Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2440.5
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64378.27$

TABİİ AFETLER VE TEVEKKÜL (2)

21 Şubat 2019, Perşembe 08:32

Depremler de Cenâb-ı Hakk’ın bilgisi dâhilinde ve koyduğu kurallar doğrultusunda vuku bulduğuna göre, Yüce Allah, dilerse yer küreyi büyük bir depremle bir anda yok edebilir. Dilediği takdirde şiddetli bir depremi derhal durdurabilir. Ancak O, bizden, tabiat için koyduğu kanunu kavrayıp tedbirli olmamızı istemektedir.

İnsanları dehşete düşüren ve saniyelerle ölçülecek süreler içinde gelişen, çok hızlı yer kabuğu hareketleri olmaktadır ki, bunlar deprem olarak adlandırılmaktadır.

Depremler çoğunlukla elastikî kırıklara bağlı olarak gelişirler. Bu elastikî kırıklara da “fay” denir. Fay hattının iki ucunda biriken enerji, kütlenin direncini aşınca, kırık boyunca kaymalar oluşmakta ve sonuçta deprem olayı meydana gelmektedir. Ülkemizde, hepimizin uykularını kaçıran dünyaca ünlü “Kuzey Anadolu Fay Hattı” bulunmaktadır.

Konuyla ilgili uzman kimselerin de sık sık dile getirdikleri gibi, ülkemiz, tehlikeli bir deprem kuşağında yer almaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, yer küre bizi sallamaya devam edecektir. Şu halde deprem gerçeği ile birlikte yaşamak mecburiyetinde olduğumuz gözükmektedir. Bu, asla bir çaresizliğin ifadesi değildir, bir gerçeğin teslimidir. Aklı selim, bütün tehlikeleri bertaraf edecek çözüm yollarını bulacaktır. Önemli olan aklı selime gereken önem ve değeri atfetmektir.

Deprem Kader ve Kaza:

Bazı insanlar, herhangi bir felâkete uğradıklarında, bunu kendilerine has bir takım yorumlarla açıklamaya çalışarak, işi alın yazısına bağlarlar, bu noktada insanın kusurlarının, iradesini yanlış yolda kullanmasının etkisini dikkate almazlar, kolaycı yolu seçerler. Bir kısım insanlar da tamamen materyalist bir anlayış içinde ortaya çıkan hâdiseleri, ilâhî boyutu olmayan birer tabiat olayı olarak görürler. Her iki yaklaşım da doğru değildir. Konuya açıklık getirmesi bakımından kader ve kazanın ne olduğuna kısaca değinelim.

Kader; Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah’ın mikro âlemden makro âleme, zerrelerden sistemlere ve gelecekteki bütün hayatıyla insana kadar en küçükten en büyüğe tüm kâinatı ezelî ilmiyle plânlayıp programlaması ve bunları, İlmî plândan alıp varlık âleminde göstermesi için, Levh-i Mahfüz’da tespit ve tayin etmesidir.

Kaza ise; Allah’ın kaderde tespit ve tayin edilen bu şeyleri, zamanı gelince varlık âlemine çıkarması ve hükmün uygulamaya konulmasıdır.

Kader ve kaza ile ilgili ayet ve hadisler incelendiğinde iki türlü kaderin var olduğu görülür. Bunlardan birincisi, insan irâdesinin hiçbir etkisinin bulunmadığı, doğrudan Allah’ın takdir, irâde ve yaratmasıyla gerçekleşen kaderdir. Kâinatın yaratılması ve kâinatta cereyan eden tabiat olaylarıdır. İkincisi ise; insanın cüzî irâdesinin etkili olduğu kaderdir. Kader denince ilk akla gelen bu kaderdir. İnsanın hür irâde ve tercihine bağlı olarak oluşan bu kader, insan iradesi hesaba katılmadan düşünülemez. Şöyle ki: Allah, insanın irâdesini hangi yöne sarf edeceğini ezelî ve sonsuz ilmiyle bildiği için kaderi ona göre programlamakta, zamanı gelince de kul iradesini öyle yönlendirdiğinden Allah da kulun irade ettiği şeyi yaratmaktadır. Neticede kul olumlu şeylerde sevap, olumsuz şeylerde de günah kazanır. Şu kadar var ki, Allah, kulun tercihine göre yarattığı bazı fiillerden hoşnut olurken, bazılarından hoşnut olmaz. Kul, namaz kılmak isterse, Allah bu fiili hoşnut olarak yaratır, fakat küfür ve günahı sevmez, ama kul yönelince de hoşnut olmadığı halde onları yaratır. Allah’ın hoşnut olmadığı bir şeyi yaratması, sorumluluğun İlâhî iradeye ait olmasını gerektirmez. Zira, bu yaratma, kulunun isteği doğrultusunda gerçekleşmektedir. O halde sorumluluk ta ona ait olacaktır.

Depremin olumsuz sonuçlarının önlenmesi ya da hafifletilmesi noktasında sergileyeceğimiz eksikliklerin sorumluluğu tamamen bize aittir. Bize düşen görev, aklımızı ve diğer melekelerimizi kullanarak gerekli tedbirleri almaktır. “Nasılsa böyle olacaktı, kader değişmez” tarzındaki teslimiyetçi anlayış İslâm’a aykırıdır; bu yanlış anlayış, sorumluluktan ve yapılan hataların acı neticeleri ile yüzleşmekten kaçmaktır. Kuran-ı Kerim’de, Allah’ın müminlere yardım edeceği sıkça ifade edilmektedir. Ancak bu yardımın gerçekleşmesi için de inananların, üzerlerine düşeni yapmaları gerektiği vurgulanmaktadır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.