Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2429.2
  • BIST
    10012
  • BTC
    62333.33$

İMANDA İLERLEMEK

24 Mart 2017, Cuma 12:25

Sahabenin hayat hikayelerinde, 'Esleme fe ahsene İslamehü' "İslâm oldu ve Müslümanlığını güzelleştirdi." ifadesi sıkça geçer. Yani onlar İslâm olup, oldukları gibi kalmamışlardır. İslâm, onların düşünce, söylem ve eylem dünyalarını biçimlendirmiş, yeni bir kalıba sokmuştu.

Kur'ân adamının dilinden hiç düşürmediği "İhdinas sıradal müstakîm." duasının anlamı, bizi dosdoğru yolda dâim ve kâim eyle. Bizler doğru yolu bulalım, doğru yolda kalalım, doğru yolda ilerleyelim, hidayetimiz kuvvetlensin ve artsın demektir. Nitekim bu konuda Kur'ân'da şöyle buyrulur:"Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidâyetlerini artırmıştık."

 Ashab-ı Kehf, inanmayan babalarına ve toplumlarına rağmen tevhidi benimsemiş ve ne pahasına olursa olsun tevhid üzerine kalmaya azmetmiş bir grup gençti. Onların bu kararlılıkları sebebiyle Yüce Allah, onların hidayetlerini artırmış, onlara yardım etmiş, ayaklarını sabit kılmıştı. Onların güçlenen bu imanları, onları yaşadıkları toplumun kör gidişatına uymamaya, ne pahasına olursa olsun baş kaldırmaya ve inançları uğruna her türlü fedakârlığı göze almaya sevk etmişti.

Zira gücünü, erişilmez gücün sahibi olan Yüce Allah'tan alanları gelişen günü birlik olaylar olumlu olarak etkiler.  Onlar ki, halk kendilerine: "(Düşman) 'İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!' deyince, (bu söz,) onların imanını artır-dı. Ve: 'Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir.' dediler."                                                                   "Mü'minler (düşman) orduları(nı) gördükleri zaman (korkmadılar): 'Bu Allah'ın ve Rasülünün, bize va'dettiği (zafer)dir. Allah ve Rasülü doğru söylemiştir.' dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı."       Kendisinden bir türlü kurtulamadığımız takıntılarımız var. Bağışıklık yapan günahlarımız, bir türlü atamadığımız taassuplarımız/tutuculuklarımız. Kötü alışkanlıklarımız, kötü sözler (yalan, gıybet, sövme vb.), beynamazlık (sürekli yahut geçici namazı terk) bizi bırakmayan yahut bizim bırakamadığımız günahlar. Bunları devam ettirirken bizi nefislerimiz, çevremiz yönetiyor. Rabbimiz ve hakikatler değil.

Hâlbuki İslâm öncesi devirde sahabinin çoğunda bunların hepsi vardı. Ama onlar, bu takıntılarından kurtulmasını bildiler. Eşkıya iken evliya oldular. Günahların içerisine batmışken, sevapların adamı oldular.

Aşiret, kavim, kabilecilik hastalığından kurtulup, arabı acemi kardeş oldular. Onlar bunu sağlam bir Allah inancı ve doğru bir din anlayışı ile gerçekleştirdiler. Çünkü onlar Yaratan olarak kabul ettikleri Allah'ı, yöneten olarak da kabullenmişlerdi. Onlara göre din, hayatın bütün alanlarını düzenleyen ilkeler mecmuasının adıydı.

Onlar Kur'ân ayetleriyle hidayete ermişlerdi ve sürekli olarak Kur'ân ayetleri ile besleniyorlar, güçlerini o ayetlerden alıyorlardı: "Mü'minler o kimselerdir ki, Allah(c.c.) anıldığı zaman yürekleri ürperir, O' nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler."  "Ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur'ân, onların derin saygısını artırır."                                                                                                                                   Çünkü onlar: "Bilesiniz ki yaratmak da emretmek de Allah'a mahsustur." ayetini kendilerine düstur edinmişler ve Yaratan olarak kabul ettikleri Yüce Allah'ı yöneten olarak da kabul etmişlerdi. Şimdi şu sorulara kendi nefsimizde cevap arayalım:

Bizi kim yönetiyor ve yönlendiriyor?                                                                                                                               Kimin adamı olarak çalışıyoruz?                                                                                                                                         Ne adına ve kime çalışıyoruz?                                                                                                                                             Kısaca bizim Rabbimiz/yönetenimiz kim?                                                                                                                         Allah'ın dinine inandığını söyleyenler olarak, Allah'ın dinini doğru olarak ne kadar biliyor ve yaşıyoruz?                     Din, bizi biçimlendiren yaşantımızda ne kadar etkin ve yetkin?                                                                                       İman ve İslâm'ımız yerinde saymaya devam ediyor mu, yoksa bizi değiştirme ve bizi biçimlendirme gücüne sahip mi?

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.