Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2442.9
  • BIST
    9912.8
  • BTC
    64740.76$

OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (5)

02 Ekim 2018, Salı 08:12

Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn:

Yavuz Mısırı fethe­dip, kendisine takdim edilen mukaddes emânetleri aldıktan sonra dönüş yo­lunda, bir rivâ­yete göre Halep’te bazı rivâyetlere göre de Mısır’da Tolunoğlu Câmiinde, Cuma namazında, Os­manlının dü­şünce ve duygu inceli­ğini anlayamayan bir Arap hatip hut­bede: “Aramızda Hâkimül Harameyn Ya­vuz Sultan Selim de bulunuyor” gibi sözler söyle­mesi üze­rine, Yavuz hid­detle hatibe müdahale ederek: “Hayır ben o mukaddes yerlerin hâkimi değil hâdimi­yim (hiz­metçisi­yim)” dediğini târih kitapları kaydetmekte­dir.(1)

Hâdimü’l-Harameyn unvanı resmi yazışmalarda kulla­nıl­mış, sikke­lere kazınmış ve hutbelerde söylen­miştir. Bu durum 1922 yılında Salta­natın kaldırılmasına kadar devam etmiştir. Saltanat kaldırıldıktan sonra Ha­lîfe seçilen 2’inci Abdülmecid Efendiye (1868-1944) bile Büyük Millet Mec­lisinde “Halîfe-i Müslimîn ve Hadimü’l-Harameyni’ş Şerîfeyn” diye hitap edil­miştir. An­cak 3 Mart 1924 târihinde Hilâfetin ilgası ile bu sıfat da kaldırılmıştır.(2) 

Savaşlarda Peygamber Sevgisi:

Osmanlı ne zaman sefere karar verirse hemen San­cak-ı Şerîf, İstan­bul’daki At Meydanına dikilir ve asker onun altında toplanmaya başlardı. Fakat son dua da yine Allah Resûlüne olan hürmet ve sevgiden dolayı, O’nun akrabası ve arkadaşı olan ve İstanbul kuşatma­sında şehit düşen Eyüp Sultan Tür­besinde ya­pılırdı.(3) Savaş sıra­sında cepheye götürülen San­cak-ı Şerîf en ilerde, saltanat sancakları, Sadrâzam, başkumandan, ordu ve diğer ko­muta sancakları onun ge­risinde olurdu.(4)

1828/1829 yıllarındaki Türk Rus savaşı sırasında Sancak-ı Şerif Râmi kışlasından alınıyor ve deniz yoluyla sefere çıkan Osmanlı Türk kuvvetlerini gayretlendirmek üzere Kalender Kas­rına (sarayına) getiriliyor. Mübârek san­cak bir müddet burada misâfir ediliyor. Bu târihten sonra Hânedan mensupları bu Kas­rın önünden her geçişte ayağa kalkarlar ve hürmetle kasrı selâmlarlar ve bu olay saltanat sona erinceye kadar devam edi­yor.(5)

Nakîbü’l-Eşraf:  

İslâm terbiyesinde Hz. Hasan soyundan gelenlere şerîf, Hz. Hüseyin so­yundan gelenlere de Seyyid denir. Nakîbü’l-Eşraf; Hz. Peygamber’in sülâlesi men­supla­rının işleriyle meşgul olmak üzere, İstanbul’da gö­revlendi­rilen kişi­ler için kullanılan bir tabir­dir. Ehl-i Beyt’ten (Pey­gamber soyun­dan) olanlara Osmanlının her devrinde son derece hürmet ve saygı gösterilmiştir.(6)

Kendile­rine âit işlere bakmak üzere içle­rinden biri reis tayin edilmiş, Nakîbü’l-Eşraf (Şerefli insanların vekili) mânâsına olan bu reis; Peygamber sülâlesi mensupla­rının işlerine bakmış, ne­seplerini kayıt ve zapt etmiş, do­ğum­larını, ölümlerini def­tere geçirmiş, onları anormal (onur kırıcı) işlere girmekten ve kötü durumlara düşmekten alıkoymaya ve haklarını korumaya çalışmış­tır.

Arzu ve isteklerini Pâdişaha ve ilgili mercilere bildir­miştir. Fey ve ganimetten (devlet yardımı ve savaş ganimetleri) kendile­rine âit hisseyi alıp aralarında dağıtmış, sülâle­den olan ka­dınların, dengi olmayanlarla evlenmelerini engel­lemiştir.

Yani Nakîbü’l-Eşraf Peygamber sülâlesinin, aile efradının umûmî bir vâsîsi hükmünde idi. Yıldırım zama­nında yani Osmanlı’nın ilk zamanlarından i’tibâren “Nakîbü’l-Eş­raf” tayin etmişler­dir, Pâdişahlara onlar kılıç kuşatmış­lar, “duaları makbul ve müstecâbdır” düşünce­siyle onlara dua yaptırmış­lar,(7) onlara son derece say­gılı davranmışlar­dır.(8) Ayrıca Osmanlı devleti Ehl-i Beyt’ten olan kimselere devamlı maaş bağla­mıştır.(9) Osmanlı İranla yaptığı ve gâlip geldiği birçok savaş sonrası yaptığı antlaşmalarda koyduğu şartlardan biri de; “Şiilerin Ehli Beyte yani Peygamber soyuna küfretmemeleri, hakarette bulunmamaları” şartı olmuştur.(10)

Halbûki Hz. Peygamberin vefatından 100 sene sonra Abbasî’lerin yaptığı muâmeleye bir göz atalım: Siyâset gözü kör kulağı sağır eder. Emevîler ma’lum büyük bir ehli beyt düşmanlığı yapmışlardır. Ardından gelen Abbasoğulları yani Abbasiler de yine aynı sülâleden olmalarına rağmen ara­daki siyasî rekabet yüzünden Ehli Bbeyt düşmanlığı yapmışlardır.

Abbasi Halîfesi el- Mütevekkil Alallah (Hilâfet dönemi: 232-247) Mu’tez ve Müeyyed isimli iki oğlunu yetiştirmesi için devrin meşhur âlimi Yakub b. Sekit’i görevlendirmiş, bir müddet sonra hocaya sormuş; “benim bu iki oğ­lumu mu çok seviyorsun, Hasanla Hüseyini mi çok seversin?” demiş, âlim de: “Ben değil Hasan ile Hüseyin’i Hz. Ali’nin kölesi olan Kanberi bile senin çocuklarından daha fazla severim” deyince Mütevekkil emir vermiş etrafın­daki insanlara çiğneterek onu öldürtmüştür.(11)

Dipnotlar:

1- Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Üçdal Neşr. İst. c.10, s.116-125;  Hammer, a.g.e. c.4, s.196.

2- İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Yay. İst. 1997, c.15. s. 26.

3- Vecdi Bürün, a.g.e. s. 83.

4- Erol Özbilgen, “Bütün Yönleriyle Osmanlı”, İz Yay. İst. 2003, s. 62.

5- Dursun Gürlek, “Kültür Dünyamızdan Manzaralar”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 265.

6- Esat Efendi, a. g. e. s. 143.   

7- Bakınız:M.Zeki Pakalın,“Osmanlı Târih Deyimleri  ve Te¬rimleri Sözlüğü”,İst.1971,c.2,s. 647. 

8- Esat Efendi, “Osmanlıda Töre ve Törenler”, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1979, s. 143.

9-  “Mevlâna Güldestesi”, Konya B.Şehir Belediyesi yay. No:8, s. 126.

10- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-5”, Timaş Yay. İst. 2013, s. 133.

11- İhsan Süreyya Sırma, “Abbasiler Dönemi”, Beyan Yay. 165, İst. Târihsiz, s. 96.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.