Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2441.4
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63422.92$

OSMANLIDA SANAT ve ŞİİR (4)

15 Ekim 2018, Pazartesi 08:43

Osmanlı ve Şiir:

Hz. Peygamber: “Şüphesiz şiirin bazısında hikmet vardır.”(1) Buyur­muş, Osmanlıda, kaynağı İlahî ve Rabbanî olan şiirlerdeki bu hikmeti asır­larca aramış ve bulmuştur. İslâm aleminin bazı bölgelerinde taassubun zirve yaptığı, kitapların yakıldığı, şiir söyleyenlerin idam edildiği dönemlerde Ana­dolu da çok büyük bir hoşgörü vardır. Dolayısıyla ilim adamları ve tasavvuf erbâbı Anadolu’ya akar. Bu rağbetten Mevlânâlar, Yunuslar, Hacı Bayram Veliler, Pir Sultan Abdallar yetişir. Anadolu insanı her şeyini şiirle anlatma yolunu benimser. Tasavvuf şiir üzerine bina edilir. Tasavvufun piri olan Ahmed Yesevi de ma’lum nasihatlerini “Divan-ı Hikmet”inde şiirle yapmıştır.

Tasavvuf ehlinden birine “üstad şiir mi evvel, Mûsiki mi?” diye sormuş­lar, o; “Elbette şiir. Çünkü Kabil Habili öldürdüğünde Hz. Âdem oğlu için bir mersiye yazmıştı.” Diye cevap vermiş.(2)

Osmanlı sultanlarının hemen hemen tamamı şiirle meşgul olmuş ve ba­zılarının fevkalade şiirleri, beyitleri, eserleri vardır. 2. Murad şiire ve ilme rağbeti olan bir pâdişah, İlk şâir pâdişah olan bu zat haftada iki gün şâirler ve âlimlerle divan toplamıştır.(3) Türkçeye önem vermiş, Mercimek Ahmed isimli âlimin “Kâbusname” isimli eserinin halk tarafından daha iyi anlaşılması için sâdeleştirilmesini emretmiştir. Şiirleri ilk defa kayda geçirilen Sultan bu­dur.(4)

  Sultan 3. Murad ise 3 dilde divan yazmış bir pâdişahtır.(5) Bir tarafta dünyayı idâre etmişler, seferler, savaşlar, gazalar yapmışlar, öbür taraftan bütün bu hengame arasında, devlet gaileleri, gönül haileleri arasında şiirler söyleyip, divanlar yazabilmişlerdir. Buna akıl erdirmekte, bu sırrı çözmekte idrak aciz kalıyor.

Meredith Owens isimli mağrur bir İngiliz Profesör, İstanbul’da Süleyma­niye Kütüphânesinde hem inceleme yapıyor hem de havalı tavırlar sergili­yormuş. O sırada Yavuz Bey isimli birinin elinde Muhibbi Divanı görmüş ve ne olduğunu sormuş, o da “bu bizim Pâdişahımız Muhteşem Süleyman’ın divanı, sizde de böyle hem dünyayı yöneten hem de divanı olan bir kralınız var mı?” deyince adam bozulmuş ve haddini bilerek yani o ekabir tavrını değiştirerek incelemelerine devam etmiş.(6)

“Altının kıymetini sarraf bilir” diye bir atasözü vardır. Osmanlı pâdişah­ları kendileri şâir olduğu için, şâirlerin ve sanatkarların kıymetini en iyi onlar bilip takdir etmişlerdir. Osmanzâde Taib isimli bir şâir, bir şiiri için 2000 altın caize (hediye) aldığı târihî gerçeklerdendir.(7) Osmanlı sultanlarının şiirlerin­den bazı örnekler:

Çeşmi tenvir et bu mevcudat-ı feyz -îsâra bak

Sun'-ı sırrullah-ı â'zamdır bütün emmâre bak

Hayret-ender-hayrete müstağrâk ol esrâra bak

Hâb-ı gafletten uyanıp ziynet-i eşcâra bak

Kudret-i Hak’ka nazar kıl revnâk-ı ezhâra bak   

Muradî (2. Murad)

İmtisâl-i câhidû fillâh olubdur niyyetim

Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm

Fazl-ı Hak’kı himmet-i  cünd-i ricâlullah ile

Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm

Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benüm

Lütf ı Hak'dandır hemân ümid-i feth ü nusretim    

Avnî (Fâtih)

Câm-ı cem nûş eyle ey Cem bu Frengistan’dır

Her kulun başına yazılan gelir devrândır  

Mekketullaha varıp bir kez tavaf eylediğin

Bin Karaman, bin Acem, bin mülket-i Osmandır

Cem  (Cem Sultan)

Nideyim zâyi edip tul-ı emelle nefesi

Kalmadı zerre kadar dilde bu dünya hevesi  

2. Beyazid

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etdi felek

Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etdi felek

Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân

Beni bir gözleri âhuya zebûn etdi felek       

Selimî (Yavuz Sultan Selim)

Tâc’u kabâyı terkedip uryân olayım bir zaman

Gurbette seyrân eyleyip pûyân olayım bir zaman

Ceng ü rebâbın sohbeti mutrib tamam oldı hemân

Bezm-i belâda ney gibi nâlân olayım bir zaman

Gâhi düşüp gâhi durup gâhi gülüp gâh aglayup     

Geh kan yutup bir hoş olup hayrân olayım bir zaman    

Harîmî (Şehzâde Korkut)

Bî-vefâ yârin Muhıbbî cevrini mâzur tut,

Yârsiz kalır cihanda ayıpsız yâr isteyen    

Muhıbbî (Kanûnî)

Gayret-i İslâm içindür kıldığım azm-ı sefer

Hak bilür kim itmedüm ben anı mülk-i dâd için”  

Muhıbbî (Kanûnî)

Rif’at istersen eğer mihr-i cihân-ârâ gibi

Sür yüzün her gün yere eyle tenezzül mâ gibi  

Muhlisî (Şehzâde Mustafa)

 

Dipnotlar:

1- Ebû Dâvud, es-Sünen, c.5, s. 276, 277.

2- İskender Pala, “Divane Güzeller”, Kapı Yay. 2004, İst. s. 125.

3- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 21.

4- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 100.

5- Derin Târih Dergisi, Aralık 2013, sayı 21, s. 113.

6- Mehmed Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 530.

7- İskender Pala, “Kırklar Meclisi”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 115.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.