Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

Şükür Nimeti Artırır

20 Şubat 2017, Pazartesi 07:20

Övmek yüceltmek gibi manâlara gelen hamd, kendilerine ikram ettiği maddî ve manevî nimetler için, insanların Allah’a şükranlarını ve minnettarlıklarını arz etmesi demektir. Â’râf sûresinin 43. ayetinde, bu husus şöyle açıklanmaktadır: “Bizi buna (cennete) eriştiren Allah’a hamdolsun. Şayet Allah bizi doğruya iletmeseydi bizler doğruyu bulamazdık.”

İnsan olmanın gerekliliğini yerine getirebilmenin en önemli göstergesi, insanın yaratılış gaye ve hikmetinin bir ifadesidir. Bu ifade şekillerinin en önemlilerinden biri de, Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı mahlûkatı için verdiği nimetlere hamd ve şükür vazifesini yerine getirme gayretidir.

Maddi ve manevi sayısız nimetlerle kuşatılmış bir varlık olan insan, her nefes alış ve verişinde bile iki nimeti aynı anda yaşamakta olup, Allah Teâlâ’nın insanoğluna lütfettiği maddî ve manevî nimetlerin tespit edilip sayılması mümkün değildir.

 “Her şeyden önce insan, yediği yemeğe bir baksın! Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık”(1)   

Yüce Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın vicdanında, bir minnettarlık ve şükran hissinin uyanması gerekir. Bu hissin ifadesi olan hamd ve şükür, hem sözle, hem de fiilî olarak yerine getirilmelidir.

Yaratan ile yaratılanlar arasında hamd, büyük bir mânevi bağdır. İsrâ sûresi’nin 44. ayetinde, “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız” buyurulmakta ve Kur’an-ı Kerim’in, kırktan fazla ayetinde, Yaratıcı ile yaratılmışlar arasında hamd ve şükür alâkası bulunduğu açıklanmaktadır.

Nitekim Efendimiz (s.a.v.) geceleri ayakları şişinceye kadar uzun uzun namaz kılmış; elbisesini, sakal-ı şerîflerini ve secde ettikleri yeri, mübârek gözyaşlarıyla yıkamışlardır. Kendisine:

“–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde, niçin bu kadar ağlıyorsunuz?” denilince de:

“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?..” buyurmuşlardır.(2) 

Zengin bir kimsenin zekâtını ve sadakasını vermesi, Allah yolunda infak etmesi, başta akrabaları olmak üzere fakirlere, yoksullara, yetimlere yardımda bulunması, malî bir şükürdür. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” genel prensibi ile hareket ederek bir kimsenin ilim, irfan, sanat, maharet, beceri ve tecrübesiyle insanları aydınlatması ve onlara faydalı olması da bu nimetlerin şükrünü edadır.

Gerçekten insan, maddî ve manevî nimetlerle donatılmış bir varlıktır. Nefes alış verişinde bile iki nimeti aynı anda yaşamaktadır. Allah Teâlâ’nın insanoğluna lütfettiği maddî ve manevî nimetlerin tespit edilip sayılması mümkün değildir. Nitekim Allah Teâlâ, “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür”(3) buyurmaktadır.

Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde şükrü emretmiş “Hatırlayın ki, Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım...”(4)

Bizler, bu dünyada birer misafir olarak bulunduğumuzu unutmayalım. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde Allah’ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O’nun ikramlarını tadıyor, her nefeste O’nun bize bağışladığı hayatı soluyoruz. Biliyoruz ki bütün bunlar bizim içindir.

Bu gerçeği, Alemlerin Rabbi, Yüce Kitabımız Kur’an’da bize şöyle haber veriyor: “Görmedin mi: Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini Allah sizin hizmetinize verdi. Açık ve gizli nimetlerini üzerinize yağdırdı.”(5)  

Sevgili Peygamberimizin tavsiye ettiği bir dua ile bitirmek istiyorum:  Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!. ”(6) Gönülden Muhabbetlerimle.

Dipnotlar:

1-Abese, 80/24-32.                                                                                                                                  

2-İbn-i Hibbân, II, 386.                                                                                                                           

3-İbrâhim, 14/ 34.                                                                                                                                   

4-İbrâhim, 14/7.                                                                                                                                     

5-Lokman, 31/20.                                                                                                                       

6-Ebû Dâvûd, Vitir 26.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.