Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2463.7
  • BIST
    9898.81
  • BTC
    64430.69$

HARBİ BUHRANDAYIZ

30 Kasım -1, Pazartesi 00:00

İnsan da yaratılıştan verilen sevgi kodları yeterli beslenmez ya da esas kaynağından uzak kalırsa insanın canavarlaşması ve robotlaşması aşikârdır. Biz ayağa kalkacağız modernleşeceğiz çağdaş uygarlık düzeyine ulaşacağız nutuklarını duymaya cumhuriyet idaresi ile beraber başlamadık. Batı tercihli tandansların en olgunlaştırıldığı an, Tanzimat Fermanı ile Mustafa Reşit Paşanın kafasında şablonlaşan”bizim kadınlarımız ne zaman açılır ve batılılar gibi yaşarlar onlara benzerlerse, işte biz, o zaman kalkınır ve gelişiriz” düşüncesinde yatmaktaydı.

Büyük bir kültürel ve zihinsel gelişim/değişim yaşamak /yaşatmak suretiyle kendi inanç ve kültür sistemine düşman edilen toplumun fertleri; yeni dönemle beraber, önüne “budur” diye konulan batı medeniyetinin kodlarıyla bir hayli meşgul edilmiş ve içe sinmeyen toplumsal çalkantılar, içimize sokulan fitneyle giderek içinden çıkılmaz hale getirilmiştir. Bugünkü devam eden iç kargaşanın sebebi elbette, yurdumuzdan kovduğumuzu zannettiğimiz batı medeniyetinin kurucularına/temsilcilerine aynen Tanzimat fermanında olduğu gibi açtığımız kültürel argümanlarının, kapılarımızdan içeriye sokulan nifak tohumlarının gücü karşısında, bizlerin toplum olarak bir alternatif geliştirmekten uzak kalmamız sonucu bu durum hem onların işini hem kolaylaştırmış, hem de zihinsel kültürel ve ekonomik sinerjimiz bilerek zayıflatılmıştır.

Kapitalizmin, soğuk surat meymenetsizliğine ve uygulamalarına açık kapı bırakan bu anlayış bırakın insanda şahsiyet gelişimini onu tamamen kendi kimliğine yabancı bırakan/kılan bir mankurt’a dönüştürmüştür.

Tamamen  dıştan yönlendirilen güdümlü ve bağımlı politikalarla adeta kendilerine açık pazar haline getirdikleri ülkemizi, savaş döneminden daha fazla insan zayiatı verdirmek suretiyle, içişlerimize olduğu gibi müdahale hakkı eden bu karanlık batı zihniyeti; yeri gelmiş orduyu milletle karşı karşıya getirerek ihtilal yaptırmış, yeri gelmiş ülke de bilhassa irtica tehlikesi var diyerek İslam’ı ve Müslümanları yermiş, küçük düşürmeye ve öcü göstermeye çalışmış, yeri gelmiş ülke de iç savaş çıkmasını, alevi Sünni, sağcı solcu teraneleriyle teşvik etmiş ve her türlü kartını açık çek olarak, yerine ve zamanına göre; her defasında kullanmaktan  çekinmemiştir.

Bugün ülkemiz da yaşanılan ve yaşatılan sıkıntıların temel nedeni: insana insanca yaklaşan ve onu kucaklayan bağrına basan değer veren bir eğitim sistemi ile buna bağlı gerçekçi politikaların bugüne kadar yapılamamış olmasındandır. Biz, bize ait olanı en başından dışlamasaydık, kalkınıyoruz çağdaşlaşıyoruz teraneleriyle oyalandırılmaz, devrimlerle çağ atlayacağız diyerek kültürel kan bağımızı bizi ayakta tutan değer yargılarımızdan koparmaz, dayandığımız kendi değer yargılarımızdan muhtaç olduğumuz gerçek gücü alır ve o asaleti de hiçbir zaman kaybetmeztik. Şeyh Edebali ne diyor du:”insanı yaşat ki devlet yaşasın”.

Bugün ülke de sözde şu kadar Müslüman var diye nüfus kaydındaki sayısal bilgilere göre değerlendirmeye tabi tutu(lu)yorlar ama gelinen nokta da; kaynağından öğretilmeyen bir algı İslam fobisi ile mevcut eğitim sisteminden kaynaklanan bir düşmanlık furyasının kişinin, önce kendine düşman olmasıyla başladığını görüyoruz. Öyleyse insanları dışlayan değil kucaklayan bir anlayışa tez elden ve hemen ihtiyaç var.

Bugün yaşadığımız buhranların temel nedeni kendi ürettiğimiz korkularımızdır. Eğitimle insan yetiştirme temel mesele ama biz de yetişen insanlarda, okul bitirildiği zaman kişide, ne inanç var, ne kimlik var ne de bilgi/amel/kültür var.

İnsanı omurgalı memeli bir hayvan olarak gören bir zihniyetin kalıntılarını,”anneme duyduğum aşk, babama duyduğum nefret yüzünden bende ruh hastası olmuştum”diyen cinsel sapık Yahudi Freud”’un saçmalıklarını ders kitaplarında okutarak yeni bir toplumsal kimlik oluşturmaya çalışanlar hedeflerine yerli yerinde ulaşmış, batının gerçek manada kültürel ve ruh işgali işte bu noktada gerçekten istediğini almıştı. Kerime Nadir adlı kızı dünya güzeli çeken Yahudi onu çırılçıplak soyarak kendi kimliğine düşman hale getirdiğinde, o bir Müslüman toplumda yapabilecek en büyük tahribatı gönüllü kölelerine uygulayarak gayesine erişmiş, bir de söz de överek taltif etmiş ama onu alt etmenin sevincini bıyık altından yaşamıştı. Böyle yetişen ve yetiştirilen bir genç/gençlik elbette bunalım takılacaktır. Çünkü onu sarıp sarmalayacak bir aidiyet duygusu kazandırmaya yönelik icraat yok ki! Yani öyle şeyler var mesela adam hem Müslüman olduğunu iddia ediyor hem de din dersini okulda okumasın/almasın diyor. Gerçi okulda din dersi alsa ne olur? Okulda verilen din dersi sadece din kültürü olarak tevdi edilen bir uygulama, onunda vurgulamaları tamamen resmi çerçeve içerisinde.  

Böyle bir atmosfer içerisinde bulunan ya da yetişen bir insan geçmişle bağlarını koparır milli ve manevi değerlerinden uzakta şuur yoksunu bir kimlik haline gelecektir. Dün ile yarını geçmişle geleceği arasında sağlam bir köprü kuramayan, ancak başkalarını taklit yolu ile vakit doldurur. Biz, daha neye sahip olmak istiyoruz? Sonumuz ne olacak sorusunun cevabını ne okullarda ne toplumda bulabilmiş değiliz. Tarihini milli kimliğini aidiyetini şahsiyetini şuurunu kaybeden her şeyini kaybeder.   Tevhidi bir çizgiye niçin gelemiyoruz? Çünkü o çizgiyi, bize tehlikeli ve düşman diye öğrettiler. Sen hem kimliğinde taşıyacaksın sana ait olan inancı, hem de diyeceksin ki, bu inanç tehlikelidir? Asıl tehlikeli olan işte böyle bir kanıya varmak ve sabitlenmek. Öyleyse bugün içinde bulunduğumuz harbi kimlik bunalımının ana nedeni “başkalarını taklit etmeyi bırakıp, “kendin gibi var olmada”, olmayı önleyen suni,  ön yargılı bir anlayışı/ zihniyeti/ dayatmayı  bir kenara atıp, tamamen öze dönmek ” ve  bize yaşatılan bu suni sorunlardan  böylece bir an evvel kurtulmak gerekir.. İslam ve insanlık tarihi yeniden tevhidi bir çizgide yorumlanır ve doğrular tüm İslam toplumları dâhil süreç iyi takip edilirse eminim ki; kaybettiğimizi kaybedilen ve doğru bir yerde bulma şansını yakalamış olacağız.

Ve bir şey daha; batının bize dayattığı kelime ve kavramların içi yeniden İslami literatüre göre doldurulup kullanılmadığı sürece yine küçük hesaplaşmalar, iç çekişmeler, tartışma ve tantanalar bitmeyecektir.

Ve bugün İslam caddesini tehlikeli diye tanıtanlar ülkenin ne hale geldiğini görüyorlardır. Toplumsal kimlik bunalımı kişileri alfabenin iki yüzünü de duruma göre aynı anda okuyup yorumlayanlarla doldurdu. Bu bunalımda her şeyin ölçüsü maddiyat felsefesidir ve gerisi onlarca hikâyedir. Çalan çırpan yalan söyleyen cebini dolduran günün standartlarına göre yaşayan içki içen viski çeken balolarda mekik dokuyan iyidir, diğerleri sakıncalıdır, bidon kafalıdır, çember sakallıdır beyinlere kazındı. Her gün artarak işlenen cinayetler, en mahrem noktaları ifşalar, dış güçlerin menfaatine çalışanlar vs.vs. bütün bunlar bana Fatih’in fethetmeden önceki bizansın halini ve iç yüzünü hatırlatıyor. Yeniden fetih ruhu gerekiyor, yeniden kalplerin keşfi gerek. Yeniden kurtuluş mücadelesini ruhlarda kazanmak gerek. Her şey yeniden ve en başından olmalı. İnsan merkezli ve adaletle hükmeden bir ülke istiyorum. Çalanın çırpanın mal kaçıranın değil, yetimin hak ve hukukunu kamunun hak ve hukukunu koruyan bir sistem özlüyorum. Diriliş Ertuğrul diyorum, ben. Ve yine diyorum ki; Ülkenin adaletinin sağlanması ve yanıltılan yanılsamaların doğru ve gerçekçi bir biçimde ortaya konulması çalışmaları esnasında doğruların çıkmasından korkan vatan haini çapulcuların kurşunlarıyla şehit olan sayın savcımıza: Allah’tan rahmet ve ailesine baş sağlığı diliyorum. Bu kurşun savcıya değil, doğrudan milletin öz varlığına sıkılmış bir kurşundur ve önümüzde ki iki ay çok sancılı ve kritik bir süreçtir, Rabbim beterinden korusun, akıl fikir ve basiret versin, inşallah diyorum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.