Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2446.9
  • BIST
    9872.93
  • BTC
    64344.43$

Hizmette sınır yok!...

28 Ocak 2015, Çarşamba 00:00

Bundan 8-10 sene önce orta yaşta olan hemen hepimizin dilinde idi, ‘Keşke çocuk olsak, dert yok tasa yok, amaç yok en azından gelecek kaygısı yok’ cümlesi.

Hayatları oyundan ibaret, ne vardan anlar ne yoktan anlar tavırları vardı. 18 yaşına gelmeden bir çocuğun olgunlaştığına, hatta bir erkek çocuğunun olgunlaşması kız çocuğuna göre daha geç olur, ya üniversiteyi bitirip hayata atılması ya da en azından askerliği görmesi gerektiği düşünülürdü.

Zamanın çocukları bizim kadar şanslı değil sözü gerçekten çok doğru,

Tabi bizden artıları da var, teknoloji çağında yaşadıkları için ama çocuklarımız resmen bir maratonda, o sınav senin bu dershane benim, o etüt senin bu okul benim hayatlarında bırakın oyunu, televizyonu doğru düzgün çocukluklarını yaşamaya vakitleri yok…

Onlar olmuş bir at, bizlerde jokeyleri o yarıştan bu yarışa koşturup duruyor,

Daha iyi bir gelecek için geçmişlerini ellerinden alıyoruz…

Ne hafta içleri var, ne hafta sonları var…

32 senelik ömrümde yaşadığım, gördüğüm birçok şey var adına tecrübe dediğimiz…

Ama inanın daha liseye giden yeğenim bazen bana akıl veriyor,

Ve düşünüyorum gerçektende doğru söylüyor…

Yahu çocuk çocukluğunu yaşamadan direk olgunluk çağına ulaşıyor…

Bırakın adamlar çocukluklarını yaşasınlar, koşsunlar, oynasınlar, boşa vakit geçirip, hayatın tadına varsınlar…

Onlarında büyüdüklerinde anlatacakları çocukluk anıları, hatıraları olsun…

Ama biz ne yapıyoruz çocuk değil resmen birer robot yetiştiriyoruz…

Hayatlarındaki her şeyleri dakik, sabah kalkacakları saat, ellerini-yüzlerini yıkayıp üstlerini giyip hazırlanmaları için ayrılan süre belli, kaç dakika kahvaltı yapacakları, evden kaçta çıkıp kaçta geri gelecekleri, geldikten sonra derslerine ayırmaları gereken saat, yatmaları gereken saat belli. Yani okulun olduğu 5 gün boyunca neredeyse kendileri için ayıracakları toplamında birkaç saatleri yok tamam bunu anlarımda çocukların hafta sonları da kendileri için ayıracakları birkaç saatleri yok…

Neden?

Çünkü iyi bir gelecek…

Çocukların neredeyse göğsünden nefesini alıp direk robota bağlayacağız…

Tamam, hemen kızmayın. Haklısınız gelecek onların geleceği ama dönüp bir bakın eserinize, ruhsuz, çocukluğunu yaşayamamış, daha lise hatta ortaokul çağlarında depresyonla tanışmış, ilkokuldayken ‘ben kimim, ben niye varım, benim amacım ne, benim geleceğim ne olacak’ kaygısı yaşayan bir nesil yetiştiriyoruz…

İşin garip tarafı, çocuklarımıza bu kadar koşuşturmanın arasında bir siyasi görüş yerleştirmeye çalışan ailelerimiz de var…

Geçtiğimiz hafta sonu mesainin bitmesiyle birlikte bir arkadaşımla zaferde ‘Ekspres’ döner hizmeti sunan bir lokantaya gittik yemek yemeye...

Yan masamızda bir baba eşiyle birlikte 20’li yaşlarında muhtemelen bu önümüzdeki aylarda yapılacak seçimlerde oy kullanacak bir erkek çocuğu ve çocuğa resmen kendi siyasi görüşünü empoze etmeye çalışıyor…

İktidar partisinin arkasından sallıyor, çocuğu da artık ya bıkmışlığından ya korkusundan, ya da etrafında oturan diğer müşterilere rezil olmamak açısından çok naif ve sessiz bir tonda ‘hıhı baba, haklısın baba, evet baba, bende katılıyorum baba’ diye geçiştiriyordu.

Yahu bırakın onların kendi akılları var, fikirleri var…

Diyeceğim ama babaya da hak vermiyor değilim, çocuklarımız öyle endekslenmiş ki geleceklerine, etraflarında olup bitenlerle alakaları yok, kendileri düşünüp hangi siyasi görüşün kendi fikirleriyle örtüştüğünü bulmak yerine yetiştiği çevre ve aile faktörünün etkin olduğu siyasi partiye körü körüne bağlanıyor…

-*-*-*

Hazır konu açılmışken söylemezsem çatlarım. Çok af edersiniz belki haddimi aşıyorum ama:

Yahu benim gittiğim mekanlarda karşılaştığım bazı garsonlar nasıl bir ‘Hödük’

Ne müşteriye nasıl davranacağını biliyor, ne nasıl servis yapılacağını biliyor, ne patronla nasıl konuşulacağını biliyor…

Gittiğimiz o lokanta da yaşı ve kullandığı kelimelerde ki cüretkârlığıyla anladığım kadarıyla lokantanın şef garsonu…

İlk girişte paramızı ödedik, yemeğimizin siparişini verdik ve geçtik masaya oturduk, yan masamdaki siyasi konuşma oldukça ilgimi çekmiş, bir taraftan arkadaşımla sohbet ediyor, diğer taraftan da yan masaya kulak misafiri olmak zorunda kalıyorum…

Garson beyzadem geldi ve tak tak elindeki yemeğimizi kafamızı isabet ettiremeyerek masaya koydu…

Hadi sessiz kaldık, yemeğimizi yemeye başladık…

Derken içerden bir şangırtı geldi ve Şef olduğunu düşündüğüm garsonumuzdan muhteşem bir tepki, ‘Yavaş A…k…, yıktınız ortalığı’

İçeride bir sürü aile var, karşımda bir bayan ve ben renkten renge giriyorum…

Neyse dedik yemeğe devam ettik ki kasadaki beyefendi ile atışmaya başladılar, ufki ne uf, kelime dağarcığım öyle genişledi ki, yeni yeni sözcükler öğrendim beyefendiden…

Utanç içerisinde oradan ayrıldık, birer kahve içelim dedik…

Ama bu sefer tedbirliyim, Meram’da şu elit caferlerden birine gittik hani şu çayın ‘5’ liraya satıldığı yerlerden birisine…

Muhteşem bir mekân, lezzetler harbi çok iyi, garsonlar oldukça kibar ama burada da garsonu denk getirmek ne mümkün…

Resmen müşteriler bir şey istemesin diye köşe bucak kaçıyorlar…

İkinci fincan kahveyi içebilmek için 15-20 dakika garsonu denk getirmeye çalıştım.

Yahu madem bu işi severek yapmıyorsunuz, o zaman neden yapıyorsunuz?

İhtiyacınız var mecbursunuz desek çıkışta o cafe’nin sahibini buldum şikâyet edeyim diye ve orada garsonluk yapan kişilerin en düşük ‘1.300’ lira maaş aldığını öğrendim…

Cafe’nin patronu da dertli garsonlardan, ‘Yok beyefendi kaç defa personel değiştirdik bu yüzden ama ne yaptıysak olmuyor. Gelen hepsi ile aynı sorunu yaşıyoruz’ dedi.

Hem o kadar para alıyoruz, hem de  sanki silah zoruyla çalıştırılıyormuş izlenimi veriyoruz….

Sektör ne olursa olsun kişi aldığı paranın hakkını vermiyorsa ‘Helal’ değildir… 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.