Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.91
  • ALTIN
    2443.1
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63065.11$

Güzel  Ülkem; Zaman-İsim-Yorumlar Değişebilir ; Olaylar Değişmez

21 Aralık 2022, Çarşamba 00:14

Güzel Ülkem’de bazı şeyler değişmez. Demirel’in “dün dündür, bugün bugündür” sözü bence aslında içinde bulunduğu Milleti çok iyi tanıyan bir politikacının veciz sözüdür. Siyasette kimin nereye kadar geleceğini bence kader ve seçmen belirler. Yıl 1971.  Muhtıra sonucu Demirel Hükümeti yıkılmış; aslında bir gün öncesine kadar CHP’li bir siyasetçi Nihat Erim partisinden istifa ettirilip bağımsız Başbakan olarak atanmış; kabinesinde İsmail Arar Adalet Bakanı. Sorarlar kendisine “Demirel tekrar Başbakan olabilir mi?” Cevap çok nettir “Güldürmeyin beni” Demirel’in sonra siyasette nerelere kadar geldiği malümumuz. Siyasette hak ettiği yere gelemeyen veya hak ettiğinden fazlasını elde edenler de olabilir elbette. Bugün tarafgirlikten, yandaşlıktan söz edilir ya sık sık; aslında ülkemde yıllardır herkes tarafgir, herkes bir yere yandaş.

Sizleri bugünlerden uzaklaştırıp 1998 yılına götürmek istiyorum hoşgörünüzle. Zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan bir konuşması nedeniyle mahkum olmuş, siyaset mühendisliği devrede; “artık Muhtar bile olamayacak “ başlıkları atılan gün. Sizlerle Sn. Emin Çölaşan’ın 24 Nisan 1998 tarihli köşe yazısından pasajlar paylaşacağım önce; “Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yargılanıp 10 ay hapis cezası alan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip, yanına adamlarını almış, Belediye binasında basın toplantısı ! yapıyor. Düğmeye basmışlar ve militanlarını da Belediye Binası önüne toplamışlar. Sözde basın toplantısı hoparlörlerle dışarıya veriliyor. Birkaç bin kişiden oluşan kalabalık dışarıda yargı aleyhine sloganlar atıyor, içeride ise Tayyip veryansın ediyor. Hikayenin özü şu; “Böyle adalet olmaz!...Refah ve Fazilet’in yayın organı olan Kanal 7 bu olayı canlı yayınlıyor. Ekranda bir pankart yakın çekimde gösteriliyor “Yargı, önce kendini yargıla”  Tayyip konuştukça konuşuyor ve militanlarından alkış alıyor “Acz içine düşmüş Anavatan Partisi zihniyetiii…”…Evet, mahkeme kararını protesto ediyorlar. Yargı üzerinde baskı oluşturmaya kalkışıyorlar. Böyle bir saygısızlığa ilk kez tanık oluyoruz. Yargıya, adalete böyle baskı kurulmaz. Yargı kararları böyle mitingler düzenleyerek, basın toplantıları yaparak ve bunları televizyondan canlı yayınlayarak protesto edilmez. Bunların ağzından bir süredir düşmeyen “demokrasi” ve “insan hakları” sözcükleri tamamen göstermeliktir…Şu işe bakın ki mahkeme kararlarını eleştiren, kınayan, protesto eden ve bu amaçla miting düzenleyen yargıya baskı yapmaya çalışan Tayyip’in solunda önceki gün bizim İ. Melih oturuyor ve ona destek veriyordu!..Evet, böyle bir olaya ilk kez tanık olduk. ..Aynı kafa mahkeme kararını ”kamu malı” olan İstanbul Belediye Binası’nda protesto ediyor, miting düzenliyor, yargıya göz dağı vermeye kalkışıyor…Savcılar nerede? İçişleri Bakanı nerede? Adalet Bakanı nerede? Tayyip ve yanındakilerin yargıya karşı bu eylemi , Belediye Binası’nın bu amaçla kullanılması, derhal görevden alınmasını gerektiren bir suç değil midir?”

Şimdi de 23 Nisan 1998 tarihli Sn. Ertuğrul Özkök yazısını paylaşacağım “Bundan böyle herkes söyleyeceği sözün hesabını daha iyi yapmak zorundadır. Mesela Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl söylediği şu sözler “Demokrasi, bizim için bir tramvaydır. Gideceğimiz yere kadar gider, orada ineriz” Sonra bir gün birisi çıkıp ya öyle mi?” diye sorup sizi gideceğiniz yere  ulaşmadan ara duraklardan birinde tramvaydan indirdiğinde , attığında söyleyecek söz bulamazsınız…Muktedir günlerde sorumsuzca sarf edilen sözler, bir gün gelir insanın ayağına pranga gibi yapışır. Tramvaydan bırakın indirilmeyi hareket halindeyken atılırsınız..Siirt’te söylenen o sözler..Kimse kimseye bu sözlerin masum amaçlarla söylendiğini yutturmaya kalkmasın. “Minareler süngü, camiler kışla olacaktır” derken neyin kastedildiği, kimlerin hedef alındığı, insanların neye davet edildiği açıkca bellidir.İnancın ve dinin mukaddes mekânları ile süngü, miğfer ve kışla kavramlarının hangi amaçla yan yana telaffuz edildiğini anlamayacak kadar budala değiliz….Bazıları “bunu hak etmişti, az bile yapmışlar “ havası içinde. Başka bazıları ise “demokrasilerde öyle şey olur mu? Bir insan söylediği sözlerden dolayı siyasetten men edilir, hapse atılır mı?” diyor. Atılmaz tabii. Ama bu sözlerin ardından minareler gerçekten Kalaşnikof haline gelmeye başlarsa ne olacak? Bu sözler bazı kafalara miğfer gibi geçirilir, camiler gerçekten kışlaya döndürülür, kan gövdeyi götürmeye başlarsa bunun sorunlusu kim olacak? ..”

Bugünlerde sayın yazarlarımız ne düşünüyor acaba? Diyorum ya maalesef herkes bir yerde, benzer olaylar bir gün birinin, bir zaman sonra başka birinin başında; yorumlar bulunduğumuz yere göre. Demirel’in sözüydü “Anayasa Mahkemesi kararları tartışılamaz değildir”  Yargı kararları da öyle herhalde yorumlara bakılırsa. Saygıyla , sevgiyle, müreffeh, sağlıklı ve huzurlu kalın inşallah.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.