Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2444.3
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64295.89$

Endülüs Döneminde İlim Âlim (4)

22 Temmuz 2020, Çarşamba 08:54

Güstave Lebon (1841-1931) şöyle der: “Avrupa’nın kara bir barbarlık içine daldığı bir devrede, Bağdat ve Kurtuba gibi, İslâm’ın hüküm sürdüğü iki büyük merkez, parlak nuruyla dünyâyı aydınlatan bir medeniyetin ocak­larıydı.”(1) Amerikalı medeniyet târihçisi Will Durant; “bugün bile Endülüs Medeniyeti mirası olan el Hamra Sa­rayı, Kurtuba Ulu Câmi gibi eserleri yapmak mümkün değildir” der.(2) Ve şöyle devam eder: “Endülüs, hiçbir devirde, Müslüman Fâtihlerinin zamanında olduğundan daha dirâyetli, daha adâletli ve daha güzel yönetilmedi.” Büyük bir dînî müsâmahanın hüküm sür­düğü İslâm beldesinde, öyle bir duruma gelindi ki; Endülüs’ün millî ge­liri, o dönemdeki bütün Hristiyan devletlerin gelirinden daha yük­sek idi. Tarımda Müslümanların üstünlüğü kıyas kabul etmi­yordu. Birçok meyve ve sebze Müslümanlardan öğrenildi.”(3)

Her kemâlin bir zevâli var atasözünde olduğu ve her devletin zevâlini fitne ve ahlâksızlığın getirdiği gibi, Endülüs medeniyeti de bu ve benzeri sebepler yüzünden izmihlâle (çöküşe, batışa) doğru gitmiş ve yıkılmıştır.

Endülüs Müslümanları son zamanlarında öyle bir fitne ve fücur içine düşmüşler ki; bırakalım şehirleri, her kaza bağımsızlığını ilân etmiş ve ayrı bir devlet olma iddiasına girmiştir.(4) Fakat bunun vebâlini öyle çekmişler ki; onların başına gelen terör, tedhiş, zulüm ve işkence belki dünyâda hiç­bir milletin başına gelmemiştir. Onun için târihçilerin şöyle bir değerlendir­mesi vardır: “İslâm târihinin en dramatik olayı, Endülüs’ün Haçlılar tarafın­dan alınmasından sonra Müslümanların başına gelen olaylardır. Osmanlı târihinin en acıklı olayı da; Osmanlının Balkanlardan çekilirken başına gelen fecâatler ve denâatlardır.” Bu felâketlerin yegâne sebebi de, Müslümanların fitne, fücur ve çekememezliğe mübtelâ olmaları, birlik ruhundan uzaklaşmalarıdır.

Hz. Ömer Kudüs’ü Hristiyanlardan almış, hiçbir zulüm ve kat­liam yapıl­mamıştır.(5) M. 1099 târihinde Hristiyanlar Kudüs’ü Müs­lümanlardan alınca bütün Müslümanları katletmişlerdir. Selahaddin Eyyubî tarafından yeniden Haçlılardan geri alınan Kudüs’te yine hiçbir olumsuzluk olmamıştır. Haçlıların her uygulaması böyledir:

Mıchel Balivet’in yazdığına göre; Haçlıların Kudüsü almalarına şahit olan Khoniates isimli Bizanslı bir kronikçi, kendi dindaşlarına karşı şöyle serzenişte bulunur:“Haçı omuzlarında taşıyan sizler, Hristiyan ülkeleri yakıp yıkıyor­sunuz. Haçla birlikte Haçı yok edi­yorsunuz. Müslümanlar Kudüs’ü aldıklarında böyle davranmadılar. Halka gönül yüceliği gösterip, insanca davrandılar. Hristiyan ka­dınlara tecavüz etme­diler. Hristiyan mezarlarını bozmadılar. Düşük bir kurtuluş parası karşılığında herkesin özgürlüğünü kazanmasına izin verdiler. Kendilerininkinden farklı bir dinde olan insanlara karşı ne kılıç ne ateş kullandılar, ne zulüm ettiler ne de aşırı vergi aldılar. Oysa Latinler, Tanrı adına Haçlı Seferi’ne çıkan ve dinimizi paylaşan Hristiyanlar,bunun tam aksi davrandılar.”, “öyle bir zu­lüm uygulanmış ve o kadar çok Müslüman kadın esir edilmiş ki; 4 tane Müslüman kadın bir dinara alınıp satılmış­tır.”(6)

Endülüs’ün Müslümanlar tarafından alınışını H. Peres: “Hiçbir galip halk mağlup halka Endülüslüler kadar hoşgörülü davranma­mıştır.”(7) Sözüyle değerlendirirken, Haçlılar geri alınca, Müslüman­lara akla hayâle gelmeyen vah­şetleri uygulamışlardır. Haçlıların kendi yazdıkları kitaplardan misaller çok ama kitâbımızın konusu Endülüs târihi değil, Endülüs Medeniyeti olduğu için, detaya girmiyorum. sâdece şu değerlendirmeyi arz edeyim:

Prof. Dr. Mustafa Hâlidi, Misyonerlerle ilgili eserinde şöyle yazı­yor: “Batı bugün İsrail’e Filistinli Müslümanlara yaptık­larından dolayı hiç bir şey demiyor ve yapmıyor. Çünkü onun ruh derinlikle­rinde de aynı sadistlik vardır. Zira bugün İsrail’in yaptı­ğını onlar geçmişte Endülüs Müslümanlarına fazlasıyla yaptılar.”(8)

Endülüs’ün son dönemlerinde, Fitne fücur cadı kazanı gibi kay­namıştır. Siyâsî ve mâlî hırslar hudut tanımamış, dînî ve itikâdî de­ğer­ler yok duru­muna düşmüştür. İlim ve irfân sıfıra müncer olmuş, o dünyâya nam, şan ve­ren Endülüs âlimleri; İbni Heysem (965-1039), İbni Rüşd (1126-1198), İbni Bacce (1077-1138), İbni Tufeyl(1106-1186), İbni Haldun (1332-1406), İbni Arabî (1165-1239) gibi âlim­leri kovmuşlar, sürgün etmişler veya kaç­maya mecbur bırakmış­lar­dır.(9)

 

Dipnotlar:

1- Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, Yeni Asya Yay. İst. 1987, s. 6.

2- Mustafa Hizmetli, “Ah Endülüs”, Derin Târih Dergisinin özel sayısı, 2015, s. 105.

3- Will Durant, a. g. e. s. 199, 206.

4- Mehmet Özdemir, “Endülüs Müslümanları” s. 144-152.

5- Mıchel Balivet, “Ortaçağda Türkler”, Çev. Ela Güntekin, Alkım Yay. 2005, s. 87.

6- Mıchel Balivet, “a. g. e. s. 75, 86.

7- Mehmet Özdemir, “Endülüs Müslümanları-Medeniyet Târihi. s. 26.

8- Mustafa Hâlidi, Ömer Ferruh, “Misyonerler (İslâm Ülkelerinde Emperyalizm ve Askerleri)” Araştırma Yay. İst. 1991, s. 27.

9- Roger Garaudy, “Endülüs’te İslâm”, s. 197, 285.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.