Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.40
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2434.5
  • BIST
    9979.9
  • BTC
    62305.99$

HACCI VE KURBANI HAYATIMIZA TAŞIMAK

18 Eylül 2015, Cuma 00:00

Tevhidin merkezi olan Hicâz, mü'minler için şarz kaynağıdır. O kaynaktan dolan Müslümanlar, tüm yeryüzüne dağılıp oradan aldıkları enerjiyi tüm insanlıkla paylaşırlar. Bu nedenle hacılar,              Müslümanların temsilcileri olarak orada bulunmaktadırlar.

Onlar, bu temsilcilik görevini en güzel şekilde yapma bilinci içerisinde olmalıdırlar. Orada dünya Müslüman temsilcileriyle tanışmalı, onlarla mü'minlerin dertlerini konuşmalı, gelecekle ilgili plânlar yapmalı ve öyle dönmelidirler memleketlerine.

Dil bilmeseler bile, gözleriyle ve vücut dilleriyle kardeşleriyle kucaklaşmalı, anlaşmalıdırlar. Mü'min kardeşlerinin kendisine emanet edilen selâmlarını, o kutlu mekân ve makamlara sunarken, onlara gönülden dua etmeyi de unutmamalıdırlar. İki milyona yakın hacı, iki milyon ağız, iki milyon dua ve gözyaşı. Bu manevî yoğunluğun karşısında hangi güç durabilir ki?

Hicâza gitmeden önce maddî hazırlıklar yaptığımızdan daha fazla manevî hazırlıklar yapmalıyız. Yapacağımız özel çalışma, okuma, ibadet ve taatle gönlümüzü, beynimizi, ruhumuzu oraya    hazırlamalıyız. Hac ibadetinin ruhunu ve uygulamasını öğrenebilmek için yazılmış kitaplar okumalı, hazırlanmış filmler izlemeliyiz. Gidip gelmemek var, gelip görmemek var düşüncesiyle dostlarımızla helâlleşmeliyiz. Orada kardeşlerimizle daha kolay anlaşabilmek için İslâm'ın dili Arapça ile ilgili pratik bilgiler edinmeliyiz. Kısaca hazırlıklı gitmeli, donanımlı gelmeliyiz.

Hepimiz hacının sloganı ve tevhidin özü olan telbiye duasını iyice ezberleyip hazmetmeliyiz:

Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâşerike leke lebbeyk. İnnel hamde vennimete leke velmülk. Lâ şerîke lek.

Buyur Allah'ım buyur! Sana geldim Allah'ım, Sana döndüm Allah'ım! Ey eşi, ortağı olmayan Allah'ım, bütün varlığımla tekrar tekrar Sana icabet ediyorum, emrine amadeyim! Elbette tüm övgüler Sana, tüm nimetler ve tüm her şey Senin. Mutlak hükümranlık da Senin. Senin asla eşin, ortağın yok Allah'ım.

Evet, bu dua, tevhidin özetidir. Her şeyi ile Yüce Allah'a teslim olmuş olan kulun O'na bağlılığının       itirafıdır. Kulun her şeyi ile Yaratıcısına gidişinin, O'nun oluşunun ifadesidir. Artık bu sözle imanını tazeleyen mü'min için, hayatının her safhasında Yüce Allah'ın dediği olacaktır.

İslâm'ın en temel ve evrensel iki ibadetidir, hac ve kurban. Her ikisi de tevhid tarihinin                 derinliklerinden gelir. Ka'be'nin, yeryüzünde kurulan ilk mabed ve onun ilk bânisinin Hz. Âdem olduğu düşünülürse… Arafat'ın, Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın buluşma yeri olduğu göz önünde         bulundurulursa… Kurban'ın Hz. Âdem'in iki oğlunun hayatındaki yeri hatırlanırsa bu söylediğimiz daha iyi anlaşılır.

İster hacda kesilsin, ister kurban bayramı günlerinde dünyanın herhangi bir yerinde kesilsin, kurban da dopdolu mesajlar içeren kutlu bir ibadettir. Aslında kesilen hayvanların ne etleri ulaşır Yüce Allah'a, ne de kanları. Allah'a ulaşacak olan, bizim takvamız. Kurbanda ise takva azığını kazandıran güzellikler var.

Kurbanda kesilen hayvanların etlerini bizler tüketiyoruz. O zaman, Allah için kesilen, Allah'a adanıp sunulan kurbanın derununda başka manalar var. O da malımızla ve canımızla bizim O'nun             olduğumuzu göstermektir. Evet biz her şeyimizle O'nunuz. Bize her şeyimizi veren Yüce Allah'tır. Bizler, kurban ibadeti ile yeri ve zamanı gelince malımızı ve hatta canımızı O'na ve O'nun yoluna kurban edebileceğimizi göstermek için kurban kesiyoruz.

Hac ve kurban, yalnızca zenginleri ilgilendiren ve yalnızca kurban günlerinde yaşanan/hatırlanan ibadetler değildir. Tıpkı namazın selâmla sona ermeyip, aksine selâmla dış dünyaya başladığı gibi. Zira Yüce Allah, mü'minlerin namazda daîm olduklarını özellikle belirtir. Hac ve kurban da zengin  fakir her Müslümanın, her zaman ve mekânda yaşaması/yaşatması gereken iki ibadettir.

 

Şöyle ki: Haccın temel ruknü Ka'be'dir. Bugünkü uygulamadaki hac ibadeti Hz. İbrahim ve mübarek ailesinin (Hz. İsmail, Hz. Hacer, Hz. Sâra) hatırasıdır. Yeryüzünün neresinde olursa olsun, her Müslüman her Allah'ın günü, namaz ibadetini edâ ederken günde en az beş kere/beş öğün Ka'be'ye yönelmektedir. Namazın sonunda da salâvat dualarında Hz. Peygamberle birlikte, Hz. İbrahim ve âlini anmaktadır. Demek ki namaz ibadeti ile hac ibadeti arasında sıkı bir ilişki vardır.

Yine namaz ibadeti tekbirle başlar ve aradaki tekbirlerle şekillenir. Tekbir ise, kurban sloganıdır. Kurbanlar, tekbirlerle kesilir. Zaten Kurban günleri, tekbirlerle (teşrik tekbirleri) süslenir. Dolayısıyla namaza duran bir mü'min, her şeyi ile Allah'a ait olduğunu, O'nun olduğunu, O'na kurban olmaya hazır olduğunu söylemek ister ve O'nun huzurunda durarak sembolik olarak bunu göstermeye çalışır. Tabiî ki bunu namaz sonrası hayatında ispat ederek, ne kadar samimi olduğunu göstermelidir.

Görüldüğü üzere hac ve kurban, bizim her gün ve hatta her ân yaşamamız/yaşatmamız gereken iki evrensel ibadettir. Hac ve kurban ruhunu, yalnızca zenginlere ve senenin birkaç gününe hasretmek son derece yanlıştır. Önemli olan o ruhun adamı olup her yerde Ka'be'ye, o kutlu beytin sahibine yönelebilmek; Allahü ekber deyip her zaman O'nun olduğumuzun bilincinde O'nun yolunda O'na kurban olmaya hazır olduğumuzu gösterebilmektir.

İşte ancak o zaman yakınlaşma demek olan kurban, bizi O'na yaklaştıracak ve O'nun edecektir. O ise, O'nun olan kullarını hem dünyada hem de ahirette sahiplenen ve asla yalnız bırakmayan Yüce Allah'tır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.