Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2429.2
  • BIST
    10012
  • BTC
    62333.33$

HZ. MEVLÂNA'YI DOĞRU ANLAMAK VE TANIMAK (2)

14 Aralık 2018, Cuma 08:17

Mevlânâ, yaşanan hayatta görüp duyduğu hiç bir şeyi görmezden gelmemiş, onları en güzel şekilde değerlendirmesini bilmiştir. Sözgelimi, kayıp düşmüş insanların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, olmazsa o halleriyle başkalarına ders olabilmeleri için söz konusu yapıldığını görürüz Mevlânâ'da. Bu yüzden o, birçok düşünürün aklına getirmeye bile cesaret edemediği olayları; yanına uğramayı bile göze alamadığı günahkâr/kötü kimselere bir cankurtaran titizliği yahut bir hekim şefkati ile yaklaşabilmiştir.

Zira ona göre, evrende gerekli olanlar vardır, var olanlar da gerekli ve değerlidir. O, tıpkı bir güneş gibi, ışığını hiç kimseden kıskanmamış, bir yağmur misali hikmet damlalarını hiçbir yerden esirgememiştir. Yeri gelmiş kötü yola düşmüş kadınları, ayyaş sokak serserilerini muhatap almış, kimi zaman değişik fikir ve görüş sahipleriyle oturup tartışmış, zaman olmuş değişik din mensupları ile sıcak ilişkiler kurmuş, onlarla iyi geçinmiş, onların hidâyetine vesile olmuş, onların takdirini kazanmıştır.

Toplumu/insanları kurtarmaya soyunurken, asla kendini ihmal etmemiş biri Mevlânâ. Önce sağlam bir ilmî alt yapı aldıktan sonra, tasavvufî eğitimini almış, ibadet ve taatini hiç ihmal etmemiş bir âlim, zâhid, âbid ve fâdıl bir yiğit. Tüm tatsız olaylara rağmen asla hayata küsmemiş, dünyadan el etek çekmemiş bir halk ve hayat adamı. Evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, onlarla ilgilenmiş, onlara değer vermiş örnek bir eş, baba ve dost insan.

Bir gün Mevlânâ, hamamda vücudunun ne kadar zayıf olduğunu fark eder ve şunları söyler: “Ömrüm boyunca hiç kimseden utanmadım, fakat bugün vücudumun zayıflığından utandım! Çünkü o bana hal diliyle 'Bana bir gün rahat vermedin! Yükünü taşıyabilmem için beni rahat bırakmadın! Bir gececik olsun istirahat edip güçlenmeme izin vermedin!' diye inledi. Fakat ne yapayım ki benim huzurum, onun ıstırabındadır. Ben bir an rahat etsem, ruhum dinlenmez!”(1)

Yüce Allâh tarafından hayat kitabımız olmak üzere indirilen Kur'ân, insanlar için şehvet, tutku ve tehlikelerinden bahseder. Bütün kötülüklerin temelinde şehevî tutkular vardır. Şehvet tehlikesi, yalnızca cinsellikle sınırlı değildir. Bugün vahye alternatif olmaya çalışan ideoloji ve izimler, tüketim çılgınlığı, dünyevîleşme belâsı, sorumsuz medyatik yayınlar, şehirleşme belâsı gibi şeyler de insanın ruh sağlığını bozan çağdaş şehvet alanlarıdır.

Mevlânâ'nın yaşadığı dönemde de şehvet tüm alanları kuşatmış durumdadır. Onun devrinde de cinsellikte olduğu gibi, dünyevîleşmede, ahlâkî yozlaşmada, insanî ilişkilerde, siyâset arenasında, düşünce dünyasında şehevî sapmalar kol geziyordu. Mevlânâ tüm bu alanlarda mücadelesini çok yönlü olarak sürdürebilmiştir.

Hz. Mevlânâ'nın yaşadığı dönem, İslâm coğrafyasının Hristiyan Haçlı seferleri, putperest Moğol saldırıları ile kasıp kavrulduğu; iç isyanlar, mezhep kavgalarıyla çalkalandığı, imanî ve amelî problemlerin çözüm beklediği; beyinlerin karmakarışık, gönüllerin ümitsizlik içerisinde olduğu bir dönemdir. İslâm Toplumunun üzerine karabasan gibi çöreklenen bu olaylar celâlî tecellilerdir. Aynı dönemde İbn Arabî, Yunus Emre ve Hz. Mevlânâ gibi gönül erlerinin yetişmesi ise cemâlî tecellilerdir. O dönemlerin celâlî tecellilerin acıları ve izleri büyük ölçüde unutulmuştur. Ama o dönemlerdeki cemâlî tecellilerin görüntüleri günümüzde de etkin bir şekilde devam etmektedir. Bu da Yüce Yaratıcının kullarına ve özellikle inanan kullarına lütfunun yansımalarıdır.

Dipnot:

1- Eflâkî Ahmed, Âriflerin Menkıbeleri, I, 384.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.