Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2459.1
  • BIST
    9798.61
  • BTC
    64430.67$

PENCERE

14 Mayıs 2016, Cumartesi 10:46

İnsan bazen sudan bahanelerle etrafına zarar verir, sıkıntılara yol açar. Bu onun doğasında olan bir şey, yani yaratılışında ona verilen haslet. İnsanıbesleyen, ruhuna hitap eden, nefsine söz geçiren hasletlerde onun ahlaki yönünü belirler, davranışlarını otokontrol altına almasını sağlar. Böyle bir davranış örneği onun ulvi olan yönünü, tersine bir durum da şeytani olan, daha doğrusu nefsanîsi ağır basan yönünü ortaya kor.

                Söz fiil ve davranışlarıyla kendini belli eden ve etrafında tanınan bazı insanlar bu özelliklerini kazanmada elbette yaşantılarına yön veren yüce duygularla beslenmişlerdir. Çünkü davranışlara yön veren inançlardır. Kişilik zafiyetini veya olgun kişilik görünümünü yansıtan elbette kişinin sahip olduğu ve onun düşünme gücünü aldığı, muhasebesini yaptığı değer yargılarıdır.

                İnsanın hayata bakışını, olayları değerlendirişini, karakterini, olumlu veya olumsuz duyarlılıklarını belli eden en amil öge en başta onun kültürüdür. Bu kültürel anlayış kısaca terbiye eğitimi diye belirlenebilir. İşte insanlar arasında davranış farkının en seçici etkenini kültür dediğimiz hayat görüşü belirler. Şöyle ifade etsek: Dervişin fikri neyse, zikri de odur diye. Herhalde bu tanım,  durumu anlatma da biraz daha yeterli olur sanırım.

                Ancak katiyetle belirtelim ki, her şey ya da tüm bu kazanımların kaynağı eğitimdir. İnsan eğitimle vardır. Eğitim insanın mayasında olan bir durum. Bilmediğine ilgi duyma, bildikleriniuygulama ve hayat boyu süren büyük bir süreç. Bu süreci iyi değerlendiren ve edindiği kazanımları davranışa dönüştüren insan kendine yetecek malzemelerle donanır. Bu onun düşünce tarzına ve anlayışına göre değişen, aldığı malzemelerle kendince belirlediği hedefine ulaşmayı amaçlayan ve ona ivme kazandıran, tüm hayatını kuşatan adeta ruhunu yönlendiren, onu kuşatan özel duygulardır.

                Demek ki insan fıtraten bir şeye inanma ve ruhunu besleme onunla hayatta kalma mücadelesi ile karşı karşıya olup iş bu nokta da aldığı terbiye eğitimi onun amelini, yapacaklarını, yapmak istediklerini hayat görüşünü de ortaya koyarak onu en başta kendisi ve sonra yaşadığı toplumla karşı karşıya getirmekte,   böylece insan çizgisini de, beklentilerinide kendi cüzi iradesiyle belirlemektedir. 

                Ohalde: İnsanı ayakta tutan değerleri vardır. İnançları vardır. Ruhi güzellikleri vardır. Ya da toplumla çatışan, ona karşı çıkan, beğenmeyen, inkara yeltenen, kendi kişiliğine bile çatışmalı inanış şekilleri edinmiştir. Demek ki farklılıklar la dolu bir hayatın içerisinde çizilen ölçekler herkesin kendi hesabına ve anlayışına göre rota olarak da farklılıklar göstermektedir. Böyle bir görüntü olması doğal bir şeydir. Çünkü herkes tek bir torna dan konserve kutusu gibi çıkmamıştır. Önemli olan burada farklılıkları anlayarak beraberce ortak bir payda da devlet ve millet birliği esasına dayalı yaşama tarzını geliştirebilmek ve bunu sürdürebilmektir. Kısaca bunu kültürel bir anlayışa dönüştürebilmektir.

                Bizim eğitim sistemimizle sürekli oynanılır. Her düzen kendi tipinde insan yetiştirmediği amaçladığına göre belli bir eğitim sistemi de uygulanarak bu amaca ulaşmak hedef olarak ortaya konulur ve ilkeleri belirlenir. Tabi ki insan yetiştirmek en büyük sanattır. Asıl sanat ise insanı kendi kişiliği ve kimliği ile inançları ile kabul etmek ve onu yetiştirebilmektir. İnsana inanmadığı bir şeyi zorla kabul ettirmeye çalışırsan, onun en basit şekliyle nefretini kazanırsın. Onu adam yerine koymaz illa benim ölçülerime göre olacak diye bir dayatma gösterirsen ve bunu da zorlama yoluyla yaparsan, belki belli bir zaman için, içindeki duygularını bastırırsın, ama bu ömür boyu böyle devam edebilir mi? Bu mümkün değil. Zaman la depreşen duygular, dönüşen nefret selleri ile etrafına hem zarar verir, hemde önü alınamaz, durdurulamaz yıkıntılara yol açar. 

                Öyleyse yeni kurulan ve beraberce harcı yoğrulan, beraberce ömür tüketilen, yaşadığımız toprakları vatan bilen, hayata bakış açımızı ideale dönüştüren, kültürel bağımızın etle tırnak halini aldığı bu güzel ülkemizde; güçlü kardeşlik dokularımızı sarsan ve bizi birbirimizle karşı karşıya getiren bu sebep ne? Biz niye böyle olduk?  Geçmişte yapılan hatalar zincirinden neden ders alınmaz da, hala inat ederek aramıza tefrika sokmak isteyenlere fırsat verilir, bunu anlayamıyorum. Bu Ülke tüm insanıyla güzeldir. Geçmiş te bu güzellikleri yaşayanlar, neden şimdi bunu beceremiyor? Ne oldu da bize artık, ayrı gayrı hale getirmeye çalışanlara karşı gerekli cevabı veremiyoruz ve buna karşı alınması gereken tedbirlerisağduyulu davranarak alamıyoruz? Suçlumu arayalım yoksa suçu kendimizde mi arayalım? Hepimiz bunu içtenlikle düşünmek zorundayız ve cevabı bizim geleceğimiz olacaktır…..

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.