Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2444.3
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64295.89$

Cumhuriyet Devrinde Kitap Düşmanlığı

24 Aralık 2020, Perşembe 08:48

İslâm âleminin kitap ve kütüphânelerinin başına iki büyük felâket gel­miştir. Birincisi (daha önce zikredildiği üzere) Moğollar Bağdat’ı aldıklarında, ikin­cisi de cumhuriyetin ilk yıllarında.

Dünyada emsâli görülmemiş bir anlayışla Harf İnkılâbı yapılmış, bir ge­cede bütün bir millet ümmi (câhil) hâle getirilmiş, asırlarca toplanan, biriktirilen, dünyânın en gözde kütüphâneleri durumunda olan Türkiye kütüphâneleri tuğla veya takoz yığınları hâline düşü­rülmüştür.

Bizlerde târih aşkı, araş­tırma azmi, çalışma şevki de fazla olmayınca, ecnebi araştırmacılar gelip dedelerimizin eserlerini ince­liyorlar, bizde onlardan hazır lokma alıyoruz. dünyâda dedelerini, târihini, geçmişini, örf ve adetlerini başkalarından öğrenen bir millet veya dedelerinin kütüphânelerine, tekkelerine, türbelerine bir turist gibi (kitaplarını, kitabelerini okuyamadan) giren başka bir millet daha yoktur.

Japonlar 2. dünyâ savaşında ABD’lilere yenildi. Nagazaki ve Hi­roşima şehirlerine atılan atom bombaları sebebiyle ilk etapta 200 bin, nükleer etkileri sebebiyle 500 bine yakın insan öldü. Bu büyük felâket karşısında Japonlar kayıtsız şart­sız teslim oldular.

ABD galip devlet olarak birçok emir, direktif ve yaptırımlar uygular ve hepsi kabul edilir. Fakat Japon dili, kültürü ve yazısının değiştirilmesihusûsun­daki ABD baskılarına Japonlar şid­detle karşı kor ve ka­bul etmezler. Böylece milli kültürü ile irtibatı kesmeyen ve en zor günle­rinde bile buna müsaade etmeyen o millet, kısa zamanda kalkınmış, yükselmiş, yücelmiş ve bugün her hu­susta dünyâ devi hâline gelip, ABD’nin korkulu rüyası ol­muştur. Çin, Kore gibi Uzakdoğu devlet­leri de harflerini ve kültürlerini değiştire­rek kalkınmadılar.

Biz ise Yahya Kemal’in tabiri ile “Kökü mâzide olan âti” olma durumunu gerçekleştirememişiz. Köksüz olan hiçbir ağaç ve canlı­nın yaşayamayaca­ğını, sararıp solacağını, güç ve takatten kesilece­ğini idrâk edememişiz. Ecdâdın eserlerine, emânetlerine, kitaplarına, kültürüne hor bakmışız. Harf İnkılâbının yapıldığı Cumhuriyetin ilk yıllarında, evinde Arapça, Farsça ve Osmanlıca eserler bulunduran­lara öyle bir baskı ve şiddet uygulanmış ki, zavallı va­tandaş korku­sun­dan dolayı, kendi elleriyle Ecdâdının eserlerini yakmış, yıkmış, top­rağa gömmüş, kuyulara doldurmuş, imha etmiş. Mağaralara sak­lamış. Küp ka­pağı yapmış. Bodrum ve dehlizlerde çürütmüş. Daha da şuur­suz olan bâzıları da -benim çocukluğumda gördüğüm gibi- o kıtlık ve yokluk dönemlerinde, kâğıtlarına kırık tü­tün (işlenmemiş tütün) sarıp içmiştir. Ama netîce de nereye geldi­ğimizi, bugünkü hâlimizi, acınacak durumumuzu uzun uzun izaha bilmem gerek var mı?

 2000 yılını baz alacak olursak, 200 civarındaki dünyâ devletleri ara­sında, parası en değersiz, ekonomisi en bozuk, gelir dağılımı en haksız, milli ge­liri en düşük, sosyal hayat standardı bakımından Af­rika devletlerinin bile altına inmiş, anne karnındaki bebekleri bile 3000 $ borçlu, İs­rafta ve rüş­vette dünyada birinci, kumarda ikinci, içki tüketiminde üçüncü, sigara tüketiminde dördüncü du­ruma düş­müşüz.(1)

Prof. Mustafa Kafalı 1983 yılında Konya’da yapılan “Kütüphâne­cilik” toplantısında şöyle anlatmıştı: “An­kara’da fakültede okuyan birkaç Japon talebem vardı. Bun­lar memleketimize gelmişler, Türk­çeyi öğrenmişler, Os­manlıcayı öğrenmişler ve benim okuttuğum ders olan Osmanlıca imtihanında bunlardan bizim talebele­rin kopya çe­keceğiz diye uğraştıklarını gö­rünce, mâziyi ve hâlimizi düşü­nerek gözlerim yaşardı.”Yâni Osmanlı torunları, Osmanlıca dersinde Ja­pon talebelerden kopye çekiyorlar.Yine Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın sözü de ibretli: “Mosko­valı gençler Osmanlıcayı  öğreniyorlar da bizimkiler öğre­nemiyor.”(2)

Târihçilerin çok haklı bir tespiti vardır. “Geçmişi olmayanın ge­leceği de olamaz.” Bir milletin geleceğinin olabilmesi, geçmişten ibret alıp hata yap­maması, ortak paydalara bağlanıp, birlik, dirlik, berâberlik ve kardeşlik duygularıyla, güçlü olması, yükselip yücele­bilmesi gerekir. Onun için, rah­metli şâir Arif Nihat Asya şöyle ses­lenir:

Şu kitaplar Fâtih’tir, Selimdir, Süleyman’dır.

Şu mihrap Sinâüddin şu minâre Sinan’dır.

Haydi, artık uyuyan destânını uyandır.

Niçin hâlâ gündelik işlerle telaştasın.

Fâtih'in İstanbul’u fethettiği yaştasın

Dipnotlar:

1- Bu bilgiler 2000 yılı baz alınarak dile getirilmiştir. Son zamanlarda elhamdülillâh her hususta iyileşmeler görülmektedir. Zeki Kentel, Alkollü Toplum”, Yeşilay Derg. Yıl 2000, Sayı 794, s. 8.

2- Hürriyet Gazetesi, 12. 12. 1999.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.