Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2441.9
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63998.57$

İHANET DENİZİNDE YÜZENLER

29 Temmuz 2015, Çarşamba 00:00

 “Filistin’e Yahudiler yerleşirse kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz”…diyen cennetmekân 2.Abdülhamit gerçeği idrak ederek bizleri uyarmaktaydı. Bu net bakış kendi döneminde bugünkünü aratmayan olay ve çirkin iftiraların kurbanı olarak bize aktarılan ve asla unutulmaması gereken beylik ve başucu bir sözdür. Yüce kitabımız Kur’an aşığı bir şahsiyetin Yahudilere karşı izlediği politikası ve dünya siyaset sahnesindeki akıl üstü tedbirleri bugün bile dâhiyane tavırları konuşulan hususiyetlerdendir.

Son yaşananlara baktığımızda ülkemizin karşı karşıya kaldığı daha doğrusu seçenek olarak sunulduğu bir savaşın sürecindeyiz. Zaten ne ülkemizde ne bulunduğumuz coğrafya ‘da bizlere rahat vermediler bunları biliyoruz.

Çok çetrefilli ve karmaşık olan bu yapı içerisinde; birileri, Malazgirt’ten bu yana aynı coğrafyayı teneffüs eden aynı tarihi ve kültürel dinamikleri paylaşan birbirleriyle kan bağı ve sağlam dostluklar kurup etle tırnak haline gelen ama aldığı akıl dışı izan ve telkinlerle kendi kardeşine kurşun sıkanlara karşı sabır göstererek tahammül edip ağabeyli yaparken, birileride, ağabeyinin bu yabana atılmaz kardeşlik nidaları söyleyen ruhsal terennümlerine dudak bükerek, ham hayal peşinde koşamaya ve üst akıl denilen Hristiyan ve Yahudi kültürüne mensup olanların sözünü dinlemeye koyulunca; ve ardı arkası gelmeyen dudak uçuklatacak arzu ve nefsani isteklerin peşine takılıp bölmek bölünmek böldürtmek iç savaş silahlanın gibi son derece akla ziyan ve sakıncalı söylemleri diline dolamaya başlayınca olanlar bir kez daha “huzur ”dediğimiz akıl kalp ve beyin üçgeninde, sağlıklı yapıyı tehdit etmiş ve anlayacağınız son kerte de angajman kuralları gereği hem içeriye hem de dışarıya “devlet”    gücünü tesis yoluna girmiştir. Bu yüzden silahlı kuvvetlerimize, askerimize polisimize, gönlü vatan aşkıyla yanan herkese, SayınCumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza ve Genelkurmay Başkanımıza şükranlarımızı, sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz. Bizde diyoruz ki; Kanımızın son damlasına kadar bu ülkeyi böldürtmeyip koruyacağımıza dair, “ant olsun” diyoruz…

Artık sokaktaki vatandaşta biliyor ki; biz terör değil huzur istiyoruz. Ülkemizde son kırk yıldır terör olayları o kadar tırmandırıldı ki; bunda en büyük pay, uluslararası küresel güçlerdir. PKK olsun DAEŞ olsun ASALA olsun DHKP-C olsun bilmem daha niceleri adı ne olursa olsun, küresel güçlerin korkunç plan ve desteği ile(her türlü lojistik destekle) büyümesini, gelişmesini ve ilerlemesini istemedikleri milletlerin başına musallat edilerek, onları hizaya getirmeye çalıştıklarını ve kendilerine bağımlı yapılmaya çalışıldığını, askeri ve diğer stratejik amaçlar için o ülkeyi uzun süreli kullandıklarını, bunun süresini kendilerinin tayin ettiğini, kısaca kanını burnundan getirinceye kadar emdiklerini, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını sömürdüklerini bilmekteyiz.

Dünya beşten büyüktür diyen Sayın Cumhurbaşkanımız; BM denilen ve tamamen sefillerin oynandığı guruba tepkisini böyle göstermiş haksız tutum ve beceriksizlik ve adaletsiz yapılanmaya dikkat çekmişti. İşte bu beşli çete küresel bazda sömürge elde etmek için değişik ülkelerde kendi stratejilerine hizmet edecek hainleri bulup iş başına getiriyor ve bu yolla sömürgelerini tesis etmektedirler. Çıkarlarına ters düşen ne varsa kim karşı gelirse muhalif kanadı kimler oluşturuyorsa onlara göre suçlu ilan ediliyor ve medya güçleri vasıtasıyla da, itibarsızlaştırılmaya ya da yalnız bırakılmaya çalışılıyor ya da fırsatını bulunca o ülkede anarşi ve terörü tırmandırarak askeri darbe yoluna gidiliyor ve kendi yandaşlarını o ülkede menfaatlarına bakmak içinde iş başına getirmeye gayret ediyorlardı hatta atıyorlardı. Yani bir dizayn bir nizama sokma ve bağımlı kılma söz konusu idi.

Dediğimiz gibi böyle bir sömürü çarkına karşı kim direnirse karşı çıkarsa hemen içerdeki yandaşları devreye alınarak ülkenin en mahrem noktasına getirilenler vasıtasıyla en hassas bilgi ve belgeye ulaşılıyor ve mahremiyet tanınmıyordu. Mesela wikileaks belgelerinin açıklanması gibi ya da kozmik oda bilgilerinin paylaşılması gibi…

Malumunuz ki; Medya terörün tırmandırılmasında o ülkede başroldedir. Hele mevcut olan iktidara karşı menfaat zedelenmesine uğrayıp bugün bizim ülkemizde olduğu gibi milletin kahir ekserisine muhalif bir hal almışsa bunun başlıca nedeni; Küresel güce karşı kendi ülkesine yaptığı ihanettendir. Bizdeki malum Medya’da tamda kendisine biçilen bu görevi layıkıyla ve onlardan daha fazla kralcı geçinerek harfiyen yerine getirmekte ve öyle anlaşılıyor ki, bunlarmenfaatleri için vatanı bile satmayı yapabilecek konuma kıvama ulaşmış duruma gelebilmektedirler(gelmişlerdir)…

Ben facebook ve twitter üzerinden de söz yazı şiir vs. paylaşımlarıma devam ediyorum. Bazı tanıdık tanımadık kişiler bu paylaşımlara katılıp görüşlerini dile getiriyorlar. En çok dikkat çekeninde, PKK ile masaya oturulduğu şeklindedir. Bir defa şunu belirtelim ki çok karmaşık bir coğrafyada, çok karmaşık ve çok uluslu bir ilişkiler yumağındayız. Kısaca ayaklarımız üzerinde doğrulup küresel güçlere karşı var olma ve imparatorluk yadigârı aziz vatanı geleceğe taşıma gayretindeyiz nedenle eşkıya ile evet masaya oturulmaz, muhatap alınmaz, silah çeken kim varsa kafası ezilir yok edilir. Ama ortalıkta bakıyoruz, kendine ne kadar demokrat süsü veren kaşalot varsa bay bayan ve ne kadar da sevimli geliyorsa onlara, adeta kandil yağına bulanmak için hayran oldukları ile selfie yapmaya gidiyorlar, bildikleri dağlara, maceraya. Ve biz onlardan alıyoruz bilgileri, söylemleri, okunan hariçten gazelleri. Öyleyse bu dağlıların derdi neymiş! Bakalım diye kendi servis elemanlarını muhatap kılarak dağdan indirmeye ve piyon olarak kullanılmalarının önleme ve anaların gözyaşlarının dindirilip, ülkenin dinamizmini enerjisini büyümeye ve kalkınmaya harcamak gerekiyordu. Biliyorsunuz bugün mecliste PKK’nın kravat takanları var. Onları masummuş gibi gösteriyorlar. Bugüne kadar da hiçbir dönemde atılamayan bir barış süreci sürdürülmesi ortamına, bugünkü hükümet döneminde, her ne pahasına olursa olsun denilen tüm mide bulandırıcı hareketlere söz fiil ve davranışlara sabır gösterilerek, iyi niyetle atılan bir adım olarak başlanılmıştı. Âmâ bu başlama ile birlikte doğrusu benimde midemi bulandıran o Habur kapısı giriş görüntüleri tiksinti vermişti millet nezdinde. Şöyle düşünmüştük, bana göre ki; Facebook’ta da bir okuyucuma cevap olarak vermiştim. Şimdi buraya alıyorum…

” Biz, insanları adam yerine koyup yüzlerce yılın birikmiş bir kangren meselesini çözmek için araya hiç kimseyi koymadan iyi niyetle kendi başımıza halledelim dedikten sonra ikircikli davranarak laik ateist bölücü bir Kürtçü söylemlerle üstümüze gelenlere karşı, sabredip aha bugün aha yarın anlarlar molası verilmesi maalesef bu Kürtçü laikçi yobazları şımartmış işin çığırından çıkma noktasına getirmiştir. Umarım bu herkes için bir ders olur. Şudüşünülmeliydi, bu bölgede yaşayanların gerçek temsilcisi bu bölücü Kürtçü laikçi ateist yapı mı? Başka muhatap alınacak STK’ lardan kimse yokmuydu: işte süreç burada yanlış takip edildi. Bu nedenle biraz şahsi biraz partili olarak sizin yaklaşımınızı anlıyorum. Dün kitap bakmak için uğradığım yerde Ümit Özdağ’ınPKK ile ilgili güzel bir eseri vardı. Dolu dolu çözüm yollarına varıncaya kadar. Evet, burada iyi niyetten ve barış olsun analar gözyaşı dökmesin hüsnüniyetinden ve aradaki kışkırtıcı devletler çıkartılsın kabilinden bir yaklaşım sergilendi. Türk ve Kürt bin yıldır bu topraklarda yaşıyorsa biz bizim halimizden en iyi biz anlarız denildi, öyledüşünüldü, âmâ görülen o durki bu Kürtçü bölücü dışa bağımlı akıllar ne bunu anladılar nede bunlar asla Kürtlerin gerçek temsilcisi olmadıklarınıda anlatmış oldular, tabianlayanlara. Diyelim ki bir musibet bin nasihattenhayırlıdır, öyledüşün. Selamlar”. Evet böyle yazmıştım….Diyorum ki; şu kafamla  çözüm  süreci gerçek temsilcisi bizzat halktır.O’na gidin Onunla muhatap olun. Bu süreci yürütmeye çalışanların dilleri, bu barışı sağlamaya ve getirmeye müsait değil, çünkü onlar kendi kararlarını verecek kadar rüştlerini ispatlayamamışlardır. Diyemedilerki; Biz Türkiye Partisi olacağız, terörü biz çözeceğiz, biz indirteceğiz onları dağdan. Seçim öncesi bir şeyler diyenler bugün ağız değiştiriyor ve başka taktiklere takılıyorsa bil ki bunlar gayri ciddidir ve artık muhatap alınmaya gerek yoktur. Öyleyse kim neyi nasıl hak ediyorsa artık o dille konuşmak gerekirdi, bence de çok geç kalındı.

Saman altından su yürütüp, davrandılar riyakârher söz ve eylemlerinde, bölücülük ve tehditkârişte, sabrında bir sınırı vardı, çoktan geçmişti bileşimdi, hak ettiler kendi istekleriyle, okkalı bir şamar

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.