Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2431.1
  • BIST
    10068.51
  • BTC
    62832.76$

İBADETİ HAYATA TAŞIMAK (2)

19 Nisan 2019, Cuma 08:53

Unutmayalım ki mescide gelen ve fizîkî olarak namaz kılar gözüken nice insan vardır ki, zikrullahtan kopuk olarak mescidde durur. Münafıkların namaz kılmaları böyle değil midir? Bunun gibi mescid dışında da nice insan zikrullahın içerisinde olabilir. Demek ki zikrullahla birlikte olabilmek için ille de namazda ve mescidde bulunmak şart değildir.

Ancak mescid, zikrullahla dolmak için en güzel ortamdır. Çünkü mü'minin hayatı mescid merkezli bir hayattır. Bu yüzden Peygamberimiz, kalbi mescidlere bağlı olan mü'minin, kıyamet günü Allah'ın koruması altında olacağını müjdelemiştir.

Bugün Müslümanlar olarak ibadeti namaz, oruç gibi belli ritüellere indirgemişiz, onları da belli zamanlara, belli mekânlara ve belli kimselere özgü kılmışız. Sözgelimi namazı belli yaştaki kimseler kılacak, emekli olunca hacca gideceğiz, bütün ihtiyaçlarımızda doyuma ulaştıktan sonra infak edeceğiz gibi. Sonuçta yaptığımız bu sınırlı sayıdaki ibadetlerin hayata yansımadığı problemi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu problemin çözümü sadedinde şu tespitleri yapabiliriz:

Bir kere ibadeti, belli kalemlere indirgeme yanlışından vazgeçmeli ve hayatı bütünüyle ibadet bilincinde yaşamaya gayret etmeliyiz. Temel ibadetlerimizi aksatmadan yapıp, diğer amellerimizi ibadete dönüştürmeliyiz.

Yaptığımız temel ibadetlerin ruhunu kavrayarak ve o ruhu sürekli yaşatmaya çalışmalıyız. Nasıl mı? Dinin temeli namazı ele alalım, öncelikle onu Yüce Allah'ın emrettiği vakitlerde, Peygamberi'nin gösterdiği ve istediği şekilde kılmalıyız. Allah ve Rasülü, günde beş vakit namaz derken, biz keyfimiz yetince, canımız çekince namaz kılarsak, namazdan istenen hedefe ulaşmamız mümkün olmayacaktır.

Bunun yanısıra namazla tanışıklığımızı artırmalıyız. Tekbiri, kıyamı, rükûsu, secdesi, ka'desi ile namazı tanımalıyız. Günlük olarak soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz besinler, nasıl bizde yeni bir hücreye, yeni bir enerjiye dönüşüyorsa, günlük olarak kıldığımız namaz da aynı şekilde bizim iman hücrelerimizin yenilenmesine, İslâm enerjilerimizin artmasına vesile olmalıdır.

Namazdaki her intikal tekbiri, bizim için bir uyarı, bir şoklama işlevi görmeli, bizi kendimize getirmeli, kendimizi namaza vermemizi sağlamalıdır. Allah en büyüktür, o halde o erişilmez kudret sahibinin huzurunda O'na yaraşır bir şekilde durmalı, O'na yaraşır bir şekilde rükû ve secdelere kapanıp O'na yalvarmalıyız.

Şimdi şu sorulara her birimiz cevap arayalım:

Bizler namazı, Allah ve Rasülü'nün istediği vakitlerde kılıyor muyuz?

Kıldığımız namazı kim için ve ne için kılıyoruz? Allah için ve sırf O'nun rızasını kazanmak için mi, yoksa başka gayeler için mi namaz kılıyoruz?

Yüce Allah, Kur'ân'ında çoğul kalıplarla, namazı ikame ediniz, rükû edenlerle birlikte namazı kılınız, namazların muhafızı olunuz, buyuruyor. Peki, bizler aile boyu yediden yetmişe namazı ikame edebiliyor muyuz, namazlarımızı ne kadar cemaatle kılıyoruz, namazı ne kadar hakkını vererek eda ediyoruz?

Unutmayalım ki bir evde aile boyu namaz kılınmıyorsa, namaz onu emreden Allah ve Peygamberinin belirlediği vakitlerde kılınmıyorsa, kılınan namazın rukünleri ile tanışılmamışsa, namazlardan haz alınmıyorsa, o hanede namaz ikame edilmiyor demektir. İkame edilmeyen, gereği gibi kılınmayan namazın hayata yansıması, sahibini yönetmesi mümkün değildir.

Namaz borçlarımız varsa, bunları ne zaman ve kimler ödeyecek? Allah Rasülü ve ashabının yapmadığı yollarla, biz öldükten sonra üç beş kuruşla namaz borçlarımızı satın almayı mı düşünüyoruz?

Peygamberin ashabı, namazı terkten başka bir şeyi küfür olarak görmezken, beynamazlar olarak bizleri rahatlatan nedir?

Namazın rukünleri ile ne kadar tanışıyoruz? Namazda okuduğumuz dua ve sûrelerin anlamlarını biliyor muyuz? Daha da önemlisi, namazı bu bilinçle kılıyor muyuz?

Biz namazı kıldığımızı söylüyoruz, peki namaz da bizi mü'min-Müslüman kılıyor mu?

Kıldığımızı sandığımız cılız namazlar, bizim hayatımıza yansımıyorsa, bizi istikamette tutup yönetemiyorsa, suç namazın mı yoksa güçlü namazların adamı olamayan bizlerin mi?

Demek ki ibadetlerin hayata yansıması için, önce onların gereği gibi yerine getirilip getirilmediğine bakmalıyız. O halde şimdi, her birimiz ibadetlerimizi ne kadar hayata yansıtabiliyoruz ve ne kadar yaşadığımız hayatı ibadete dönüştürebiliyoruz, sorusuna cevap arayalım. Unutmayalım ki ibadeti ibadet olmayanın, hayatı ibadet olmayacaktır. Hayatı ibadet olmayanın ise kulluğunda problem var demektir. Vallahü a'lem.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.