Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2447.9
  • BIST
    9918.37
  • BTC
    63898.8$

SERENCAMIMIZ

10 Haziran 2015, Çarşamba 00:00

(geçen yazıdan devamla)İnsanlığın mecrası İslâm’a doğru yol almakta, bu eğilim giderek hızlanmaktadır. Son iki yüzyılın tablosuna baktığımızda Osmanlı insanında batıcılık düşüncesi hâkim olmuştur. Osmanlının miras külleri üzerine kurulan yeni devletin şekillenmesi de batıcılık temeline oturtuldu. Siyasi, sosyal ve kültürel değişimleri zorlama usullerle gerçekleştirerek batı ile aramızda oluşan açığın kapatılması yarışına girildiği beyanıyla her türlü kalkınma planları uygulandı.1950 yılına kadar tek parti otoritesi, 1950–1960 yıları arasında da çok partili deneme usullerini kullandı ancak sonuçta istenilen bir seviye tutturulamadığı için suç hep vatandaşa kesildi. Her on yılda bir darbeler, darbe öncesi muhtıralar ve siyasi ekonomik kültürel çalkantılar hep olagelen somut örneklerdir. Aslında 1960 ihtilali Türkiye’de uygulanan batıcılığın işlemediğinin bir tezahürü şeklindeydi. Sistemin işlemediğinin ya da işletilemediğinin normal halinden başka bir şey değildi. 1800‘lü yıllarda Almanya,1923’te İngiltere,1945’ten günümüze ABD endeksli politikalar ve uygulamalarla sonuç da AB’ye girmeye can atan bir ülke durumuna gelen Türkiye, tam olarak bir batılı endüstri toplumu standartlarını yakalayamamış olmanın pozisyonu içerisinde insanı tek bir çizgiye ulaştırmaya/yaklaştırmaya ve düşünmeye çalışan uygulamalarıyla hem AB ülkeleri nezdinde insan hak ve özgürlüklerini uygulama boyutunda eleştiri almakta hem de hararetle istediği bu birliğin kapısından içeri bir türlü sokulmamaktadır. Bir ülkede değişim talebi önce değerler dünyasında başlamalıdır. Peki, nedir bu değerler dünyası? Hak, Adalet, İnsan Hakları, Hukukun Üstünlüğü, İnsan/İnsanlık gibi kavramlardır. Bu kavramlara yüklenilen mananın içeriği ve uygulamaları o ülkenin yansıttığı değerler manzumesini ve kendi toplumuna bakışını ortaya koyar. Bahse konu olan bu değerlerin kaynak /çıkış noktası /merkezi neresidir diye sorsak, yine burada verilecek cevabın orada bulunan uygulanan yahut insanların zihinlerine hapsedilen uygulama alanı bulamayan değerler olduğunu fark edeceksiniz. Yani diyorum ki bu tamamen insanın kendi iç dünyasında tadına vardığı yaşadığı koruduğu ömür boyu birlikte olduğu ve yaşama sevinci duyduğu tüm güzelliklerdir, diyorum. İşte bütün mesele burada. Bunu almak anlamak ve uygulamak. Bizler tarihin bize sunduğu kültürel tüm güzelliklere ve donanımlara sahip olmamıza rağmen, topluma ayna,  ona ruh ve şekil verecek insanın sahip olduğu /olması gerektiği değerlere yönelik hareket noktamızı buraya çeviremedik. Hatta görmezlikten geldik. Ve sürekli devleti yeniden yapılandırmalarla uğraştık. Çıkarmadığımız kanun, uygulamadığımız yöntem kalmadı. Ne bileyim kısmadığımız insan hakları kalmadı. Otoriter olduk. Konuşturmadık. Susturduk. Hep istedik aldık. Vereni bir türlü beğenmedik. Onu aşağıladık. hasolar memolar diye lanse ettik. Çekilmedik çile kalmadı, fakat bir türlü yapamadık. Yakalayamadık istediğimizi. Belli bir yere gelmiş olsak ta…

Elbette karamsar olmamak gerek. Çünkü ben Anadolu insanına güveniyorum. Sağduyu sahibidir. Yeter ki elinden tutulup değer verildiği gerçekten hissettirilsin kendisine. Yemez verir. Giymez giydirir. Tekâlifi Milliye emirlerini hatırlayınız diyorum. Çünkü Anadolu: İslâm’ın bir bestesidir. Tutkalıdır.

Bu toprağın ruhunda tarihsel birikimli kültürel değerler manzumesi ve İslâm kardeşliği güzelliği yatmaktadır. Bu doku bin yıldır buradadır. Ayaktadır. Ne Gültan Kışanak’ın tahrip kar sözleri ne de emperyalizmin kuru gürültüsü bu güzellikleri bizden alıp götüremeyecektir. Asla başarılı olamayacaklardır onlar, bu hayalleri kursaklarında kalmaya mahkûmdur onların…

Sonuç 1:Bizler İslâm mayasında ruhumuzu bulan bireyler olarak Ezanı Muhammedi okunurken içinde geçen”Allah en büyüktür” diyorsak, hayatımıza yön vereninde bizi yaratan en büyük’ün emirleri olması gerektiğini niçin düşünmüyoruz? Hayata nizamat  usul ve aydınlık bir çerçeve sunan kitabın uyarılarına kulak tıkamak nasıl bir anlayıştır?.Nasıl bir zihniyettir?...

Sonuç 2:Anadolu’da 1.Meclisle yapılanma mayasını bulan anlayış ile Anasırı İslâm diye tabir edilen unsurların temsilcilerinin ortak bir paydaş olan din kardeşliği zemininde kimlik, aşk, vecd ve cehd içerisinde yeni hamlelerle yeni ufuklara yükselmek için yeniden Anadolu’ya Malazgirt Ruhuyla sahip çıkıp süslemelidirler.

Sonuç 3:Din mal can namus nesil akıl ve düşünce emniyetinin sağlandığı bir toplumda sahip olunan değerler manzumesi herkesi insan olarak kuşatmalı ve sarmalıdır.

Sonuç 4,1.Meclisin Encümeni Mahsusa raportörü İsmail Suphi Soysal’ın ta o zamandan bugüne toplumsal yapıya işaret ettiği, Halkın gerçek manada söz sahibi yapılmasına dair toplumsal reçetesi sorunun akil çözümüdür. Diyor ki:-Efendiler bu milletin kendisini idare etme vakti gelmiştir ve kendisini idare edecektir. Eğer kendisini idare edemeyecekse zaten biz idare edemiyoruz. Biz kötü memurların elinde zebun olmaktansa kendi kendilerini idareleri tercihe şayandır”…

Bunun anlamı nedir? Cumhuriyet tarihi boyunca halkın gerçek manada söz sahibi yapılmamasıdır. Halka güven duyulmamasıdır. Tercihlerine rıza gösterilmemesidir. Halkı eğitilecek yığınlar olarak gördüklerinden, Haso Memo diye dalga geçtiklerinden, Çobanın oyu ile Prof’un oyu bir olmaz dediklerinden, bu milleti kendi haline bırakırsan Başkan olarak Ya Said’i Nursiyi ya da Ali Fuat Başgili seçerler korkusu yaşadıklarından sadece merkezden atamalarla yönetmeyi uygun görmüşlerdir. Yani Âdemi Merkeziyetçilik yerine katı devletçilik ve merkeziyetçilik hâkim olmuştur.

1923’de normalde yeni bir yapılanmayı üstlenen zihniyetin kurumsallaşması yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yerine uygulamalar görüldü ki, tek tip ve tek model otoriteye dayalı, bir model insan anlayışı dizayn etmeyi, laikçiliği esas alan ve de bunu insanları sindirme ve yıldırma politikaları haline getiren uygulamaları benimseyip buna işlerlik kazandırdıkları da yaşanılan uygulamalardandır. Şimdi bu açıklamalardan yola çıkarak bize düşen görevin:

“Tek tipçiliği değil, çoğulculuğu esas alan bir konjonktüre dayalı insan hak ve hürriyetini temelden esas alan, özgürlükçü ama yıkıcı eylem ve uygulamalara prim vermeyen, düşünceye ve farklılıklara değer veren, kuvayi milliye ruhundaki 1.Meclis misali temsili bir anlayışa sahip, heyecanı canlı tutan bir eğitim programlarıyla ve teknik donanımlarıyla, değişim ve yenileşmeye açık kolektivist yapısıyla milli ruh ve heyecanı şaha kaldıracak ve yaşatacak değer yargılarına sahip çıkan öz kültürel kimliğiyle bu ülkeyi baştanbaşa şantiyeye çevirecek bir programın başlatılmasını teklif ediyor/öneriyoruz.”

Anadolu İslâm’ın gelmesinden önce yolgeçen hanı idi. Ancak İslâm’la mayasını bulmuştur.

Anadolu İslâm’la beraber uğrunda ölen varsa vatandır, zihniyetine geçiş yapmıştır. Not: Seçimler ülkemize hayırlı olsun. Değerlendirilmesi haftaya inşallah.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.