Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63715.4$

FEDAKÂRLIK

11 Kasım 2015, Çarşamba 00:00

Uğruna can feda nazlı vatanın

Sonunu Hak bilir bize çatanın

Eşkıyayım diye dağda yatanın

Alnına kurşunu çakanlardanız

 

Fedakârlık: Kişinin özünden özveride bulunabilme­sine denir. Bunu şiirde olduğu gibi, kimisi vatanı için, kimisi dini ve inancı için, kimisi dava ve mef­kûresi için, kimisi ana-baba-dost ve aşkı… için yapar.

Tarihte fedakâr, vefakâr, cefakâr milletler uzun ömürlü olmuşlar ve huzur içinde yaşamışlardır. ABD’li bir Profesör; “Türkler fedakârlığı unuttu zillete düştü” demiştir.([1])

 Gerçek­ten ecdadımız; bu sıfatların en iyi yakış­tığı insanlar olarak yaşamışlardır. Pakistan asıllı seyyah Şibli Numanî; Osmanlı diyarını gezdikten sonra şu tespiti yapmıştır: “Fe­dakârlık ve misafirperverlik Türklerin genel karakteridir.”([2])

 Denizde boğulanları kur­taranlara, yangın söndürmede cesaret ve şecaat göste­renler, tehlikeli durumlarda fedakârlık yapıp hayırlı işler yapanlara Padişah veya onun temsilcileri “Tahli­siye          Ma­dalyası” diye nişanlar verir, bunları taşıyanlar top­lumda son derece izzet ve rağbet görür­lermiş.([3])

Arif Nihat Asya merhum; “İçimizden bazıları köprü ol­maya razı olma­dıktan sonra, biz bu suyun kenarında kıya­mete kadar bekleriz.” diyerek, top­lumların fedakâr insanlara olan ihtiyacını dile getirmiştir. Pakistan’ın millî şairi Mu­hammed İkbal’de aynı meâlde; “şafak yüz bin yıldız sönme­den sök­mez” demiştir.

Tarihimizi bilmediğimiz için, tarihî kahramanlarımızı tanımadığımız için, onların ölüme bile bile tereddütsüz nasıl koştuklarını, arkalarına bakmadıkla­rını, kurtuluş ümidi binde bir bile olmadığı hâlde şevkle coşkuyla nasıl atıl­dıklarını, bir değil bin başı olsa davası uğruna nasıl feda ettiklerini…   

Okuma­dığımız için, bugün Japon kami­kazelere hayran olu­yoruz, mersiyeler düzüyo­ruz.        Günü­müzde Akif merhumun şu vasiyet mesabesindeki sözle­rine de önem verenimiz yok:   

Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer;

Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer!

Dışı baştanbaşa bir nesl-i kerîmin yâdı,

İçi boydan boya milyonla şehit ecsâdı.

Öyle meşbû-u şahadet ki bu öksüz toprak:

Ohhh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak!

Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesl-i sefil,

Yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezil! ([4])

Delikanlı incitme ceddini Allah’ı seversen

Milyarla şehidin ebedi varisisin sen

Eski felsefemiz; “önce canan sonra can” idi, şimdi tam tersi; “önce can sonra canan, hatta önce de can, sonra da can” oldu. Buna şöyle bir örnek:

Adamın biri bir kadınla evlenmek istiyor ama kadın ya­naşmıyor. Sevdiği hatırlı birini kadının gönlünü yap­mak üzere araya koymuş, gidip gelmeler olmuş, bir müd­det sonra kadını aracı konan adamın kolunda görünce beriki sormuş, adam demiş ki; “valla senin için çok çalış­tım, çok uğraştım ama an­cak kendime yapabildim!”

Fareler kedilerin şerrinden korunmak için, onların geldi­ğini duyabilmek için, kedilerin boynuna çan takmaya karar vermişler. Bu dâhiyane buluşu kutlarlarken içle­rinden biri: “İyi de kedilerin boynuna çanı kim takacak, bu fedakârlığı kim gösterecek?” demiş.

Dipnotlar:

1- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı 2/75.

2- Şibli Numani,“Seyahatname” Risale Yay. Ter.Y. Karaca, İst. 2002, s.116.

3- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 120.

4- Mehmet Akif,  “Safahat”, Ö. Rıza Doğrul, Yeni Matbaa, İst. 1966, s.179.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.