Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2439.3
  • BIST
    9996.93
  • BTC
    62598.2$

Modern Hayatta Dinî Yaşam (1)

02 Mart 2018, Cuma 07:30

Modern kavramı sözlükte, içinden bulunulan zamana, çağa, güne uygun olan; asrî, çağdaş, yeni; batılı, köksüz, geleneksiz diye tanımlanmıştır. Modernite, yenilik taraftarlığı olarak tanımlanmıştır. Modernliğin tanımı nedir ve bu tanım kime göredir. Modernliğin tersi, geleneğe bağlılık ise, bizden öncekiler ilkel bir hayat mı yaşadılar. Oysa Kur’an bunun tersini söylüyor:

“Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından daha güzel olan nice nesiller helâk ettik.” (Meryem, 19/74)

“Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.” (Ğâfir, 40/21)

“Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.” (Ğafir, 40/82)

Yapılan arkeolojik kazılar ve tarihî araştırmalar, geçmiş medeniyetleri ortaya çıkarma konusunda ne kadar başarılı olursa olsun; geriye doğru gidildikçe önceki toplumların ilkel oldukları, her şeyi putlaştırdıkları gibi pek çok konuda onlara haksızlık yapıldığını söylesek mübalağa etmiş olmayız.

Zira biz inanıyoruz ki ilk insan Hz. Âdem, aynı zamanda ilk peygamberdir. O, eşiyle birlikte cennet hayatını yaşamış, cennet nimetleriyle bolluk ve bereket içerisinde bir hayat sürmüş, cennet giysilerini giymiş, cennetin lüks ve konforunu tatmıştır. Yasağı çiğneyip, yeryüzünde yeni bir hayat yaşadığında O, bu birikimini oraya aktarmış ve orada da medenî bir hayat yaşamıştır.

Nitekim ilk peygamber olarak kendisine kitap (sahifeler) da verilmiştir. Bu da onun okur-yazar olduğunu, kültürlü ve birikimli olduğunu gösterir. Zaten Kur’an’ın bildirdiğine göre Hz. Âdem, bizzat Yüce Allah tarafından eğitilmiş bir kimsedir.

Nitekim geçmişe dair yapılan kazılar ve buluntuları değerlendiren bilim adamları, mimarî konuda geçmişte yapılan pek çok şeye hâlâ akıl sır erdirememektedir. Dolayısıyla bizden önceki insanlar da akıllı, iradeli, donanımlı, birikimli, basiretli varlıklardı. Onların içerisinde maddî ve manevî yönden medenî hayatı yaşayanlar olabileceği gibi; âlî hayatın adamı olanlar da vardır.

Demek ki, bu çağda da modern hayatı yaşayanlar olabileceği gibi, ilkel hayatı yaşayanlar da olabilir. Geçmişte de bu böyle olmuştur. Tıpkı her şehirde yaşayanın şehirli, her köyde yaşayanın köylü olmayacağı gibi…

Zira nice şehirde yaşayanlar vardır ki, hayat standardı, düşünce, ufuk, okuyup yazma gibi konularda köylü gibi yaşamakta; nice köyde yaşayan var ki şehirli gibi yaşamasını becerebilmektedir. Günümüz dünyasının bir tarafında teknolojik anlamda en modern imkânlar içerisinde yaşayanlar var iken; diğer tarafında teknolojik imkânlar bakımından son derece ilkel bir hayat yaşayan kabileler de bulunabilmektedir.

Asrîliği/modernliği bir takım çılgınlık ve işrete indirgeyip dini geri(ci)lik kabul edenlere şair ne güzel cevap verir:

Zalimin hasmıyım amma severim mazlûmu...

İrticaın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

İşte ben mürteci'im, gelsin işitsin dünyâ!

Hem de baş mürteci'im, patlasanız çatlasanız!

Hadi kanûnunuz assın beni, yâhud  yasanız! (Mehmet Âkif, Safahât, Âsım, s.334)

İslâm İnsanı: Kökü Mazinin Derinliklerinde,

Dalları Âtinin Yüceliklerinde Bir Hayatın Adamıdır!

Bu girişten sonra İslâm ve modernite ilişkisi üzerinde duralım. İslâm, ilk insan Hz. Âdem ile başlayan ve son peygamber Hz. Muhammed ile bir kez daha yenilenip son şeklini alan dinin adıdır.

Peygamberimiz bu gerçeği, “Biz peygamberler anaları farklı  babaları bir kardeşleriz, hepimizin dini birdir/İslâm’dır” buyurarak tescil etmiştir. Hadiste tevhidî temellerin tek oluşu babaya benzetilirken, şeriat farklılıkları anneye benzetilmiştir. (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, III, 47- Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Davûd)

Dinin temel ilkeleri sabittir, değişmez. Ancak şeriat dediğimiz, insan hayatı ile ilgili kurallar zamana göre değişebilir. Bu değişiklikler de asıl ve özde değildir. Zaten peygamberlerin şeriatlarındaki bu değişiklikler, değişmezlerden daha azdır.

Bütün bu bilgiler bize, İslâm’ın çok sağlam köklerinin olduğunu ve bu köklerden gücünü aldığını gösterir. Zaten İslâm insanı, günü birlik hesaplara göre yaşayan, her esintiden etkilenen, şartlara göre kabuk değiştiren, uydum kalabalığa göre yaşayan bir kimse değildir.

O, kökü mazinin derinliklerinde, dalları âtinin yüceliklerinde bir hayatın adamıdır. İslâm insanı, iki dünyası olan ve iki dünyaya göre hesabını yapıp ona göre yaşayan kimsedir. Müslüman, doğruların adamıdır. Bir başına da kalsa doğruyu sahiplenip savunmak Mü’min’in en temel görevidir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.