Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2439.3
  • BIST
    9996.93
  • BTC
    62598.2$

HER ŞEY İNSAN İÇİN, İNSAN DA RABBİ İÇİNDİR! (3)

07 Ekim 2016, Cuma 09:04

Burada secdeyi Âdem'e boyun eğme, onun üstünlüğünü kabul edip onun maslahatlarına yönelik işleri yapma anlamına anladığımızda, meleklerin Âdem'e secdesinin yalnızca Âdem'e değil, onun şahsında tüm insanlığa yapılmış bir saygı gösterisi olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak, meleklerin yaptığı bu secdenin, tam olarak namaz secdesi olmadığı ve soyut bir secde olduğu söylenebilir.

2. Secde yere kapanma şeklinde gerçekleşmemiştir. Bu görüşte olanlar da olayı şöyle değerlendirmişlerdir:

a. Meleklerin secdesi, şer'î anlamda değil, sözlük anlamında olup kalben boyun eğme, Âdem'in üstünlüğünü kabul etme anlamınadır.

b. Yapılan secdenin sınırı, son noktaya varmamış olup hafif bir baş eğme/reverans şeklinde gerçekleşmiştir.

c. Meleklerin Âdem'e secdeleri semboliktir. Bu görüşü seslendiren âlimlerden biri olan Mevdûdî, gerçi melekler, Âdem'e boyun eğdiklerini sembolik olarak belirtmek için, fiziksel olarak yere kapanmış da olabilirler, demektedir. Aynı çizgide görüş belirten Muhammed Esed ise, anlatımdaki Âdem isminin, tüm insan soyunu simgelediğini söylemektedir. Bu konuda Ateş de şunları söyler: Tabiat kuvvetleri ve ruhânî melekler, hilafet sırrından dolayı Âdem'e secde etmiş, ona boyun eğmişlerdir. İnsanoğlu, doğa güçlerini, zekâsıyla kendisine boyun eğdirip hizmet ettirmiştir.

Bazı tefsirciler Âdem'e secde eden meleklerin yalnızca yeryüzü melekleri olduğu, buradan hareketle de, tabiat yasaları başta olmak üzere yerdeki tüm güçler olabileceğini ileri sürerken; bazıları da meleklerden kastın gerçek melekler olmayıp, meleklerin tabiat işlerini üstlenmeleri nedeniyle, örneğin bitkilerde büyümeyi sağlayan dinamizmin olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Meleklerin Âdem'e yaptıkları secde olayından asıl çıkarılması gereken dersleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Yüce Yaratıcının en güzel bir biçimde yaratıp kendi ruhundan üfürdüğü ve yeryüzünde halife kıldığı Hz. Âdem ve onun şahsında insan, şerefli bir varlıktır. Onun bu değeri, üstlendiği sorumluluğun da önemini gösterir.

Allah Teâla'nın tüm emirlerini itirazsız olarak yerine getiren Melekler, Âdem'e secde etmekle onun üstünlüğünü tescil etmişler ve bu saygılarını da insanoğlunun maslahatları doğrultusunda bir takım işleri üstlenerek sergilemişlerdir. Genel olarak insanlığın hayatını sürdürmesine imkan tanıyan tabiat olaylarının belli bir düzen içerisinde yürümesini sağlama ve özel olarak da insanları koruma işinde, onları iyi ve güzele yönlendirmede, onların yapıp ettiklerini kayıt altına alma gibi pek çok konuda melekler üzerlerine düşenleri hakkıyla yapmaktadırlar.

Âdem'e secde emrini veren Yüce Allah'tır, dolayısıyla bu emri yerine getirmekle bizzat Allah Teâlâ'ya ibadet edilmiştir.

Âdem'e saygı gösterisi olarak, başka bir ritüelin değil de özellikle 'secde'nin istenmesi, secde ibadetinin önemini ve saygı gösterisindeki yerini ortaya koymaktadır. Bu yüzden secde, kulun Rabbine en yakın olduğu eylem olarak nitelendirilmiştir.

Allah'ın emrini yerine getirmediği için İblis, küfredenlerden olmuştur. İblis'in küfrü, emrin Yüce Allah'ın emri olduğunu ve O'nun tüm yaptıklarında ve emirlerinde sayısız hikmetler olduğunu bildiği halde o, sırf inat, kibir ve kıskançlığından secdeye varmamış ve bu yüzden kâfir olmuştur. İnsan da secdeden, Rabbin emirlerine boyun eğmekten kaçınırsa şeytanın yolunu izlemiş olacaktır.

İblis, secde etmeme cezasını, huzurdan kovulmak, lanete uğramakla bu dünyada; azaba uğramakla da öteki dünyada çekecektir.

Öte yandan İblis, Âdem'e secde etmemekle Âdem'e ve onun şahsında Âdemoğluna karşı başlattığı düşmanca tavrını kıyamete kadar sürdürecektir. Âdemoğlunun işlerinde onlara yardımcı olan ve onlara destek çıkan meleklere karşın; İblis, insanların iyi işlerine engel olma, onları bozma ve onları hep kötüye yönlendirme ile insana düşman kesilmiştir. Bu yüzden Âdemoğluna düşen, tarihî ata düşmanı İblis'in oyunlarına gelmemek, onun tuzaklarına düşmemektir.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Yüce Allah, her şeyi insan için yaratmış ve insanın emrine/hizmetine sunmuştur. İnsana düşen, tüm bu verilenlerin kendisinde ilahî birer emanet olduğunu düşünmek ve emaneti, onun asıl sahibinin emir ve ölçüleri doğrultusunda kullanmaktır. Bu, onun iki dünya saadetinin yegâne formülüdür. İnsan, kendisine verilen bu nimetleri yerli yerince kullandıkça insan olduğunun farkına varacak ve kendisine layık görülen unvan ve derecelerin adamı olacaktır. Aksi takdirde o, yeryüzünün en değersiz, en adi varlığı olarak Yüce Yaratıcının huzuruna çıkacak ve yaptıklarının hesabını verecek, daha doğrusu hesap veremeyip cehennemi boylayacaktır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.