Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2429.2
  • BIST
    10012
  • BTC
    62333.33$

Rabbimizle Aramızdaki Bağ (1)

20 Ocak 2017, Cuma 07:24

Sevgi, değer vermektir. Yanında oluşu hissettirmek, neşeyi paylaşmak, hüzne ortak olmak, onun adına kederlenmek, mutlu etmek için çabalamak, umutlandırmak, gönlümüzdekilerden ve sahip olduklarımızdan vermek, yanlış yapması durumunda muhabbet ve düşkünlüğün tabii sonucu olarak uyarmaktır. Velhasıl sevgi, değer verilenle omuz omuza durmaktır.

İnsana en büyük değeri veren hiç şüphesiz ki, onu en güzel şekilde dünyaya getiren Allah'tır. Âdemoğlunu eşref-i mahlûkat olarak yaratmış, mükemmel bir beden ile donatmış ve evrendeki her şeyi hizmetine sunmuştur. Yine kullarına olan sevgi ve şefkatinin bir sonucu olarak, görevlendirdiği elçiler vasıtasıyla insanlara zatını tanıtan kitaplar göndermiştir. Bu buyruklarında şefkat ve rahmetini dolayısıyla sevgisini sürekli dile getirmiş, ne denli ve çeşitli ikramlarda bulunduğunu belirtmiş, böylece verdiği değeri göstermiş, bunu yaparken de kendi konumunu öğretmiştir.

Allah Teâlâ bu buyruklarında, insanoğluna sunduğu nimetlerin yerinde kullanılmasını istemiş, dünyanın huzur ve mutluluk yurdu olması için gerekli olan yol haritasını çizmiştir. Bunun gereği olarak insanoğlundan, tabiatıyla son derece uyumlu, onun gücünü ve sabrını asla zorlamayan bazı isteklerde bulunmuştur. Erdemli insan olmanın gereklerini açıklamış, yapılmasını istediği ibadetleri belirlemiş, haramları beyan etmiştir. Bunların, yararlarına olduğu için istendiğinin ve kendilerini gerçekten seven bir rableri olduğunun bilinmesini istemiştir.

 Dolayısıyla emirler de yasaklar da insanların iyiliğinedir ve yüce yaratıcı bunları yarattıklarını sevdiğinden, onların hayrını arzuladığından dolayı istemektedir. Sunduğu nimetlere asla denk gelmeyecek talepleri yanında, kullarından da kendisini sevmelerini beklemekte, onu sürekli anmalarını ve unutmamalarını talep etmekte (Bakara, 152), kullarına çok yakın olduğunu, ondan dilemeleri karşısında dualarına icabet edeceğini belirterek (Bakara, 186) her zaman yanlarında olduğunu hatırlatmaktadır.

 Burada, karşılıklı bir sevginin tesis ettirilme isteğinden, sevgilinin isteği nasıl ağır gelmiyorsa yaratıcının isteklerinin de aynı tarzda algılanmasından ve bunların heyecanla yerine getirilmesi arzusundan, bozulmaz bir uzlaşı olan sevgi bağının kurulma çabasından bahsedebiliriz.

Nitekim bir ayette buna vurgu yapılmaktadır: '(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.' (Al-i İmran, 31) Hz. Peygamber de bir hadislerinde buna vurgu yapmaktadırlar: "Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin.” (Tirmizi, 3798)

Bu sevgiye karşılık verebilen ve yaratıcısını içten sevebilen insan gerçek sevgiye ilk adımı atmış ve imanı içselleştirmiş olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber, imanın tadına ermenin üç şartı arasında Allah ve Rasûlünü her şeyden ve herkesten daha çok   sevmeyi saymaktadır. (Buhari, İman 9) Bu nedenle, insanı en güzel biçimde yaratan, akılla donatan ve güneşi, ayı, yıldızları, yağmuru, toprağı velhasıl her şeyi hizmetine sunan, kitaplar ve elçiler göndermek suretiyle yüksek değer veren Allah, şüphesiz içten sevilmeyi, bunun ardından da buyrukları gönülden yerine getirilmeyi hak etmektedir.

Kur'an kıssalarında geçmiş peygamberlerin bu uğurdaki fedakâr yaşantıları ile rablerine olan derin sevgileri nedeniyle katlanmak durumunda kaldıkları eziyetler aktarılmaktadır. Hz. Peygamber'in hayatı da bunun örnekleriyle doludur. İnsanları hak yola çağırmaya başladığı andan vefat edişine kadar geçen süre göz önüne getirildiğinde, bedensel eziyetler ve vatanını terk etmek de dahil, çekilen çileli hayatın sebebinin sadece Allah sevgisi olduğu çok iyi anlaşılır.

 Onun yaşamı, Allah'a kulluğu yerine getirmenin, emir ve yasaklarına uymanın ve yaratana meftun oluşun tarifi imkansız hazzının canlı örneğidir. Yüce yaratıcıya karşı gösterdiği hassasiyet, bu sevginin dışarı yansımasıdır. Namazları eda ederken kendini ibadete vermesi, Rabbin huzurunda durmanın keyfini yaşaması, hacda coşkunluk göstermesi, yoğun sevgisinin inanılmaz hafifliğiyle hayatını nafile namaz ve oruçlarla bezemesi, ondaki muhabbetin zirvede oluşunun bazı yansımalarıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.