Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (2)

28 Eylül 2018, Cuma 08:30

Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurur: “Kıyâmet gü­nünde insanların bana en yakın olan­ları ve şefaatime hak kazananları, benim üze­rime en çok sa­lâvat geti­ren­lerdir.”(1)

Bu ve buna benzeri  hadisleri göz önüne alarak Os­manlı bu hususu öyle güzel oturtmuş ki, elhamdü­lillah her gün yüz­lere varan sayıda Salâ­vat-ı Şerîfe getiririz:

1-Namazların tahiyyatlarında mecburen okuruz.

2-Hacca giden kardeşlerimiz görmüşlerdir, başka Mil­let­lerde olma­dığı halde ecdâd bazı usulleri farz gibi yerleş­tirmiş, imam selâm verince hattâ kendi başımıza kıldığımız namaz­larda bile “Alâ Rasûlina Salâvât” deriz, yani bir yerde kendi kendi­mize “Peygamber üze­rine salâvât getir” diye emir veri­riz ve getiririz.

3-Yine başka Milletlerde görülmeyen bir haslet: Ne za­man Kur’an’dan bir parça okunsa da “Fâtiha” dense ondan önce sanki farz­mış gibi mutlaka bir salâvat geti­rir Fâtiha’yı akabinde oku­ruz.

4-Ezandan sonra, şefkat ve merhamet ufkunun gülü ve gü­neşi olan Pey­gamber Efendimize, Vesile, Fazile ve Ma­kam-ı Mahmud temenni eden duayı oku­mak ta sünnet­tir. Bunu tavsiye eden birçok hadis-i Şe­rîf vardır.(2) Fakat buna bizim kadar uyan, câmilerde bir kişinin bu duayı okuyup baş­kalarının tekrar ettiği başka bir memleket yok­tur. Aslında ezandan sonra birinin oku­yup, diğerlerinin âmin demesi şek­liyle değil de, her­kesin ayrı ayrı okuması evlâ olandır. Ama cemaatin içinde bu duayı ezbere oku­yamayacak kişile­rin de bu­lunduğunu düşünerek, bizim milletimizden biri okur, digerleri de amin der iştirak eder.

Ezan başlayınca konuşmaların kesilmesi, ayak ayak üstünde ise indiril­mesi, salâvat okunması, siga­raların sön­dü­rülmesi, ya­tanların doğrulması, ayaklarını uzatmış olanların toplamaları… yine bu milletin Allah Rasûlüne ve Ezan-ı Mu­hammedî’ye karşı olan hürmet ve muhabbetinin göstergeleridir.

5-Teravih namazlarını kılarken: Her selâm verişten sonra toplu halde Itrî’nin, Dede Efendi’nin değişik ma­kam­lardaki Sa­lât-ı Ümmiyye’lerini oku­ruz. Bitince müez­zin bir daha emir verir “Sallû alâ Rasûlinâ Mu­ham­med” diye herkes içinden bir daha Salâvât okur. “Nurun ala nur-nur üstüne nur” olur. Bu da Os­manlı kül­türünün dışında, dünyanın başka bir yerinde görül­mez. Şimdi birçok kardeşi­miz cep tele­fonlarına bu Salât-ı Ümmiyye’nin veya Hicret vesile­siyle Hz. Pey­gamber Medîne’ye ilk girerken, Medîne halkının te­ren­nüm ederek kar­şıladığı ve “Taleâl Bedru Aleynâ”(3) diye başlayan meşhur kasidenin müzi­ğini kotlamış­lar ve her ötüşte bunlar çalı­yor. Teknolojik im­kânları bile, Pey­gamberleri ile irtibata ve­sile ediyor­lar.

6-Nerede ve ne zaman olursa olsun, Peygamber Efen­dimi­zin adını bir yerde duysak veya bir yerde oku­sak mutlaka salâvat getiririz. Kendi kendi­mizi tenkit ba­bında şunu da söy­lememiz gerekir: Çoğu insanımız Allah’ın adı anılınca “Celle Celâlüh, Celle Şânüh...” demez, ama Hz. Peygamberin ismi anılınca, Salâvat getirir. Tabi bu da hâşâ kasıtlı değildir. Geçmişlerinden ve cemiyetten öyle görülmüştür. Hâlbuki Al­lah’ın mübâ­rek isimleri zikredilince de O’nun şanını ta’zim için yu­karda verilen veya benzeri sözlerden birinin söylen­mesi iyi olur:

7-Salavat getirme, Efendimizi hürmetle yad etme, O’na bağlılığı­mızı, bildirme bizim özü­müze, mayamıza öyle nüfuz etmiş ki; Perşembe ak­şamları, ertesi günün Cuma günü oldu­ğunu halkımıza bildirmek, Cuma günü namazın yaklaştığını müminlere haber vermek veya bir kardeşimizin vefat ettiğini halka duyurmak için yine “Salâ” dediğimiz ve Efendimizin sı­fatlarından olu­şan cümlelerle bildiririz. Yani her halü­kârda O’nunla irtibat halindeyiz. Bağ­lantımızı hiç koparmıyoruz. O’nun kap­sam alanından dışarıya çıkamı­yoruz.

Osmanlının güzel adetlerinden biri de; Büyük câmilerde ma’lum birkaç tane müezzin olur. Bu selatin câmilerin 2. müezzinini mutlaka âmâlardan seçerlermiş. Çünkü Peygamber Efendimizin Bilal-i Habeşî’den sonraki ikinci müezzini ma’lum âmâ olan Abdullah Ümmü Mektum idi. Sırf ona hürmet ve tazim olsun diye bu uygulamayı yaparlarmış.

Dipnotlar:

1- Nevevî, “Riyâzü’s-Sâlihîn”, D.İ.B.Yay.6. baskı, Ankara, c.3, s. 4.

2- Geniş bilgi için bk: İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi” c.7, s. 451.

3- İbni Kesîr, “el-Bidâye”, c.3, s. 241.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.