Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2459.1
  • BIST
    9798.61
  • BTC
    64430.67$

Doğruluktan Ayrılmayalım

22 Şubat 2021, Pazartesi 09:43

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne güzel söyler:

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır,

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havf-ı Yezdânın,

Ne irfanın kalır tesiri katiyen ne vicdanın.

Müslüman denilince akla gelen ahlâki erdemlerin en başında doğruluk ve dürüstlük gelir. Çünkü doğruluk; kurtuluşun nuru, hidayetin cevheri, yüksek ahlâkın bir gereğidir. Müslümanlığın ruhu evvela Allah’a iman, sonra da doğruluktur. Bunun için İslâm, insanlara inançta, sözde ve işte doğruluk ve dürüstlüğü emreder.

Yüce dinimiz İslâm'ın öngördüğü insan tipinin temel özelliği doğruluk, dürüstlük ve güvenilirliktir. İslâm dini hakikate, doğruluğa ve hakkı söylemeye çok büyük önem vermiştir. O kadar ki doğruluk ve dürüstlük anlamına gelen sıdk, peygamber sıfatlarının ilkidir.

Dürüstlük çok büyük fazilettir. Kişinin çevresine güven vermesini sağlayan çok önemli bir niteliktir. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v.) ’in İslâm’a davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun dürüst olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimiz(s.a.v.) ’in dürüst olduğunu, şimdiye kadar kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse, Allah’a karşı niye dürüst olmasın?”

Doğru söz, imanın sesi; hakkı söylemek müminin şiarıdır. Dürüstlük, kişisel ilişkilerden toplumsal ilişkilere, ticari ve mesleki faaliyetlerden kamu görevlerine kadar hayatın bütün alanlarını kapsayan ve mutlaka riayet edilmesi gereken bir erdemdir. Bir insan Allah’a iman eder, bununla beraber kalbini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selâmeti bulmuş demektir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de birçok hadislerinde müminlere doğruluk ve dürüstlüğü emretmişlerdir. Sahabeden biri Peygamberimize gelerek; "Ey Allah'ın Rasulü! İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, senden sonra artık hiç kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın" demesi üzerine, Rasulullah, "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol”(Müslim, İman, 13. IV, 65.) şeklinde karşılık vermişlerdir.

Söz ve davranışlarıyla ümmeti için en güzel örnek olan Allah Resûlü (s.a.v.), yalan konusunda o kadar hassas davranmıştır ki çocuklara yalan söylemeyi hatta yalan söyleyerek şaka yapmayı dahi yasaklamıştır. Nitekim bir defasında, bir kadının çocuğunu çağırıp, “Gel sana bir şey vereceğim” dediğini işitince ona, “Ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma” cevabını alınca “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı”(Ebû Dâvûd, Edeb, 80.) buyurmuştur.                                                                         

Allah’a inanmış bir Müslüman kalbiyle, sözüyle, işiyle velhasıl her yönüyle doğru olacaktır ve olmalıdır. Allah’a inanan Müslüman olduğu gibi görünür, göründüğü gibi de olur. Müslüman’ın sözü gibi öze de doğru olmalı, içi kötü duygu ve düşüncelerden arınmış bulunmalıdır.

Daha açık bir ifade ile Müslüman, düşündüğü gibi konuşmalı, konuştuğu gibi olmalıdır. Sözü ile özü arasında ayrılık olmamalıdır. Böyle olduğu takdirde olgun mümin olur. Böyle olduğu takdirde çevresine güven vermiş olur. Artık dünya ve ahirette onun için korku ve keder yoktur. Çünkü tam manasıyla iman eden ve istikameti elden bırakmayan bir insan, şüphe yok ki, dinin ruhunu elde etmiştir.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun”(Ebû Dâvûd, Edeb, 122-123.)  buyurmuşlardır.

Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selâmet vardır. Lâkin doğruluğun zıddı ise yalancılıktır. Yalancılığın dayandığı temel ilke ise, zulümdür. Zulüm, haktan ve doğruluktan sapmak, adalete aykırı davranıp haksızlık yapmaktır. O, dünyada mazlumu, ahirette de zalimi yakan bir ateştir. Zalimden adalet ve dürüstlük beklemek de, zulmün devamını istemek demektir.

Müslüman’ın sözü ve özü doğru olunca, işi de doğru olacaktır. Müslüman’ın işinde hile ve haksızlık olmaz. Kendi işini sağlam ve hilesiz yaptığı gibi başkasının işini de aynen kendi işini yaptığı yapacaktır. Sonuç olarak doğruluk, İslâm'ın vazgeçilmez kaidelerinden, müminlerin de en bariz özelliklerinden biridir.

Yazımı, Fussilet Sûresinin 30. ayetinin meâliyle bitiriyorum: "Şüphesiz "RabbimizAllah'tır" deyip de, dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin!" Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.