Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

SAM AMCAYA DÜŞMAN LÂZIM (1)

03 Eylül 2016, Cumartesi 09:44

 Düşmanı veya rakıbi olmayan insan tembelliğe ve atalete alışır. İbre­sinde düşme ve kondisyonunda azalmalar görülür. İnsanı başarıya ve ileriye götüren faktörlerin en büyüğünün rekabet hırsı olduğunu bugün ilim de kabul ediyor.

Bu durumu iyi bilen veliler evlâtlarına, öğretmenler talebelerine, iş adamları şirket yönetici ve işçilerine mutlaka bir rakip gösterirler ki, ba­şarıya varmaları mümkün olsun. Bunun için bir şair der ki;

Ey düşmanım sen benim rüzgârımsın, hızımsın

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın

 

ABD en büyük Misyonerlik örgütü Amerikan Board, üyelerine: “Dün­yayı fethe çıkan Hz. İsa orduları” olarak bakılmaktadır. Misyonerlerin önde gelen isimlerinden  Arthur Tappon Pierson  şöyle der: “Dünyayı Türklerin Hilâlinden, Budistlerin tapınaklarından ve Katoliklerin çarmı­hından kurtar­mak lâzım”([1]).

Amerikalı siyasi teorisyen Samuel P. Huntington, “Medeniyet­ler Çatışması” isimli kitabında bunu itiraf ediyor. Eski başkan Bush’un: “Haçlı savaşı başlatıyorum”([2])  demesi, İtalyan eski başba­kanı Belrisconi ve Danimar­kalı eski bakan Siven Berkstein vb. nin        Müs­lümanları aşağılayıcı sözler sarf etmesi, onların Müslümanlarla ilgili içle­rinde gizledikleri kin ve nefretin dışa vurumudur.([3])

Yakın tarihte Rusya’nın yıkılması ve dağılmasıyla ABD rakipsiz kaldı. Yıllardır halkını tahrik ettiği, kızıştırdığı, korkuttuğu, halkının birlik ve bera­berliği için devamlı öne sürdüğü, Demokles’in kılıcı misali, halkının tepe­sinde asılı tuttuğu bir fobiyi, bir rekabet unsurunu kaybetti.

 Geriye iki düş­man kaldı. Biri tarihi bilgilerin ışığında İslâm adına korkulması gereken en önemli ve lider olabilecek tek millet Türkler. Biri de Budizm. Dünya nüfusu­nun üçte birini teşkil eden nüfusu ve ufukta teknoloji devi olarak görünen Çin ve günümüz teknolojisinin baş mimarı Japonya. Sonra Ameri­kan halkının dikkati devamlı dışarıya çekilmezse, içeriye çevrilir. O zaman da siyaset ve menfaat uğruna dönen dolapları, akan pislikleri görür. Tabi bu da idarecilerin işine gelmez.

İslâm âleminde işlem tamam. Onlar dize getirilmiş, veya öyle bir uyuşturulmuş ki, değil ayağa kalkmaları, diz üstü gelebilmeleri bile müm­kün değil. O halde onları devreden çıkar veya yem olarak kullan. Ama bu Budizm’i (doğu Asya milletlerini) ne yapmalı? ABD’nin korkulu rüyası şimdi bu.

11. Eylül saldırıları olunca dünya medyalarından geçilen ilk haberler bunu Japonların üstlendiği şeklinde idi. Çünkü böyle bir gizli bir düşmanlı­ğın varlığını,  Hiroşima ve Nagazaki intikamlarının bir gün alınacağını, Japonların ne kadar kinci bir millet olduğunu, ölen yüz binlerce insanın öcünün alınaca­ğını biliyorlar.

Çine de, sık sık dişini gösteriyor ve çatacak yer arıyor. Birkaç sene içinde Bosna’da Çin elçiliği bombalanması, Casus uçağın Çin adasına düşmesi, Çin’in ticari sahada dünyaya açılması ve bu gün Amerika’da,  Çin Devlet Başkanı için yapılıp satılan  uçağın her tarafının dinleme cihazları ile donatıl­ması gibi birçok meselede takışıp duruyorlar. Bu gidişle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinin kendilerini geçeceğini de biliyorlar.

Afganistan’a yapılan saldırıların arkasında yatan gerçekleri sayacak olur­sak:

1-ABD en çok korktuğu bu iki büyük düşmanına yakın olup, onların ne­feslerini dinleyebilmek. Ciddi bir durum da öyle uçaklarla, uçak gemile­riyle falan olacak iş değil bu. Bu büyük düşmanların yakınında olmak ge­rek.  Bunu de av tüfeğinden başka direnecek gücü olmayan, ve bunların tepesine vurul­duğu takdirde Rusya’nın da kuyruk acısını hatırlatıp, Müslü­man Çeçenleri de yem olarak atıp, karşı çıkmalarına mani olmak.

2-Tamamen bakir durumda olan Afgan madenlerine el koymak. En bü­yük petrol ve tabii gaz rezervlerinin o havalide olması. Özellikle başka yerde şimdiye kadar bulunmamış ve Özelliklerini de ABD den başka kim­senin bil­mediği nükleer yakıtların (Palladyum madeni gibi) sadece o böl­gede mevcut olması.([4]) Menfaatinden başka hiçbir kutsal mefhum      tanıma­yan, parayı ma­but, bankayı da ibadethane telâkki eden Batılı’nın gerçek yüzü sonradan or­taya çıkıyor. Hürriyet, demokrasi, insan hakları gibi kan­dırmaca sözlerin ar­kasına sığınıp her şeyde kendi menfaatini gözettiği artık herkesin malumu.

 

 

Dipnotlar:

1- Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım Aralık sayısı, s. 18.

2- Milliyet Gazetesi, 17. 09. 2001.

3- Milliyet Gazetesi, 17. 09. 2001.

4- Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım-Aralık 2001, s. 18.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.