Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.40
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2434.5
  • BIST
    9979.9
  • BTC
    62305.99$

İNFAK RUHU NASIL KAZANILIR? (2)

22 Ocak 2016, Cuma 08:49

İnfâk ruhu, insanî bir duygu olarak insanın özünde olan bir duygudur. Ne var ki bu duygu, çeşitli sebeplerden dolayı körelir yahut tamamen yok olur. Onu körelten ve öldüren sebeplerin başında şeytanî vesveseler gelir. İnsanın bu engelleri aşıp infâk ruhunu yaşatması ve bu ruhu geliştirmesi için geçen hafta Cuma yazımızda şu maddelerin göz önünde bulundurması gerekir demiş ve üç maddeyi sıralamıştık. Bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edelim.

4. İnfakın dünya ve ahiret kazanımlarını bilmelidir. Dinin diğer bütün emirleri gibi infak ibadetinin de kazanımı hem dünyevî, hem de uhrevîdir. İnfâk, sahibine hem dünyada kazandırır, hem de ahirette kazandırır. Dünyada güzel hasletler kazandırır, insanlar nezdinde itibar ve saygınlık kazandırır, malı dünyevî bela ve musibetlerden korur. Öldükten sonra da insanın hayırla anılmasını sağlar. Nitekim ayette "Allah faizi mahveder, sadakaları ise artırır."(10-Bakara, 276.) buyrulmuştur. Hadislerde de mallarınızı zekâtla koruma altına alınız… Az sadaka çok bela defeder… Sadaka ömrü uzatır/bereketlendirir… buyrulmuştur.

İnfak, ahirette de pek çok şey kazandırır. Yüce Allah'ın rızasını, O'nun sevgi ve merhametini kazandırır. Nihayet bütün güzellik ve donanımı ile cenneti kazandırır.

5. İnsanlığın bir parçası olarak başkalarını, yardıma muhtaç olanları düşünmelidir. Bir şey yerken içerken, yeni bir şey giyerken, bir eşyadan yararlanırken, onları bulamayanları düşünmeli, kendisini onların yerine koymalı, sahip olduklarının elinden alınıvereceğini ve kendisinin de onlardan biri olabileceğini aklına getirmelidir. Nitekim Kur'ân, ihtiyaç sahiplerine yardım ederken, zenginlerin kendilerini onların yerine koymalarını söyler:

“Ey inananlar, kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nimetlerin iyilerinden verin, kendiniz utandığınızdan ve iğrendiğinizden dolayı göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri sadaka vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengindir, övülmüştür.”(Bakara, 267.)

6. Fakir düşerim diye korkmamalıdır. Zira bu korku şeytanî bir dürtüdür. “Şeytan, sizi             fakirlikle korkutur, (fakir düşeceğinizi söyleyerek sadaka vermekten geri kalmanızı ister) ve size çirkin şeyleri yapmayı emreder. Allah ise size kendi tarafından bağışlanma ve lutuf va'dediyor. Şüphesiz Allâh'ın lutfu geniştir, O bilendir.”(Bakara, 268.)

7. Vermenin hazzını tatmalı, karşılıksız vermenin Yüce Allah'ın âdeti, yardım severliğin de büyüklerin hasleti olduğunu bilmelidir. Aynı şekilde cimrilik ve bencilliğin kötülerin özelliği olduğunu, kötülüklere yol açtığını bilmelidir. Vermekten dolayı kimsenin iflas etmediğini, batmadığını; ama vermeyenlerin/veremeyenlerin Kârun gibi variyetlerine rağmen iflas ettiklerini, yerin dibine geçtiklerini düşünmelidir.

İnfak, sevgi temelli bir ibadettir. İyiliği/birri en veciz bir şekilde tanımlayan Kur'ân ayetinde (Bakara, 177.) "sevdiği hâlde malı veren" cümlesi yer alır. "Sevdiği hâlde" ifadesi, sevdiğinden verme, severek isteyerek verme, Allah sevgisi ile verme, verdiği kişiyi severek verme gibi şeklinde anlaşılmıştır. Ayetin cümle yapısı, bu anlamların hepsine uygundur.  Buna göre iman adamı, sevdiği şeylerden vermeli, içtenlikle vererek, malın asıl sahibi Yüce Allah'ı ve O'nun kullarını severek vermelidir.

Nitekim bir ayette münafıkların gönülsüz olarak verdikleri sadakalarının kabul edilmeyeceği şöyle anlatılır: “Sadakalarının kabul edilmesine engel olan sadece şudur: Onlar Allah'a ve elçisine karşı nankörlük ettiler; namaza da üşene üşene gelirler ve istemeye istemeye sadaka verirler.”(Tevbe, 54.)

8. Mal sevgisinin ve mala aşırı düşkünlüğün helâk sebebi olduğu unutulmamalı; fanî malın hayır hasenatlarda kullanılmasıyla ebedîleşeceği, sahibini ebedî saadete ulaştıracağı bilinmelidir.

“Mal ve oğullar dünyâ hayâtının süsüdür. Kalıcı olan güzel işler ise Rabbinin katında sevâpça da daha hayırlıdır, umutça da daha hayırlıdır.”(Kehf, 46.)

9. Tarihe geçen cömert insanları tanımalı ve onlar gibi olmaya gayret etmelidir. Elbette bu   insanların başında peygamberler gelir. Peygamberler, kendi varlıklarını ve variyetlerini insanlığın hizmetine adamış kimselerdir. Onlar, insanlardan hiçbir karşılık beklemeden sahip oldukları bütün imkânları insanların hizmetine sunmuşlardır. Onlar, bunu hem kendileri için yapmışlar hem de bizlere örnek olmak için yapmışlardır. Peygamberlerin sonuncusu olan Efendimizin Tevhid cümlesinin lâ'sından başka lâ/hayır-yok demediği malumdur. Onlara bağlı olan ve onların izinden gidenler de onlar gibi olmaya çalışmalıdır.                                         Nitekim peygamberleri kendilerine rehber edinmiş olan kimseler, kendileri ihtiyaç içerisinde olsalar bile, ihtiyaç sahibi kardeşlerini kendilerine tercih etmişlerdir. İsâr/Ensâr ruhu denilen bu ruhun yaşatılması, huzurlu toplumun inşası için elzemdir.

10. Allah ve ahiret inancını sürekli zinde tutmaya gayret etmeliyiz. Bunun için de Yüce Allah hakkındaki bilgilerimizi artırmalı, tazelemeli ve kendimizi ahirete hazırlamaya çalışmalıyız. Zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de görüleceği bir günün bilincinde olmalıyız. Hz. Lokman'ın oğluna tavsiyelerinden olan şu hikmetli sözleri sürekli hatırlamalıyız:

"Yavrum, (yaptığın iyilik veya kötülük), hardal danesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir/O'nun bilgisi her gizli ve ince şeye ulaşır. O, her şeyi haber alır."(Lokman, 16.)

Yine Kur'ân'ın şu son inen ayeti akılda tutulmalıdır: “Şu günden sakının ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tastamam verilecek ve onlara haksızlık                       edilmeyecektir.”(Bakara, 281.)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.