Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.72
  • ALTIN
    2427.6
  • BIST
    9975.66
  • BTC
    62512.4$

HELÂL HARAM ANLAYIŞIMIZI KİM BELİRLİYOR? (2)

06 Nisan 2018, Cuma 07:40

Allah ve Peygamberinin hükümlerinin bağlayıcılığı konusunda da şöyle buyrulur:

"Allâh ve Rasülü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasülüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."

Bir ayette Peygamberimiz, "Ey peygamber, niçin Allah'ın kitabında helâl kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram kılarsın." diye uyarılmıştır. Nitekim Peygamberimiz, "Doğrusu ben ancak Allah'ın helâl kıldığını helâl kılar ve ancak O'nun haram kıldığını haram kılarım."  "Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığı; haram da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır. Sükut ettikleri ise affettiği şeylerdir. Onlar hakkında lüzumsuz soru sormayınız." buyurmuştur.

Öte yandan helâl ve haram kılma yetkisini kendinde görüp bu konuda ölçüler (!) koyanlar şiddetli bir biçimde uyarılmışlardır: "Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü "Şu helâldir, şu harâmdır," demeyin, sonra Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflâh olmazlar." İlim adamlarımız, fetva makamında olan bir kişinin bile, içtihadî konularda şu helâldir, bu haramdır demesini hoş karşılamamışlar ve içtihadî konuda dahi bunu ben hoş görmüyorum, yahut ben bunda bir sakınca görmüyorum demesini tavsiye etmişlerdir.

 

Bu husus Mecelle'de şu şekilde kanunlaştırılmıştı: Mevrid-i nasda içtihada mesağ yoktur: Yani bir meselede ayet ve hadis var ise, onların hilafına müçtehidlerin içtihad etmeleri caiz değildir. Hakkında ayet ve hadis olan bir konunun, kullarca değiştirilmesi söz konusu olamaz… Bir müçtehidin içtihad ettiği bir konunun tersine sahih bir hadis bulunsa, müçtehidin içtihadı terk edilir ve hadisin hükmü ile amel edilir.

Bugün insanımızın din anlayışı değişti, dini belirleme ve tanımlamada insanlar hadlerini bilmez oldular. Temel kaynaklarından öğrenilmeyen din, insanların keyiflerince belirlenmeye (!) başlandı. Dine uymayan/uyamayan insanlar, dinlerini yaşantılarına uydurmaya yeltendiler. Bu sapmanın bir sonucu olarak haram-helâl anlayışı da değişti, yozlaştı. İnsanların hayatlarındaki helâl-haram,        sevap-günah, serbest-yasak ölçülerini zamanın gidişatı, toplumun kriterleri, atalar dininin yahut başka güçlerin dayatmaları belirler oldu.

Biz de menkıbeler bir hikâye/masal olarak anlatılır. Hiç anlatılanların yerine kendimizi koymayız, hikâyedeki kahramanlardan olmayı istemeyiz. Oysa kıssa ibret almak için anlatılır, laf olsun diye değil, hatta ders olsun bilgi sahibi olunsun diye de değil. İmam Azam'ın babasının hikâyesini anlatırız sürekli. Bilmeyenimiz yoktur. Hani tarlasının kenarından akan ırmakta bir elma görüp almış, ısırınca aklına sahibini bulup helâllik dilemek gelmiş ve yollara düşmüş. Bahçe sahibini bulup ondan helâllik dilemiş… İşte Büyük İmam Ebû Hanife böyle bir babanın evlâdı olarak dünyaya gelmiş ve cihanı aydınlatmış. Hikayeyi hepimiz biliriz ve ballandıra ballandıra anlatırız, ama kendimiz helâl hara konusunda duyarlı olmayı hiç düşünmeyiz! Sanki helâl konusunda titiz olma, İmam Azam ve babası gibilerini bağlar da bizi hiç ilgilendirmez!

Bugün toplumumuzda bazı büyüklerimiz vardır, şüpheli şeyleri günah olur endişesiyle kendileri yemez de çocuktur bir şey olmaz düşüncesiyle küçüklere yedirir. Peygamberimiz helâl ve haram konusunda dikkatli olma konusunda bizleri şöyle uyarıyor:

"Öyle bir zaman gelecek ki, insanoğlu aldığı şeyin helâlden mi haramdan mı olduğuna dikkat       etmeyecek. Böylelerinin hiçbir dua/ ibadeti kabul edilmez."  Bu nebevî uyarı, bizleri helâl ve haram konusunda titiz olmaya davet ediyor. Şüpheli ve hatta haram olduğu aşikar olan şeyler hakkında nasıl fetva alırız diye nassları ve fetva makamında bulunanları zorlamaktan sakındırıyor.

Şimdi hepimiz bir kez daha hayatımızı gözden geçirelim, helâl haram anlayışımıza ve yediğimiz içtiğimiz şeylere ve aile bireylerine yedirip içirdiğimiz şeylere bir bakalım. Her şeyden önce          hayatımızdaki haram helâl ölçülerini kim neye göre belirliyor? Yaptığımız/yapacağımız işler hakkında Allah ve Peygamberi ne diyor? Yapıp ettiklerimiz Allah ve Rasülünün ölçülerine ne kadar uyuyor? Haramları işlemek bizi rahatsız ediyor mu, yoksa haramlara bağışıklık mı kazandık? Helâller bizi mutlu ve tatmin ediyor mu? Helâllerle ne kadar tanışık ve barışığız?

Helâl ve haram kılma yetkisini, Allah ve Peygamberinden alıp heva ve heveslerine yahut insanlara vermiş olanlar. Fakir fukaranın hakkı olan zekâtı yiyen zenginlerimiz yanında, kul haklarını hortumlamaya devam eden bizim insanlarımız ve bizler! Unutmayalım ki haramla beslenen bedenler, cehennem ateşine lâyıktır

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.