Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    34.84
  • ALTIN
    2426.1
  • BIST
    10067.82
  • BTC
    63089.79$

 RUHUMUZA BAKMA VAKTİ…

29 Nisan 2024, Pazartesi 00:01

       BİRAZ RUHUMUZLA KONUŞALIM…

       Hayatı sadece bir cesetten ibaret saymak, insanoğlunun en büyük yanılgısı olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü, bütün varlıklar içerisinde her yönüyle en muhteşem bir mahluk olarak yaratılan insanın, diğer varlıklardan daha düşük bir fonksiyon icra etmesi; onun asli maksadını yerine getirmediğinin en büyük delilidir.  

       Giderek, manen soğuyan şu dünya gezegenimizde, ruh sağlığı daha da ilgi çekmeye başlamış gözüküyor. Maddeciliğin öne çıktığı, insanî yakınlığın azaldığı ve mahallemizin kayıplara karıştığı bir dönemdeyiz. Bu durum toplumumuzu, daha doğrusu ebeveynleri ciddi manada tedirgin ediyor.

       Böyle bir toplumda, ruhsal sorunların artması kaçınılmaz hale geliyor. Sadece maddeyle tatmin olacağına inanan bu nesil, materyalizmin amansız pençesine maalesef düşebiliyor. Bu durum, sağlıksız bir neslin yetişmesine sebep olmakla beraber; şüpheci, hayatı sorgulamayan ve bütün zevkini maddi tatminde arayan, bencil ve egoist birinin meydana gelmesine sebep olmaktadır.

       Acilen, ruha dokunacak seansların icra edilmesi gerekiyor. Bu seanslar, bütün evlerde icra edilmesi şarttır. Ruhsal açıdan, toplumumuzun maruz kaldığı bütün sıkıntıları nazara vererek, o sıkıntıların çarelerini araştırmak gerekir. Kalp ve ruh dünyamızda oluşan yara ve berelerin tek çaresinin, özgürce duygularımızı ve heyecanlarımızı haykırmaktan geçtiğine inanmamız şart.

       BİRAZ RUHUMUZLA KONUŞALIM…

       Doğru olan, bu toprakların geleneğine ve örfüne uygun bir tarzda, şefkati çoğaltmak, müşfik olmak ve insanın insana şefkat ve kardeşlikle bakmasını sağlamaktır. Bu meziyetlerle, karşı taraftaki insanla hemhal olmak ve empati oluşturmak; ruha girmenin ve iyileştirmenin kapılarını aralamak demektir.

       Hayatın dönemeçlerine baktığımızda, hepimizin tökezleyebildiğini görebiliyoruz. Her an, bir musibetle karşılaşıp, bütün umutlarımızı kaybedebiliyoruz. Biz, kendimize ve âleme hoşça bakmayı bildiğimiz sürece, düştüğümüz yerden, daha da güçlenerek kalkar ve yolculuğumuza devam ederiz.

       Bu kalpsiz dünya medeniyetinde, son sığınağın aile olduğunun şuuruna vararak; hayatı, sevgi sözcükleri ve gülücüklerle donatmamız gerekiyor. Asıl, ruhların tabibi olan çocuklarımızın ruh dünyalarını keşfederek, onlara yeni yeni güzelliklerle buluşturmalıyız. Dış dünyanın tekinsizliğine karşı tek çaremiz budur.

       Halbuki, gönülden bir yol olmadığı zaman, işte o zaman, bütün çıkmazların ve felaketlerin olacağı muhakkaktır. Maalesef, kalpten kalbe giden yol, günümüz dünyasında giderek tıkanıyor ve kayboluyor. Konuşma zahmetinde bulunulmuyor. Akıllı telefonların derin kuytularında herkes kendini bulmaya çalışıyor ve boğuluyor.

      Bugün, bizim bütün ıstıraplarımızın, acılarımızın ve yakımlarımızın temel sebebi, bu manevi yolları kapatmış olmamızdır. Zira, insan sadece maddeden ibaret bir varlık değildir. Her an yenilenen ve tazelenen duyguları, seven ve sevilen bir varlıktır… Mutlaka başkasının sesine ve soluğuna muhtaç bir fıtratta yaratılmış. Konuşursa önü açılacak, konuşursa kendini ifade ederse, rahatlayacak ve kendini değerli hissedecektir.

        BİRAZ RUHUMUZLA KONUŞALIM…

        Hayat bir yürüyüştür. Bu yürüyüşte zaman zaman tökezleyip düşebiliyoruz. Çünkü hayatta hiçbir zaman kesin bir güvenlik veya kesin bir mutluluk hali yoktur. Evet, hayat bize darbeler vurabilir, bizi sıkıntılara sokabilir. Şu bir gerçek ki, hiçbirimiz ıstıraplarımızdan, yaşadığımız acılardan ibaret değiliz…

        Bizler, toplum olarak sevgi, ümit, cesaret, iyimserlik, özgürlük, güvenlik ve fedakarlık gibi anlam duygularını kendi aramızda, sokaklarımızda, evlerimizde, okullarımızda ve işyerlerimizde çoğaltabilirsek; daha sağlıklı bir hayatın ve dünyanın imarına katkıda bulunmuş oluruz.  

        Aslında, gereğinden fazla hızlı bir hayat yaşıyoruz. Tempomuzu düşürerek, sorumlu olduğumuz insanların yüzüne bakarak, dinleyerek onlara özgüven telkin ederek hayatı daha sağlıklı yaklaşabiliriz.   

        Adeta her şeyi durdurarak, kendimize ve yaşadığımız hayata dışarıdan bakabiliriz. Ömrümüzün tadını yavaş yavaş çıkararak, sevdiklerimize değer vererek ve sevdiklerimizden değer görerek yaşamalıyız. En büyük mutluluk budur bence.

        Şeyh Galip’in söylediği gibi:

         Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

         Merdüm-i dide-i ekvan olan âlemsin sen

         Kendine hoşça bak, en insan diyor. Sen âlemin çekirdeğisin, özüsün. İşte bu yüzden hepimiz, sevdiklerimize değer vererek, hayata anlam duygularını katarak dolu dolu, yaşamaya gayret edelim. Yoksa ruhumuzla buluşmamış oluruz.

          BİRAZ RUHUMUZLA KONUŞALIM…

           Maalesef, ülkemiz tuhaf kötülüklerle tanışıyor. Annelerini vahşetle öldüren erkek ve kız çocukları nereden türedi?.. Bu masum evlatlarımızı hangi değerler ve anne babalar, öğretmenler yetiştirdi?.. Onları ve masum anacıklarını neye kurban verdik?.. Uzayıp giden her sorumuzun cevabı ruhun labirentlerinde saklı…

            Değersizlik, anormallik, anlamsızlık ve köksüzlük salgınının pençesinde çırpınan depresif ve endişeli bir kuşağı, ne acı bir tablo ki biz inşa ettik. Baba ve anneleriyle göz göze gelemeyen, onlarla uzun uzun konuşamayan çocuklar… Tutunma zorluğu yaşayan, hayata anlamsız bakan, ya kendilerine ya başkalarına kıyan muzdarip bir nesil…

             Lütfen, hep beraber bu neslin ruhuyla konuşalım. Onların gözlerinin ta içine bakarak konuşalım. Acele etmeden… Dinleyerek, anlayarak…Yüzümüzün farkında olmalarını sağlayarak konuşalım…Bak diyelim!.. Ben de bir insanım. Bir yüzüm var, o yüzün anlattığı bir bir hikâyem var. BİR RUHUM VAR, BAK!..

         HEP BERABER RUHUMUZLA KONUŞMAYI DENEYELİM… NE DERSİNİZ…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.