Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2437.8
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64366.97$

Devamlı Olarak Dua Halinde Olmalıyız

11 Kasım 2019, Pazartesi 09:56

Cenâb-ı Hakk’ı anmak, dua ve niyazda bulunmak, inancımızın gereği olup, kul ile yaratanının arasında en güçlü bir bağ ve en değerli amellerden sayılmıştır.

Bizi yaratan ve yaşatan, bize sayılamayacak kadar nimetler veren Mevlâmızı hiçbir zaman unutmamak, saygı ile zikretmek, dua ve niyazda bulunmak, Rabbimize sevgi ile bağlılığımızın en güzel göstergesidir.

Dua ve zikir, Allah’a yöneliş ve kulluğun adı olup inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevi bir bağdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) “Kişi sevdiğini çok  anar” (Keşful Hafa c.2. sh 222.) buyurmuştur.

Dua ve ibadet, bir müminin aczini ve ihtiyacını, saygıyla Rabbine arz etmesi ve tazimle ondan yardım dilemesidir. İnsanoğlu olarak hepimiz beşeriz. Hayatımız boyunca bize vesvese veren şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye çalışan nefsimizle mücadele halindeyiz. Çünkü, insanoğlu aciz bir varlık olduğu için istediği her şeyi elde edemez; her ihtiyacını kendisi karşılayamaz;  başına gelecek her belâ ve musibete de karşı koyamaz.

Dua; ıstırapların, maddi ve manevi dertlerin şifa deryası, ümit ve huzur kaynağı, yaşama aşkını dirilten bir rahmettir. Gerçek huzura, ancak yaratıcımıza dua edip rahmet kapısını çalmak, izzet ve azameti karşısında secdeye kapanıp ibadet etmek ve zikretmekle kavuşulur.

Nitekim yüce Hakk, kur’an-ı hakimde ‘Bunlar, Allah’a iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’(Ra’d, 28) buyurmaktadır.

Hayatta arzu ettiğimiz bir işi başarabilmek için maddi imkânları kullanarak elimizden gelen gayreti göstermek dinimizin emri olduğu gibi, karşımıza çıkan tehlikelerden de korunmak gayesiyle her türlü tedbiri almak da dini görevimizdir.

Kur’an-ı kerim, büyük sıkıntılarla karşılaşan ve Rabbine dua eden Hz. Yunus (a.s.)’u bize örnek gösterir. Hz. Yunus’un duasını kabul edildiğinde, ‘bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.’(Enbiya, 88.) mealindeki ayetiyle bize bildirir.

Dua ve zikir, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. Manevi dertlerin devası, gönüllerin sefası, bu manevi olan bağı güçlendirmemiz ile mümkün olacaktır. Duasız ve ibadetsiz gönüller ise, huzursuzdur ve dinmez bir sıkıntı içerisindedir. Duadan ve zikirden uzak kalmak, kişinin yaratıcı ile irtibatının zayıflamasına, bunun sonucunda da dini hayatında gevşekliğe sebep olur.

Kendi durumunu düşünen her insan Yüce Yaratana mutlaka ihtiyaç duyar, O’na dua ve niyazda bulunur. Arzu ve isteklerini ona arz eder. Allah’ın büyüklüğü ve sonsuz kudreti karşısında kendi güçsüzlüğünü idrak eden insan onun her şeyi kuşatan engin rahmetine olan ihtiyacını samimi duygularla dile getirir.

İbadet ve duadan uzak olan insanlar, daima bir arayış bir boşluk içinde olurlar ve vicdani bir huzursuzluk duyarlar. Hâlbuki Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim‘de “(Ey Resulüm!),De ki; ( kulluk ve) duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?’’ (Furkan,77.) “Bana dua edin,  kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar, aşağılanarak cehenneme gideceklerdir.’’( gafir,60.) buyurmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v) duayı; rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı, dinin direği, ibadetin özü olarak nitelendirmiştir.(Tirmizi, No: 3368-69.) Çünkü dua etmenin özünde Allâh’a teslim olmak, O’na kulluk etmek bilinci vardır.

Dua ve zikir gönülden Allah’a yönelmedir. Zira bir kulun kendi acizliğini itiraf ederek bütün benliği ile yaratanına yönelmesi, onu zikretmesi ve kalbin derinliklerinden gelen derin duygularla ona dua etmesi, aynı zamanda bir ibadettir.

Ancak İnsanoğlu, sadece sıkıntılı ve kederli olduğu zaman değil; rahatlık anında da çokça dua etmeli ki sıkıntılı anında yapmış olduğu duaları kabul görsün.

Yazımı bir ayet mealiyle bitiriyorum “ Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit)Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratıldığı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın, seni tespih ederiz, bizi cehennem azabından koru”(Ali İmran . 191.) Gönülden Muhabbetlerimle…                                

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.