Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2437.0
  • BIST
    9908.27
  • BTC
    63705.66$

Gusül (3)

01 Ekim 2019, Salı 08:53

İslâm’a göre cünüp olanlar mutlaka yıkanması, hem de geciktirmeden yıkanması gerekir. Ama mecburiyet var ise tehir etmesinde, cünüp iken yiyip içmesinde bir mahzur yok­tur. Fakat evla olanı (yani daha iyi, daha güzel olanı) temiz­lendikten sonra yiyip-içmesidir. 

Yahudilikte cünüp olan kadın ve erkek murdar kabul edilmiş, yıkansalar bile murdarlıkları yani pislikleri akşama kadar devam eder denmiş, güneş batıncaya kadar mukaddes şeylere dokunmaları ve kutsal yiyecekleri yeme ve içmeleri yasaklanmış, bunlara dokunmak bile hoş görülmemiştir.(1) İslâm’a göre idrar bulaşan bir eşya ve elbise yıkanır, temizle­nir yine kullanılır, Yahudiler ise Hz. Peygamber döneminde bu durumda idrar bulaşan yerleri kesip attıklarını haber veren hadisler vardır.(2)

Hıristiyanların aksine Yahudiler, temizlik hususunda İs­lâm’a yakın bir çizgi izlemektedirler ve birçok uygulamaları Müslümanlarla aynıdır. Hatta bazı mezheplerinde ifrata varan tutumları da vardır. Samirilerin; ibadet mahalline girmeden önce, üzerlerindeki kirli elbiseleri çıkarıp, yıkanıp, ondan sonra ibadet ettiklerine dair tarihi kayıtlar vardır.(3)

Peygamber Efendimiz bir yerde Ebu Huzeyfe Hazretlerine rast gelir ve onunla musafaha yapmak ister. O, “Ya Resûlallah ben cünübüm” deyince Allah Resûlü; “Müslüman cünüp olsa da Yahudiler gibi murdar olmaz” buyurur.(4)

Hıristiyanlıkta ise özünde olmamakla beraber, yukarıda izah edildiği şekliyle, aksi bir tutum sergilenmiş, hayatta bir defa vaftiz edilme yani vaftiz suyuna batırılma yeterli görül­müştür, hatta bir daha o kutsal suyun üstüne su dökmeme yani yıkanmamak dindarlık telakki edilmiş, asırlarca Papa ve papazlar bunu tavsiye etmişler, dolayısıyla Ortaçağ’da Av­rupa asırlarca kokuşmuştur.

İslâm’ın intişar ettiği çöl şartlarında, suyun altın gibi kıy­metli olmasına rağmen, İslâmiyet temizlik hususunda coğrafi şartları bile zorlayıp, ölülerin bile toprağa tertemiz tevdi edilmesi, mevtanın birkaç defa pırıl pırıl yıkanıp ondan sonra kabre konulmasını emretmiş,(5) bu yıkama hususunda şartlar koyup işi zorlaştırmamış, (her ne kadar şimdi illaki din gö­revlilerine yıkatılıyorsa da)  bu temizlik ameliyesinin herkes tarafından yapılabileceğini söylemiş, ama her tarafı nehir, çay, göl ve akarsu olan Avrupalılar, bağnaz ve yobaz papazla­rın gayri mantıkî emir ve tavsiyeleri yüzünden ortaçağda asırlarca kokuşmuşlardır.

Müslümanlarda cenazeyi herkes yıkayabilir. Yahudilikte ölenin yakınları ve başkaları da yıkayamaz. Sadece Hebra Kaddişa (Kutsal Birlik) üyeleri ancak yıkarlar, teçhiz ve tek­fin ederler. Hıristiyanlıkta ilk zamanlar cenazeyi gasletme yani yıkama vardı. Allahın birçok emirlerini ya sulandırıp ya da kaldırdıkları gibi, bunu da kaldırmışlar, şimdi yeni elbise­ler giydirip bazı kokular sürmekle yetiniyorlar. Ölen her kişi için, ancak kendi mensup olduğu mezhebinin kilisesinde tö­ren yapabilir ve ancak kendi mezhebinin kabristanına kona­bilir. Mezhepler arası tolerans yoktur.

Peygamber Efendimiz; fırsatı olanlar için Cuma günü guslederek(6) ve tertemiz elbiselerini giyerek, ağır olmamak kaydıyla güzel kokular sürünerek camiye gelmelerini Mü­minlere tavsiye etmiştir.(7)

Günümüzde kapitalist zihniyetin hakim olduğu bir or­tamda, pragmatik (faydacı) felsefe teorilerinin tesiriyle yetişen aydın veya zayıf imanlı kişiler, her şeye menfaat gözüyle baktık­larından, Allah’ın emirlerinde de mutlaka bir fayda ve men­faat aramaktadırlar. İlim, fen ve teknoloji ilerledikçe,  bu ilâhi emirlerdeki hikmetler, maddî ve manevî menfaatler de ortaya çıkmaktadır. İnsanlara olan maddi faydaları gözler önüne serilmektedir. Buna rağmen, inkârda ve isyanda diretip hak ve hakikate gelemeyen insanlar çoktur. Yüce Allah bu du­rumdaki insanları şöyle değerlendirir: “Sağırdırlar, dilsiz­dirler, kördürler. Bu yüzden doğru yola dönmezler”.(8)

Böyleleri kibirlerini kırıp, nefislerine muhalefet edip, Sı­rat-ı Müstakim’e, yani Allah’ın doğru ve nurlu yoluna gel­mezler. Şimdi bu cümleden olan ve işin ilginç yönü hiçbir dini tanımayan Rusya'da gerçekleştirilen Kirlian fotoğrafçılığı ile gusülde ortaya çıkan ilâhi hikmetten kısaca bahsedelim:

“Kirlian fotoğrafçılığı ilk defa 1939 yılında, Sovyetler Birliğinde bazı hastalar üzerinde yüksek frekanslı âletlerle çalışılırken, S. Davidoviç Kirlian ve eşi tarafından bulunmuş, araştırıcıların adlarına izafeten bu isim verilmiştir...

Kirlian fotoğrafçılığında, üzerinde deneme yapılan canlı veya cansız cisimlerin çıplak gözle görülemeyen enerji alan­ları belirlenmekte, filimde beden veya organın kendisi siline­rek bunun yerine ışınlar saçan bir elektro-beden veya organ biçimi ortaya çıkmaktadır.

Dipnotlar:

1-Tevrât, Levililer 22/5-7.

2-Buhârî, Sahîh, 1/62; Müslim, Sahîh 1/228.

3-Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın Avrupa Asya Afrika gözlemleri, M. S.

1165-1173, Türkçesi: Nuh Arslanta,  Kaknüs Yay. İst. 2001, s. 49.

4-Ebû Dâvûd, c. 1, s. 59.

5-Buhârî, Cenaiz 8. 

6-Tirmizî, Cuma 3.

7-Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh, Terceme, Ahmet Naim, a. g. e, c. 3, s. 479.   

8-Bakara Sûresi, 19.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.