Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.54
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2442.5
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64559.67$

KORKU VE ÜMİT ARASINDA YAŞAM (2)

03 Kasım 2020, Salı 09:08

Müslüman akıl ve şuur melekeleri ile hayatını idame eder. O Allah’ı rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak ve içini O’nun sevgisi ile doldurmak, ziynetlendirmek ve taçlandırmak zorundadır.  Allah korkusu saygı ve O’nu yüceltme ile birleşmiş bir korkudur. Sevgiye dayanır. Sevgi itaat demektir. Allah sevginin kaynağıdır. Sevilmeye tek layık O’dur. Bu korku dünyevi korkularımızda olduğu gibi korkulandan uzaklaşmak değil, bilakis sevgi ve ümit ile hassasiyetle kavuşma arzusu ve itaat v e hürmetle O’na yaklaşmak ve emirlerine karşı gelmemektir.                                                                            

Müslüman Allaha olan sevgisini iman ve şuurla ve hakiki eylem ile gerçekleştirecektir. Sonuçta Rabbimizin rızasını kazanıp ebedi mükâfata kavuşma arzusu müslümanın hayatında temel hareket noktasını oluşturur.

İslam’ın ilk dönemlerinde Mekkeli müşriklerin çok güçlü olduğunu Medineli Müslümanların arasında yaymaya çalışan yıkıcı bir propaganda yaparak inananların kalplerini korku ile doldurup onları bu şekilde yıpratmaya ve güçsüzleştirmeye çalışan nuaym adlı birisi vardı. Bu telkinler karşısında Kur’an devreye girerek Müslümanların başkalarından değil, sadece Allah’tan korkmaları gerektiği konusunda uyarmış ve Ali İmran,3/175’de “Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun” buyruğu ile uyarıda bulunmuştur. Yani burada Allah’tan korkma emrinin altında, zor işleri başarma konusunda sadece Allah’a karşı güven duyma ve O’ndan yardım dileme gerektiği uyarısı yer alır.

Bugün Müslümanlar dün ne şekilde korkutulmuşlarsa bugünde aynı şekilde korkutulup yıkıcı propaganda araçlarının etki, baskı ve yönlendirmeleri ile kâfire karşı boyun eğme ve itaat etme noktasına getirilmeye çalışılıyorlar. Hâlbuki Allaha güvenerek ve yalnız O’na dayanıp O’ndan yardım isteyerek hayatını O’nun çizgi ve istikameti doğrultusunda çalışıp çabalayarak ilim fen ve teknikle uğraşıp günün gelişen ve değişen şartlarına karşı tedbirleri alıp ilahi emre itaat ederek şan ve şerefli bir hayatı idame ettirmek ve İslamı yüceltmek adına gerekeni yapmak bizleri yeryüzünün en şerefli kulları haline getirecektir.

 

 

 

Günümüz İslam dünyasında kukla birçok yöneticiler batılı sömürge tüccarlarının güdümünde kendi halkına zulüm ve eziyetle ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ne birbirlerine karşı birleşip güç birliği yapıyorlar ne de kâfire karşı ortak bir amaç birliği kurabiliyorlar. Bölük pörçük parçalanmış tam da İslam düşmanlarını sevindiren gelişmeler onların ekmeğine yağ sürmekte, olan sadece Müslüman halkın ahalisine olmakta üstten gelen baskı emir ve güç kullanma ile adeta esir hayatı yaşamaktadır.

Bu nedenle Müslüman, müslümanca bir hayatın yaşanılır kılınması için önce kendini bir disipline etmelidir. İnsan dünyevi korkuların ve güvensizliğin baskın çıkması ile ümidini de yitirme yanlışına düşebilir. İşlenilen günahların baskısı da müslümanın hayatını alt üst edebilir. İşte burada en büyük hata ve yanlış Allah’ın yüce rahmetinden ümit kesmektir. Bu tabi’i ki Müslüman’a yakışmaz. Ayet apaçık ortada dururken Müslüman’ın kendini dünyevi istek ve arzuların emrinde kaybetmesi ve çizgisinden sapması ile ümit dünyasını alt üst etmesi ve yeise kapılması asla düşünülemez. İnsan günah işleyebilir ve fakat tövbe kapısı da açıktır. Derin bir pişmanlık ve bir daha yapmama konusunda Allaha söz verme ve buna uyum konusunda gayret gösterme, affın sadece Allahtan dilenileceğini ve Yüce Yaratıcıdan asla ümit kesilmemesi gerektiğini bize hatırlatır.

“Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umudunu kesmez. Yusuf,12/87)

Günahların çokluğuna bakmadan Allaha dönmeyi düşünmek ve bu yönde gayret göstermek gerekir. Rabbimiz azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.(Zümer 39/54) ikazı ile, içimizdeki oluşan kötü vesveseleri kırıp günahkarda olunulsa tam bir teslimiyet ve tövbe ile Allah’a yakın olmamız gerektiğini emrediyor.

Kısaca Müslüman havf ve reca arasında yani korku ve ümit arasında olmalıdır. Böyle bir hayat çizgisi Bakara 2/143’da açıklanan “Orta Ümmet” mensubiyetini de takip etmemiz demektir. Müslüman Allah’tan korkacak ve fakat asla O’ndan ümidini kesmeyecektir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.