Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2437.0
  • BIST
    9908.27
  • BTC
    63705.66$

OSMANLILARIN TOPLARI VE TOPÇULUKLARI (1)

21 Kasım 2018, Çarşamba 08:24

Topçuluğun Târihçesi:

Günümüz popüler Dünya Târihçilerinden Clive Ponting, World History   isimli kitabında özetle: Barutu ve bazı patlayıcı maddeleri Çinlilerin buldu­ğunu, 1280 târihinden i’tibâren bunu basit silâhlar halinde kullanmaya başla­dıklarını, ama ateşli silâhların gerçek ve etkili silâh olarak kullanılmasını Os­manlıların gerçekleştirdiklerini ve 1453 yılında İstanbul kuşatmasında kullan­dıklarını,  Osmanlılardaki mânâda topların kullanılması Batıda 90 sene sonra 1543 de olabildiğini yazmaktadır.

Osmanlı Topçuluğu:

Peygamberimiz asırlar önce: “Kuvvet atmakta­dır”(1) bu­yu­rur. Fâtih, bunu en iyi anlayan, ateşli silâhla­rın önemini kavra­yıp onları geliştiren, yeni­lerini yaptıran, o günün tek­nik zihni­yetinin fevkinde bir askerî anlayışla, başa­rıdan başa­rıya koşan bir sultan­dır.

Ayrıca dünyada, aşırtmalı mermi atan ilk havan topla­rını, tahrip ve yangın bombalarını, roketleri de ilk defa Fâtih icat ve imal ettirmiş ve İşkodra kuşat­ma­sında kullandırmıştır.(2)

İki tonluk gülleleri 1-1,5 mil uzağa ata­bilen, 36 ton ağırlığında, Şâhi ismi verilen ve yüzlerce kişinin çektiği topları döktürende yine Fâtihtir.(3) Bu toplar o güne kadar görülmemiş şeylerdir. Günde ancak 7-8 defa atış yapabi­liyorlar. Ancak hem çıkardıkları gürültü ile hem de taştan olan mermilerinin tahribatı ile Bizanslıların kuvve-i mânevîyesini sıfırlayan icatlardır.(4) Ay­rıca; Balyemez, Ça­kaloz, Badaluşka, Şayka, Darbzen… gibi isimlerle daha nice büyük toplar dökmüşler ve kullanmışlardır.(5) 

Çünkü İstanbul’un surları dünyanın en sağlam surlarıdır. Normal yüksek­lik 15 m. mazgalların ol­duğu yerlerde 17 m. genişlik de 4-5 m. arasında de­ğişmektedir. 30 adet kurşunla kaplı kulesi vardır.(6) Bunlarla da yetinilme­miş, surların etrafına 9 metre de­rinlikte, 18,5 metre genişlikte hendekler ka­zılmış, içleri su ile doldurulmuştur. Türklerin böyle bir kuşatmayı yapa­cakları önceden tahmin edildiği için, tamir malzeme­leri hazır bu­lundurulmuştur. Ku­şatma esnasında mevcut kapılar da, kırılıp girilmesin diye içerden sağlam bir şekilde taş duvarlarla örül­müştür.

Yine Batılı ilim adamı Prenne’de bu gerçeği şöyle itiraf ediyor: “...Barutun taammümü (umûmîleşmesi), Araplar­dan pusulanın öğrenilmesi, top silâhının İstan­bul’un fethin­den sonra bütün Avrupa’ca kabulü(7) ve gemi­lere de top konul­ması, Türk fütuhatı ile boğulan ve Doğu yolu kesilen Av­rupa’yı denizlere doğru can havli ile atılmaya, yeni yollar bulmaya, tükenmiş altın stokla­rını telafiye çalışmaya sevk etmiştir.”(8)

Demek ki dedelerimiz İstanbul’u almak, Karadeniz ticâretini tamamen, Akdeniz ticâretini de kısmen elle­rine geçir­mek, Batının can damarlarını kes­mek, ipek yollarını kontrol altına almak, kısacası Haçlıların men­faatlerini zedelemek, dünyanın zenginliklerini sömür­melerine sınır getirmek sûretiyle onları denizlere yönelmeye ve birçok yerin keşfedilmesine vesile olmuşlardır.

Urban Usta ve Toplarımız:

Bizans imparatorunun emrinde iken maaşını az bulduğu veya kumar bor­cunu ödeyemediği için, kaçıp Fâtih’e sığınan Macar veya Ulah asıllı Urban usta adlı, bir top döküm usta­sından bahsedilir.

Batılı Osmanlıya olan kini ve hıncı sebebiyle, hiçbir icat ve keşifte ona pay vermeyi aslâ istemez. Onların nesillerini uyandırmamak ve onlara de­vamlı aşağılık duygusu ilka ede­bilmek (aşılayabilmek) için, Rönesans’tan önce, Müslümanlardan yap­tıkları hırsızlıkları saklayıp, esas mal sahiplerini kamufle edip, çaldıklarının aslî sahipleri rolüne soyunmuşlardır. Bu Batılılar; Türkler İstanbul’u erkekçe, mertçe, bileğinin hakkı ile, toplar atarak, surlar yıkarak, kapılar kırarak aldı bile diyemiyorlar da; “Kerkoporto” kapısı diye bilinen, yayalara mahsus bir kapı açık unutulmuş, Türkler de bu kapıdan girip İstanbul’u almışlar!” diyorlar.(9) Bu kadar basit ve kolay(!).

İstanbul’u alan, surları yıkan, fetih kapılarını açan toplar hususunda da, böyle bir “sahip” bulmakta gecik­memişler, Ba­tılı­nın attığı piyon usta Urban’a, içimizdeki Made in Europa hasretlileri hemen sahip çıkmışlar, Fâtih bir ke­nara itilmiş, varsa yoksa o kocaman topları onun taht-ı zimmetine veri­ver­mişler.

Farz edelim ki; böyle eşi ve dengi bulunmaz bir usta! Osmanlıya sığındı. Osmanlıda o ilmi seviye, o teknolojik alt yapı, o azim ve irade, o ruh ve ufuk zen­ginliği, o hayal ve hendese kapasitesi olmasa, acaba Urban Usta ne ifâde ederdi? Albert Anştayn Amerika’da değil de, Afrika’da doğup ya­şasa tek ba­şına acaba ne keş­feder, ne icat edebi­lirdi?

Dipnotlar:

1-Müslim, İmare, 167, Ebû Dâvud, Cihad, 23, İbni Mâce, Cihat, 19.

 2-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 1, s. 445.            

3-İ. Erdinç Şumnu, “Kıyâmet Topu”, Zafer Dergi. Mayıs, 1991, ayı 173, s. 28.

4-İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Târihi”, T. T. Kurumu Bas. Ankara 1998, c. 1, s. 475.

5-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 419.

6-Hammer, a. g. e. c. 2, s. 376. 

7-İstanbul Fethine kadar top silâhının etkileri iyi bilinmez, birçok kişi onu kullanmak isteyenlerle alay ederlermiş.

8-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 2, s. 463.

9-Erhan Afyoncu, “Osmanlı Hayâleti” Yeditepe Yay. İst. 2005, s. 89.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.