Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

MECLİS KÜRSÜSÜ?NÜN İŞGALİ

28 Ocak 2017, Cumartesi 08:36

Malumunuz yeni anayasa değişiklik çalışmaları mecliste yapılan uzun müzakerelerden sonra kabul edildi.Şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde sert ve bir o kadar da şiddet içeren görüntülerle bizler     bu ülkenin birer bireyleri olarak bazı haller hayretler içerisinde izledik.Kavgalar,laf atmalar sataşmalar     engellemeler,gürültüler kürsü etrafını çevirmeler,bacak ısırmaları bildiğiniz boks müsabakalarını aratmayan cinsten görüntülerdi.Eskiden mecliste kavga gürültü patırdı çatırdı bağrışmalar falan deyince aklıma hep Tayvan Meclisi gelirdi.Meğer bizim meclisteki vekillerimizde kalır yanları yokmuş onlardan ve, hatta bu yeni durum  daha da çetin vecizdi.Zaten hatırlarsanız henüz görüşmelere geçmeden önce ana muhalefet başkanının konuşma üslubu ve tavrının bu görüşmelerinin zor geçeceğine işaretti.Ancak benim asıl dikkatimi çeken bir bayan milletvekilinin kendini meclis kürsüsüne kilitlemesiydi.Ana muhalefetin Ankara milletvekili iken partisinden atılan Mv.Aylin Nazlıaka        hangi akla hizmetse veya kim akıl verdiyse müthiş bir buluşla kendini meclis hitap kürsüsüne resmen hapsetti.Bu diğerlerinin yapacağı konuşmayı engelleme anlamına geldiği gibi mevcut görüşmeleri alenen tıkamaktan ve geciktirmekten başka bir şey değildir.Sayın Vekil kendini yaklaşık bir saate yakın kürsüde tutunca olanlar olmuş ve bu arada kadın vekillerde ister istemez olaya müdahil olmuşlardır.   

Yaşananlar aslında Türkiye’nin gerçekleridir. Geleneksel ittihatçı, sözde terakkiperver aslında batıya kukla ve özde layıkıyla batıcı olduğunu zanneden ama kendi insanına karşı baskıcı ve tutucu davranan ve köle zihniyetine teslimiyetçi/ram olanlarla Türkiye’yi içine düştüğü çukur kenardan tutup yokuş yukarı zorlayarak onu zirve noktasına getirmek isteyenlerin harbi mücadelesi yaşanmaktadır. Ve bu mücadelenin de sert geçmesi normaldir. Çünkü Türkiye bugüne kadar hep batılıların elinde onların çizdiği çizgiye bağlı kalanların idaresinde sözde seçimler /kadrolar/yönetimler/meclis/demokrasi/   gibi laflarla oyalandı. Bu oyalanmaların müsebbibi Avrupa’dır. Elimize verdiği bir oyuncak ile bizim kendi aramızda kavgamızı içimizde seyrederek, çizginin aşılmaması noktasında hep uyarıcı ve kendi lehine gelişmelerin seyretmesine gayret gösterilmiştir.

Meclisin işgal edilmesi kasıtlı bir davranıştır. Görüşmelerin uzaması hatta tıkanması ve bundan güdülen amaç, iktidarın güya pes ettirilmesidir. Parlamenter sistem yerine Türkiye şartlarına daha uygun olduğunu defalarca dile getirip paylaşan Sayın Cumhurbaşkanımızın bu gayretleri yıllardır üzerinde belli aralıklarla birçok lider tarafından dile getirilipte bir türlü mecliste değişikliğe gidilemeyen bu yeni yapılanmayı, Türkiye’nin önünü açmak ve ikiliği ortadan kaldırmak suretiyle İngilizler tarafından önümüze atılan ve bizi uğraştıran seçilenlerden ziyade atanmışların hâkimiyetine zemin hazırlayan ve egemenlik hakkının milletin temsilcilerinde değil, atanmışlarda toplayan hâkim zihniyetin zihniyet seçkinliğine ve baskıcılığına hayır diyerek Türk Milletine nefes aldırmaktı. Şimdi bu Aylin Nazlıaka için bir basit örnek vererek asıl konuya değinmek istiyorum. Eskiden siyasetçilere “kasaba avukatı” veya “kasaba doktoru” gibi ifadelendirme ile anılır bir nevi küçük görülürdü. Aslında bu tarz bir davranış gerçekte hoş olmayan rahatsız edici bir tavırdır. Ancak bu tür yakıştırmalar yanlış anlaşılmasın, her siyasetçi için kullanılmaz, bilhassa münasebetsiz davranışlar gösterenler için kullanılırdı.

Ben sade bir Anadolu insanı olarak bir insanın samimiyetini ve nezaketini toplumun dini hassasiyetlerini rencide etmeden/istismara yeltenmeden ihlâs ve samimiyet içerisinde gösterdiği hoşgörü ve letafet çerçevesinde bakar ve isterse kaidelerinde hassas davranmasın ama insana ve dine bakışı gerçekten dürüst olsun, buna bakarım. Ben bugüne kadar belki birkaç istisna hariç bu zihniyetin takipçilerinde dine hassasiyet konusunda pek riayetkâr davrandıklarını hatırlamıyorum. Daha doğrusu ha zamanında camileri ahır haline getirmiş ve insanları dinden uzaklaştırmak için her çareye başvurmuş bir zihniyet ha bugünkü onların devamcıları ki; aslına da pek fark eden bir şey yok. Adana Seyhan’da öğrencileri sabah namazına çağırıyor diye Diyanet Başkanının katılacağı bir toplantıyı meclis kürsüsüne sabah namazı rahatsızlığı ile taşıyan bir zihniyet bundan rahatsızlık duyuyorsa yahut bir cinayete kurban giden Özge can için ekibiyle beraber kendi itibarınca dans edip olayı güya böyle resmedip kutluyorsa bunların toplumun kültür dinamiğinden haberdar olmadıkları ya da işlerine gelmedikleri gün gibi ortada. İşte böyle bir zihniyetin Abd’de önce kiliseye gidip sonra da İncil üzerine el basarak yemin etmelerini hangi küçük akıllarıyla izah edeceklerini de pek fazla ciddiye almadan umursamamak gerek. Çünkü orası Abd burası Türkiye deyip geçiştireceklerdir. Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz derler, Türkiye asla böyle bir zihniyetin esiri olamaz/olmamalı. Mecliste liyakatini kaybeden dışında da itibarını kaybeder. Siyaset ciddi bir platformdur. O Türkiye’yi temsil ediyorsa benim vekilim Türkiye’nin özüne âşık ve her fırsatta aşkını dile getiren olmalıdır. Birliğe uzanan kollar ancak kelepçelenmeli, meclisin kürsüsüne uzanıp sözü engelleyen kollar değil. Orası halkın kürsüsü ise söyleyeceklerini usulüne uygun olarak dile getirirsin ama saatlerce orada engellemek sadece vaktin gecikmesi demektir ama yapılacakları asla engellemeyecek ve Türkiye’nin önünü tıkayamayacaksınız.   Ne kelimelerle oynamanız ne ruhlarınızdaki korkularınızı rengârenk karikatürlerle çizgiye dökmeniz bir gerçeğin somuta dönüşme kanıtını asla engelleyemeyecek ve bir daha bu sistemle sittin sene halkla bütünleşmediğiniz sürece parlamenter sistemin size atanmış organlar tarafından siyasal üstünlük çoğunluğuna kavuşamayacaksınız. Şimdi söz sırası  “Yüce Türk Milletinindir”.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.