Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.99
  • ALTIN
    2461.1
  • BIST
    9886.72
  • BTC
    64422.64$

OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (8)

05 Ekim 2018, Cuma 08:53

Gülbang-ı Muhammedî:

Osmanlıda sübyan (İlkokul) mekteplerinde tale­beler ta­ra­fından hep bir ağızdan okunan ve âdeta dua mahi­yetinde öğreti­len sözlere, and’a denir. Bu da yine Pey­gamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin Osmanlı Milletinde bir dışa vu­rumudur. Sözler şöyle­dir:

“Allah Allah illallah, Celil’ül Cebbâr, Muîn’üs Settâr, Hâliku’lleyli ve’n-nehâr, Lâ yezâl, Zü’l-Celâl, birdir Allah.

Erin erliğine, Hakk’ın birliğine, Din-i Mübin uğ­runa şehit olan gaziler hürmetine diyelim aşk ile birdir Allah.

Allah Allah Allah dâim hay  (üç defa).

Evveli Kur’an, âhiri Kur’an, eli kan, kılıcı kan, si­nesi ür­yan, ciğeri pür­yan, din-i mübin uğruna şehit olanlar ve gaziler aşkına diyelim aşk ile birdir Allah.

Allah Allah Allah daim hay (üç defa).

Evveli gaza, âhiri gaza, inâyet-i Hudâ, kasd-i adâ, din-i mübin uğruna şehit olanlar ve gaziler aşkına diye­lim aşk ile birdir Allah.

Allah Allah Allah daim hay (üç defa).

Hacılar, gâziler, râviler, üçler, yediler, kırklar, Gülbang-ı Muhammedî, nur-ı Nebî, Kerem-i Ali, pîrimiz üstâdımız Haz­ret-i Osman-ı zinnûreyn-i velî.

Gerçekler demine devrânına, Hu diyelim huuuu.”(1)

Kıble Hürmeti:

Türk Milletin­deki Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi yalnız gönüllerde kalmamış, bu aşırı sevgi fiile de dökül­müştür. Başka Milletlerde hattâ Rasûlullah’ın hemşerilerinde bile böyle bir kaygı ve anlayış olmadığı halde, üç bin km. beriden benim Mil­letim kıbleye karşı ayağını uzat­maz, abdest bozmaz, tükürmez, tuvaletlerinin yönünü o tarafa yapmaz, Kur’an’a hürmetsizlik olur diye belden aşağı indirmez, âyetler, dualar bulunan kâğıt­larla hattâ Kur’an yazısı diye Arapça yazı bulunan hiçbir kâğıt ve evrakla tu­valete girmez... Hac’da: “Hocam bu Suud paralarının üstünde Arapça ya­zılar var. Bunlarla tuvalete girdiğimizde gü­nah olmaz mı?” diye bizlere soran birçok in­sanla karşı­laşmışız­dır. Başka Milletlerde bu ince edep ve ter­biye an­layışını gör­mek pek mümkün değildir. Hacca giden kar­deşleri­miz bizzat gör­müşlerdir: Kâbe’nin di­binde ona karşı aya­ğını uzatan, hattâ Kur’an-ı Kerimi de ba­şının altına yastık yapıp saat­lerce uyuyan insan­lar mevcuttur. Kıbleye tükür­meme ve tuvaletlerin yö­nünü kıbleye yapmama gibi bir anla­yışı da, bizden başka Milletlerde yoktur. Mekke’de bile buna dikkat edilmemekte ve tuvaletlerin yönü Kâbe’ye karşı yapılmaktadır. 

Medîne Ziyâreti:

Hac ibâdetini yerine getirmek maksadıyla kutsal top­rak­lara gidenlerin, ister Hac’dan önce ister Hac’dan sonra Pey­gamberi­mizin Kabr-i Saâdeti’ni ziyaret et­mesi ve Mescid-i Nebi’de na­maz kılması, her Müslü­man’ın en sa­mimi arzusu­dur. Bu sebeple Medîne’ye gelip Mescid-i Nebi’yi ziyaret im­kânı bulanlar, bunu en iyi şekilde de­ğer­lendirmelidirler. Hanefi mezhebine göre bu ziyaret mendubtur. Bunu tavsiye eden hadis­lerde mevcuttur.(2)

“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke’deki) Mescid-i Ha­ram hariç, başka mescit­lerde kılınan bin namaz­dan hayırlıdır.”(3)

“Benim mescidimde bir namaz geçirmeden kırk vakit na­maz kılan kimse için, cehennem ate­şinden ve nifaktan kurtuluş beratı yazılır.”(4)

Görüldüğü gibi Hacdan önce veya sonra Medîne ziyareti adettendir. Haccın farz veya vaciplerinden biri değil­dir. Ama Bizim Milletimiz bu ziyareti, aşırı Peygamber sev­gile­rin­den dolayı farz gibi telâkki edip, mecburi bir görev kabul etmekte­dirler. Medîne’ye gitmemek bir tarafa, orada kırk vakit tamam­lanmazsa ha­cıyı râzı etmek mümkün ol­maz. Hâlbuki diğer Mil­letler buna bu kadar önem ver­miyor. Medîne’ye gelip birkaç gün kalıp ziyaretlerini yap­tıktan sonra çe­kip gi­diyorlar. Hattâ hiç uğramayan­lar bile var

Nikâk ve Duaları:

Türk Milleti evlenecek evlâtlarının nikâhını kıy­maya, yine sevgili Peygamberlerinin ismini anarak; “Allahü teâla Hazret­lerinin emri, Peygamber Efendimi­zin kavli...” diyerek başlar ve neticede yine O’nun ve Ehl-i Beytinin isimlerini bol bol zikrede­rek dua ederler:

“...Allah’ım evlenen bu iki gencin arasını, Hz. Âdemle Hz. Havva, Hz. Muhammed’le Hz. Hatice’nin, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın arasını uyumlu kıl­dığın gibi uyumlu, hu­zurlu, saâ­detli... eyle...”(5)

Gelin olan kız evden ayrılırken beline yine gül ren­gini tem­sil eden kırmızı kuşak veya şerit bağlarlar. Şimdi pek görülmü­yor ama eskiden damatların boy­nuna ve koluna da (yine aynı maksatla olsa gerek), kırmızı al bağlar­lardı. Çünkü Peygamberimizin tasavvuftaki remzi kırmızı güldür.

Dipnotlar:

1- Erol Özbilgen, “Bütün Yönleriyle Osmanlı”, İz Yay. İst. 2003, s. 470.

2- Zebîdî, a.g.e. c.4, s.175; Seyfettin Yazıcı, “Mekke ve Medîne’deki Ziyâret Yerleri”, T.D.V. Yay. Ankara, 1999, s. 82.

3- Zebîdî,  a.g.e. c.4, s.198.

4- “Et-Tergîb vet-Terhîb Tercemesi”, Hikmet Yay.İst. 1985, c. 3, s. 52.

5- Süleyman Ateş, “Yeni İslâm İlmihali”, İrfan Matb. 1979, s. 539. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.