Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2431.6
  • BIST
    9959.79
  • BTC
    62323.18$

KÜLTÜR DÜNYAMIZDAKİ KUR’AN MOTİFLERİ (3)

15 Şubat 2019, Cuma 08:23

Yahya Kemal’in şu dizeleri bu gerçeği ne güzel dile getirir:

Bu geniş ülkede, binlerce lâtif illerde,

Nice yıl, cedlerimiz kökleşerek bir yerde,

Manevi varlığının resmini çizmiş havaya.

Ki bugün karşılaşan benzetiyor rü’yaya.

 

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.

Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;

Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.

 

Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,

Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.

Ruh arar başka tesellî her esen rüzgârda.

Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!

(Yahya Kemal,’Koca Mustafapaşa’, Kendi Gök Kubbemiz, s, 45-46)

Eskiden beri Anadolu’da hemen her evin yahut her işyerinin duvarını, Besmele, Mülk Allah’ındır, Allah’ın dediği olur, Rızık Allah’ındır, Allah dilerse olur, Allah mübarek etsin, Allah, Muhammed… gibi bir dinî cümle yazılı hat tabloları süsler. Bunlardan birini evde yahut işyerinde bulundurmak, adeta o evim yahut işyerinin olmazsa olmazıdır.

Bunun yanında atasözlerimiz, deyimlerimiz, dualarımız, türkülerimiz, bilmecelerimiz bile İslam motifleriyle bezenmiş, nakış nakış işlenmiştir. Kısaca edebiyatımız, sanatımızın hemen her alanında dinî motiflere rastlamak mümkündür.

Sözgelimi mimarî yapılarımızın süslenmesinde ayet ve hadisler çok önemli yer tutarlar. Dinî motifler yalnızca camilerde sınırlı kalmamış, camiler yanında evler, hanlar, türbeler, çeşmeler, alet ve edevatlar da aynı şekilde bundan nasibini almıştır. Ve yazılan her yazı, yazıldığı yerle, o yerin konum ve önemiyle bağlantılı bir biçimde en güzel bir şekilde yazılmıştır. Bu şekilde hem mimarî eserler süslenmiş, hem de hat ustaları yerli yerince ibareleri yazarak dinî bilinç düzeylerini ve güzel yazı yazma maharetlerini ortaya koymuşlardır.

Kısaca söylemek gerekirse, kültürümüzün en temel unsurlarından biri Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an, millet olarak bizim taşımız-toprağımız, ekmeğimiz-aşımız, huyumuz-suyumuz, yolumuz-yöntemimiz ve her şeyimiz olmuştur.

Beşikten mezar taşına kadar her şeyde, hayatın her alanında onun izlerini görmek yahut başkalarına göstermek istemişiz sürekli. Bunun için de ondan bir şeyleri, uygun düşen her şeye kazımak ihtiyacı duymuşuz. Bu, biraz da tüm bu alanlarda ona göre yaşama ve yapıp ettiğimiz hemen her şeyi ona dayandırma, onda mesnedini bulma arzusundan kaynaklanmıştır.

Bir deyimimizde kendisini bulduğu gibi, yapıp ettiğimiz her şeyin Kitaptan yerini bulmak, Kitabına uydurmak istemişiz hep. İpe sapa gelmez işler yapanlar için ‘kitapsız’ tabirini kullanır olmuşuz. Şairin dediği gibi Allah’ın Kitabı bizim her şeyimiz olmuş: "Hasta olsam, ilacım, çorbam, sütüm o Kitap/ Suda mantarım, gökte paraşütüm o Kitap."(Kısakürek N. Fazıl, Çile, s. 364)

Gerçekten de bu milletin dualarını o Kitabın dua örnekleri süslemiş, hastalıklarının devası o Kitabın şifa ayetlerinde aranmıştır. Evet, bu hep böyle olmuş ve böyle olmaya da devam edecektir. Çünkü bu millet, Kitaplı olmaktan bir zarar görmemiştir. Bu yüzden dilimizde ‘Kitapsızlık’ olumsuz anlam ifade etmektedir. Kitaplı olmak ve bunun Kur’an gibi bir kitapla olması, bu millet için önemli bir ayrıcalık ve üstünlük sebebidir.

Kısaca söylemek gerekirse, bugün toplum olarak geleceğe kendimizi hazırlayabilmek için, temellerimizi keşfetmek, kendimizi tanımak zorundayız. Hep olumsuzlukları gündeme taşımak yerine güzellikleri öne çıkarmayı denemeliyiz. Bunun için de öz benliğimizin temelini oluşturan kültürümüze kazınmış ve asırlar geçtiği halde silinemeyen tevhid izlerini görmezden gelemeyiz.

Yüce Allah İsra olayında, evrensel tevhid izlerini Peygamberine göstermek için onu Mescid-i Aksa’ya götürdüğüne vurgu yapıyor. Biz neden içice yaşadığımız halde kendi değerlerimizdeki güzellikleri görmezden gelelim? Neden hala üzerinde ayet yazılı bir levhayı, anlamadan sadece sanatsal bir etkinlik olarak duvara asalım ve onu o gözle izleyelim? Neden o hayat Kitabının yalnızca Mushaf’ına, yazısına saygı duymakla yetinelim? Neden O’na olan bu saygımızı, onu anlayarak ve gereklerini yerine getirerek bütünlemeyelim?

Sözü yine şaire bırakalım:

Bizi sen, sevgisiz, susuz, havasız

Ve vatansız bırakma, Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu

Müslümansız bırakma, Allah’ım!

(Asya, A. Nihat, Dualar ve Âminler, s, 46)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.