Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63715.4$

Osmanlılar Döneminde İlim Âlim (2)

29 Temmuz 2020, Çarşamba 08:51

Osmanlı Medeniyetinin Temelinde İlim ve İrfan Vardır:

Osmanlı yalnız kılıçla, kavgayla kurulan bir devlet değildir. Devlet-i Âliyye’nin (yüksek ve yüce devletin) temellerini atan en önemli iki kişiye baktığımızda, biri askeriyeyi temsil eden Osman Bey’dir (1258-1324), biri de ilmiyeyi temsil eden Şeyh Edebâli’dir (1206-1326).

İlim ve ilim adamının bu devletin kaderinde öyle bir etkisi ve fonksiyonu vardır ki; o en celâlli pâdişahları, dünyânın en güçlü insanları, dünyâyı titreten sultanları ilmiye sınıfının temsilcisi olan Şeyhülislâmın iki satırlık bir yazısı ile hal ediliyor (görevden alınıyor), bütün kuvvet ve kudreti sıfırlanıyordu. Os­manlı milleti idârecileri­nin meşruiyetinde, devlet adamlarının mes’ûliyetinde, yapılan savaşların makbuliyetinde…

Hep ilmin hükmünü ve müh­rünü aramış, savaşlara bile ilmin temsilcisi Şeyhülislâmın fetvası ile çıkılmıştır. Onun oluru alınmadan, onun fetva vermediği bir savaşa çıkıla­mamıştır.

Osmanlı Medreseleri:

Dünyada ilk yatılı üniversite (daha önce zikrettiğimiz gibi) Pey­gamber Efendimiz tarafından ihdas edi­len ve “Suffe” denen Mescide bitişik yerdir. dünyâda her türlü masrafı devlet tarafından karşılanan ilk ciddi ve düzenli medrese de Büyük Selçuklular döne­minde ku­rulan Nizâmiye Medreseleridir. dünyâda en teşkilâtlı ve en zengin üniversiteler de Fâtih’in İstanbul’da kurduğu Sahn-ı Seman Medre­seleridir.

Bu medreselerde sınıf adedi 20 kişiyi geçmez,(1) burada görev ya­pan bir müderrisin (profesörün) aylığı 25 bin dolara gelir,(2) talebe­lere ise bugünkü profesörlerin aldığı maaş kadar burs verilirdi. Fâtih İstanbul’un değişik yerlerinde 4000 bin dükkân yaptırıp ço­ğunluğunu bu ilim müesseselerine vakfetmiş­tir.(3) Bugün ABD profe­sörlerine bu parayı verememektedir. Yine aynı dö­nemde Molla Hüsrev’in (ö.1480) talebeleri sabah hocanın evine varır, hep berâber kahvaltı yaparlar, hep berâber Medreseye gelip ders okurlar, ak­şam yine hocalarını evine kadar hürmeten getirirlermiş.(4)

Osmanlı ilme ve ilim mekânlarına o kadar önem vermiş ki; Sâdece Mi­mar Sinan 55 medrese inşa etmiştir. Osmanlının gerilediği dönemler olan 1800’lü yıllarda bile Konya’da 45 medrese vardır.(5) Medrese demek, vakıf­lar tarafından külfeti karşılanan küçük çaplı üniversiteler demektir. Konya’da bugün bile 45 üniversite yok, 5 üniversite vardır.

Şimdi gençlerimizin aklına şöyle bir soru gelebilir: “Madem Osmanlı’da ilim ve irfân bu denli ileri idi de; neye bir keşfin veya icadın altında bir Türk ismi görmüyoruz?” Aslında var, var da; biz bilmi­yoruz. Bize onların son as­rını yâni inkıraz (yıkılış) dönemlerini de­taylıca okutuyorlar, öğretiyorlar, yükselme ve yücelme dönemlerini gizliyorlar. Sait Halim Paşa bu gerçeği net bir şekilde şöyle açıklı­yor:“Elemli buhranlarımızın tek sebebi, kendi medeniyetimizi tanı­mamak ve Batı medeniyetine kayıtsız şartsız teslim olmak gayreti­dir”

Ortaçağ’da dünyâda okuryazar seviyesi yâni kültür seviyesi en yüksek toplum Müslümanlar idi. Avrupa’da saray erkânının bile birçoğu câhil iken, bâzı bölgelerde papazlardan başka okuryazar yokken, İslâm toplumunun ner­deyse hepsi okuryazar idi. Bu durumu Avrupalı ilim adamları da inkâr etme­yip, kabul ve itiraf ediyorlar.(6) Prof. Oktay Sinanoğlu’nun iddiasına göre 1200 yıllarında Avrupa’ya gök bilimi ve matematiği öğreten yer, Konya’daki Karatay Medre­sesi’dir.(7)

1453 yılında İstanbul’u fetheden Fâtih, İstanbul’a girerken hür­met olsun diye Hocası Akşemseddin’i (1390-1460) en önden yürü­türken, "İstanbul'u fethettiğimden çok, Akşemseddin gibi bir mür­şide, bir ilim adamına sâhip olduğuma sevini­rim" derken, câmide bile hocaları kendinden sonra gelirse onların ayağına kalkarken, ilim adamına idam cezası verilemezken,(8) Fâtih’ten 350 yıl sonra bile, Fransız İhtilalinde (1789) meşhur Lavaziye’nin kafası basit bir suç­tan giyotinle kesilip bir parka atılmıştır.(9)

Ortaçağ’da Avrupa'da Engizisyon mahkemelerinde, çoğu diri diri gö­mülmek veya yakılmak suretiyle, 300 bin civarında ilim adamı katle­dilmiştir.(10) İbni Rüşd'ün eserlerini okudu diye Siger De Bur­bon diri diri toprağa gö­mülmüştür. Hollandalı Herman Won Riş­vik'in ve Gi­ordano Buruno aynı suçtan Hollanda’nın Lahey şehrinde diri diri yakılmıştır. "Dünya dönüyor" dedi diye Galile ölüme mahkûm edilmiştir.(11) Aynı dönem­lerde dedelerimiz ilme ve ilim adamla­rına nasıl hürmet ve tazim gösteriyorlardı?

 

Dipnotlar:

1- A. Turan Yüksel, “İslâm’da Bilim Târihi” Kitap dünyâsı Yay. Konya 2002, s. 135.

2- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 18, s. 46.

3- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî dünyâsı İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008.  s. 151.

4- Ferhad Koca, “Molla Hüsrev” TDV Yay. Ank. 2008, s. 77.

5- İ. Bilgin-A. Çelik, “Muhammed Kudsî el-Bozkırî (Hoca Memiş Efendi)”, Konya 2009.

6- Mehmed Özdemir, “Endülüs Müslümanları-İlim-Kültür ve Sanat” TDV Yay.Ank.1997, s. 10.

7- Oktay Sinanoğlu, “Bye-Bye” Türkçe”, Otopsi Yay. İst, Şubat 2002, s. 312.

8- N. Sami Banarlı, “Fâtihin Zafer Sırları”, İstanbul 1959, s. 27.

9- Beynun Akyavaş, “Seni Seven Neylesün”, TDV Yay. Ank. 2012, s. 149.

10- En-Nedvî, “Müslümanların Gerilemesiyle dünyâ Neler Kaybetti?”, Çelikcilt Mat. İst. 1966. s. 140.

11- Müslümanların İlim Öncüleri Ansiklopedisi s. 175.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.