Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.99
  • ALTIN
    2461.1
  • BIST
    9886.72
  • BTC
    64422.64$

Tarih Bilinci Üzerine (2)

15 Ekim 2016, Cumartesi 09:40

 

İnsan yaşamında işlevsel olmayan hiçbir şey etkili olamaz. Bildiklerimizin değeri bilmediklerimiz ya da bileceklerimizin yanında övgüyü gerektirmeyecek kadar küçük kalmaktadır. Sonra bildiklerimizin insan ve toplum yaşamında işlevsel hale getirilmesi de gerekiyor. İnsanın zihninde, gönlünde ve işinde yararı, işlevi olmayan yalnız tarih değil hiçbir şey kıymet bulmayacaktır.

Her varlıkta birbirine zıt iki tabiat bir arada bulunur. Bu, insan varlığında daha da belirginleşmiş haldedir. İnsanın bir birey olarak kendisini kendi olarak ortaya koyan değişmeyen doğası, bir de, onun oluşumunun gerçekleştiği tarihsel bir değişim alanı vardır. Her insan kendini diğer insanlardan farklılığının bilincine vardığı doğal bir ‘bireylik’e sahiptir. Bunun yanında bir toplum içindeki her bireyin geçmişinde başkalarıyla kesiştiği ortak bir tarih yatmaktadır. Bu tarihsel geçmiş olmasaydı yetkin doğal bireylik kemale ermeyecek, insan, olması gerektiği kadar toplumsal kişiliğe ulaşamayacaktı. 

Tarih bilinci insanlara ve toplumlara zamanın üç dilimini birbiriyle uyum halinde değerlendirme becerisi kazandırır. Geçmişi hale (şimdiye) raptedeceğiz, halden de geleceğe saçaklar uzatacağız. Geçmiş hale, hal geleceğe bağlanamazsa ne geçmiş, ne hal ne de gelecekte bireysel ve toplumsal kişilik bütünlüğü oluşturulamayacak, demektir.

Bir zamanlar okul çocuklarına Geçmişi unut/Yeni yolu tut/Gençliğe umut/Sen ol! Çocuğum, diye şarkılar öğretilirmiş. Geçmişle bağını koparmak istemenin nedeni, hali ve geleceği düşünmeyen maziperestlik olmalıdır. Geçmişe aşırı biçimde bağlanmak, ‘haddini aşan zıddına dönüşür’, ilkesi gereği geçmişe karşı ters yönden haddini aşan bir itici tutumla mazi düşmanlığına dönüşüyor. 

Tarih bilinci, bir toplumun en azından birlikte yaşayan kuşakları arasında bir bağ kurmasını gerçekleştiremiyorsa o toplum çözülür. Özal Hükumetlerinde Kültür Bakanlığı yapan M. Taşçıoğlu ‘ninem ferace giyerdi, annem manto, hanım tayyör kızım ise pantolon giyiyor, diyordu. İşte tarih bilinci, ferace giyen büyük nineye pantolon giyen küçük torununu,  pantolon giyen küçük toruna da ferace giyen büyük ninesini kabullendirdiği zaman -kuşaklar arasındaki derin değer kırılmaları önlenmiş olacağından- işlevini yerine getirmiş olur. Çünkü ferace giyenin de pantolon giyenin de aynı dünya görüşüne bağlı olması değişimin temellerde değil parça öğelerde, özde değil ilinekte gerçekleştiği sonucuna götürür. Eğer buna izin verilmezse değişim temellere sirayet edecek demektir. Bir yılan baharda derisini değiştiremezse nasıl ki ölüyorsa, bir toplum, toplumsal sisteminde, toplumsal yapının biçiminde esnemeler yapamadığı, kurumlarda değişime izin veremediği zaman dünya görüşünde derin kırılmalar ve değişimler yaşayacak, belki de uygarlık değiştirmek zorunda kalacaktır. 

Düşünce alanında sistemcilik ne kadar uç/extrem ise pratik alanda postmodernlik de o kadar uçtur. Uçlara/extremlere şaz örneklere takılmamak, moda düşüncelere sürüklenmemek gerekir. Şunu ilke olarak kabul etmelidir ki, hakikat kendisini uçlarda/extrem noktalarda değil itidal noktasında ortaya koyar. Her extrem’in alternatifi vardır ama itidalin alternatifi yoktur, çünkü onda uçlar belli oranlarda temsil edilmiştir.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.