir. Doktor her ne kadar bunun mümkün olmayacağını bilse de ona bazı ilaçlar yazar ve merak etmemesini bu ilaçları kullanırsa bayrama kadar yaşayacağını söyler. Adam bu süreç içerisinde şaşılacak şekilde iyileşme göstermektedir. Doktor bile bu duruma çok şaşırmıştır. Sanki hiç hasta değildir adam. Ve bayram zamanı gelir. Adam torunlarıyla vakit geçirir ve ertesi gün ölüm haber gelir. Söylenilene göre adam bayrama kadar yaşama konusunda bedenini ve beynini ikna etmiştir. O yüzden bayram geçtikten sonra beyin eski hasta haline geri gelmiştir. Çünkü öyle kodlanmıştır.
İlk başta kulağa ne kadar garip gelse de düşündüğümüz zaman haklı bir gerekçedir inanmak. Aslında hasta olmayan ama kendisini hastalığa ikna etmiş kişilere sıradan bir ilaç versek bile iyileşir çünkü gerçek olan durumdan farklıdır. “Plasebo” budur işte. İnanarak yaşamak, istemek.
Anlatılan bir hikâyeye göre;
Vakit namazlarını sürekli cemaatle, camide eda eden, Allah’a yürekten bağlı, çok duru gönüllü bir adam varmış. Ama evi, nehrin öbür tarafında olduğu için her vakit namazında salla, nehri geçmek epey vakit alıyormuş. Bir gün, gittiği camide bir vaaz dinlemiş. Hoca diyormuş ki; Allah’a öyle inanıp öyle dayanacaksın, öyle güveneceksin ki her işin kolaylıkla hallolsun. Bismillah de gir suya yürü git diye de bir örnek vermiş. Adamcağız bunu duyunca bir sevinmiş bir sevinmiş ki. Oh demiş kurtuldum artık saldan, vakit kayıplarından. Bismillah der geçerim karşıya. Sevincinden içi içine sığmıyormuş. Dediği gibi de yapmış çıkmış camiden gelmiş nehrin kıyısına; bismillah demiş ve yürümüş geçmiş. Artık kendisi de karısı da çok mutluymuş bu yüzden. Bir gün hanımı demiş ki; yarın o hocayı yemeğe davet et bak o kadar iyiliği dokundu sana. Olur demiş adam. Ertesi gün camiden çıkınca, hocayla anlaşmışlar eve gidecekler. Hoca; bir sal bulalım deyince adam şaşırmış ve ne salı hocam sen demedin mi bismillah de yürü git. Ben o günden beri öyle yapıyorum hadi geçelim. Hoca hayret içerisinde bakmış adama ve demiş ki; keşke benim imanım da seninki gibi “acaba sız” olsaydı bende senin gibi yürür giderdim. 
Bu hikâyeden de kısasla inanarak dua etmeli ve inanarak yaşamalıyız. Beynimizi olana ikna etmeliyiz ki olacak olan da iyi olsun. Düşündüğümüz zaman “plasebo” aslında tevekkül etmektir. Ben Allah’tan istiyorum, eğer tam manasıyla inanarak istersem Allah bana verir mi? Ya da bu istediğim şey imkânsız ama bir deneyelim dua etmeyi bakalım diyerek dua etmek mi? Siz karar verin.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.