Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2442.9
  • BIST
    9912.8
  • BTC
    64740.76$

LÂLEZAR (3)

18 Mayıs 2016, Çarşamba 08:43

Sultan lll. Selim’in Tabiplerinden olan ve Lâle üzerine çok güzel bir ki­tabı bulanan Mehmet Aşkı Efendi de bu duruma dikkat çekmiş ve  bir şiirinde bu gerçeği şöyle terennüm etmiştir:

Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa âyâ lâle

Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle

 

İzzet Ali Paşa’da bu gerçeği şöyle dile getirmiş:

Yokdur bu âb u tâb ne mihr u ne jâlede

Izhâr-ı kudret eylemiş Allah bu lâlede

 

Kısacası “Gülzar” isimli önceki bir makâlemde ifade ettiğim gibi; gül bize Peygamberimizi, Lâle de Rabbimizi, ve şanlı bayrağımızdaki Hilâli ha­tırlatan, rengiyle, kokusuyla, görüntü ve güzelliğiyle, letâfet ve zarâfe­tiyle, naziklik ve saflığıyla bizlere ilham veren, Allah’ın kuvvetine, kudre­tine,         aza­metine en büyük delil olan varlıklardır.

18. Asırda “Terbiye-i Riyâz u Ezhâr ve Tesmiye-i Hadâyik u Eşcâr” isimli, bugünkü park ve bahçeler müdürlüğünü andıran bir cemiyet bir aka­demi kurulmuştur. Bu cemiyetin başına da bir çiçek mütehassısı aynı za­manda Mesnevi Şârihi olan Sarı Abdullah Efendi getirilmiştir. Sultan 4. Mehmet devrinde de “Meclis-i Şükûfe” adı altında bir Çiçek Araştırma Enstitüsü ku­rulmuştur.         

Avrupa çiçeğin ne olduğunu bilmediği dönemlerde ecdadımız Enstitülerini, Akademilerini kurmuş, çiçek ve gül yetiştiren, yetiştirenlere yardım eden ve teknik-taktik bilgi veren vakıflar kurmuş­lar,([1]) bunun felsefe­sini yapmışlardır.

Bugün lâle deyince akla Hollanda gelir ama Batı’ya lâleyi tanıtan bi­zim dedelerimizdir.([2]) 1988 tarihinde Hollanda’ya Ramazan görevlisi ola­rak var­mış, rengârenk lâle tarlalarını görünce hayran kalmış, ama hiç koku­sunun olmadığına şahit olunca hayret etmiştim. Hani Karacaoğlan der ya:

İndim seyreyledim Firengistan’ı

Elleri var bizim ele benzemez

Levin tutmuş goncaları açılmış

Gülleri var bizim güle benzemez

 

Halk ozanları halkın hislerini ve duygularını terennüm ederler, onların tercümanlığını yaparlar. Karacaoğlanımız da iki çiçeğe bu milletin ne kadar değer verdiğini yine şu dörtlüğüyle dile getirir:

Kaşların göz ile ediyor cengi

Şöyleşir yavrılar, koçyiğit dengi

Çiçekte, meyvada yoktur menendi

Lâleden kırmızı, gülden ziyade

Lâleyi Avrupa’ya götürüp tanıtan, 1554 lü yıllarda Kanuni döneminde Asitane (İstanbul) de Avusturya elçiliği yapan Busbecq dir. ([3])

Sarık biçiminde, sarığın tülbendi gibi ince ve zarif anlamında Av­rupa’da Tülbent, Tulipa, Tulipan, “Tulipa Turcarum” isimlerle yani Türk Lâlesi adıyla yayılmıştır. Max Kemmerich lâlenin ilk olarak Augsburg’lu bir tüccarın evinde 1559 da görüldüğünü kitabında kaydeder.([4])

Memleketimizde bu kadar fakir-fukara varken 20 gün ömrü olan bir çi­çeğe bu kadar yatırım yapmak, para dökmek israf değil mi? Sitemleri ile İs­tanbul ve Konya gibi şehirlerdeki lâlezarlar (lâle bahçeleri) için bazı ten­kitler yapılmaktadır.

Her şeyin israfına ben de karşıyım ama; insanın karnının doyması ka­dar, gözü ve gönlünün de doyması, ruhen itminan bulması, lâhutî zevklere dalması da bir ihtiyaçtır. Aşırıya kaçmamak üzere bunların olması gerekir.

  Hem de turistlere karşı bu millî ve mübarek çiçeğin gerçek sahibinin bizler olduğunu göstermemiz lâzımdır. Allah çalışanlardan sebep olanlardan razı olsun. Sa­dece lâle değil, Yeşil Türbeye yakışır yeşil bir Konya, ağaçlı, çi­çekli bir Konya hususundaki çalışmalarından dolayı ilgilileri tebrik ediyo­rum, onlara teşekkür ediyorum.  

 

Dipnotlar:

1- İskender Pala, “Tavan Arası”, Kapı Yay. İst. 2008, s.237.

2- Sandor Takats, “Macaristan Türk Âleminden Çizgiler”, MEB Yay. 1000 Temel Eser,

        İst. 1970, s. 66.

3- Beynun Akyavaş, “Sultanîyegâh İstanbul”, T. D. V. Yayını, Ankara 2001, s. 120-122.

4- Max Kemmerich, “Avrupa Tarihinden Garip Vak’alar”, Hazırlayan İsa Dedeoğlu,

        İstanbul 2001. s. 56.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.