Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.99
  • ALTIN
    2461.1
  • BIST
    9886.72
  • BTC
    64422.64$

Cömert Bir Kul Olabilmek

28 Kasım 2016, Pazartesi 07:32

Cömert; Cenâb-ı Hakk'ın kendisine lütfettiği servetten, O'nun emrettiği ve istediği yerlere zekât ve sadakasını verebilen, hayır ve hasenatını yapabilen, yetimlerin, öksüzlerin, fakirlerin, çaresizlerin, garip gurabanın elinden tutabilen kişiye denir.

Rasûlullah (s.a.v.), devamlı olarak cömertliği medheder ve cimriliği zemmederdi. Bazı hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Cömert insan, Allah’a, cennete ve insanlara yakın; cehennem ateşine uzaktır. Cimri ise, Allah’a, cennete ve insanlara uzak; cehennem ateşine yakındır!”(1)

“Gerçek mü’minde şu iki haslet aslâ bulunmaz: Cimrilik ve kötü huy!..”(2)   

 

İnsanoğlu ve sahip olduğu her şey, yüce Yaratıcımız Cenâb-ı Hakk’a aittir. Durum böyle olunca insanoğluna düşen, sahip olduğu nimetler nedeniyle daima şükür halinde olmak ve Mevlâ’nın razı olacağı şekilde tasarrufta bulunmaktır.

Allah cömerttir, cömert olanları sever. Her türlü günahımıza, isyanımıza, inkârımıza rağmen hadde hesaba gelmeyecek kadar nimet veriyor. Çeşidiyle, rengiyle, tadıyla, kokusuyla, ismiyle, cismiyle… Sayılamayacak kadar çok nimet. Allah cimri olanları sevmez.                                                    

Cenâb-ı Hak, insanların cemiyet hâlinde yaşamalarını ve birbirlerinin yardımına koşarak sevap kazanmalarını murâd etmiştir. Cömertliğin fazileti hakkında âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“…Siz hayır olarak ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir.”(3) 

“Allah yolunda mallarını harcayanların misali, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.”(4)

“Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam» demesinden evvel size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin! Çünkü Allah, bir kimseyi eceli geldiği zaman asla ertelemez. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(5)

“Ey îmân edenler! Ne bir alışveriş ne bir dostluk ne de (Allah’ın izni olmadıkça) bir şefaat bulunmayan kıyâmet günü gelip çatmadan önce, size verdiğimiz rızıktan Allah yolunda cömertçe sarf edin! Kâfirler, zâlimlerin tâ kendileridir.”(6)

 

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur:                                                                                         “Kim bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da o kulun yardımındadır.”(7)

İnsanoğlunun yeryüzündeki vazifesi, ilâhî muhabbeti gönüllere aşılayan bir rahmet kapısı olmaktır. Şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Abdullah bin Câfer -radıyallâhu anh- bir seyahat esnasında, bir hurma bahçesine uğradı. Bahçenin hizmetçisi, siyâhî bir köle idi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona verdi. Köpek, ekmeği yedi. Öbürünü de verdi. Onu da yedi. Üçüncüyü de verdi. Onu da yedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Câfer -radıyallâhu anh- ile köle arasında şöyle bir konuşma geçti:

“–Senin ücretin nedir?”

“–İşte gördüğünüz üç ekmek.”

“–Niçin hepsini köpeğe verdin?”

“–Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzaklardan gelmiş olmalı. Aç kalmasına gönlüm râzı olmadı.”

“–Peki bugün sen ne yiyeceksin?”

“–Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim.”

Bu güzel ahlâk karşısında hayran kalan Abdullah -radıyallâhu anh-;

“–Sübhânallah! Bir de benim çok cömert olduğumu söylerler! Hâlbuki bu köle benden daha cömertmiş!” buyurdu.

Ardından da o köleyi ve hurma bahçesini satın aldı ve köleyi âzâd edip bahçeyi ona hediye etti. (8)

Lâkin şunu da bilmelidir ki, cömertlik yerli yersiz fütursuzca dağıtmak değildir. Allah’ın kullarına, itidal üzere ve yerli yerince ihsanda bulunmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şu ölçüyü koymuştur:                                                                                                                       “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün elini açıp tutumsuz da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.”(9)

Gönülden Muhabbetlerimle.

Dipnotlar:                                                                                                                                                      

1- Tirmizî, Birr, 40/1961.                                                                                                                    

2- Tirmizî, Birr, 41/1962.                                                                                                                      

3- Sebe’, 39.                                                                                                                                          

4- Bakara, 261.                                                                                                                                                 

5- Münâfikûn, 10-11.                                                                                                                               

6- Bakara, 254.                                                                                                                                          

7- Müslim, Zikr, 37-38; Ebû Dâvûd, Edeb, 60; Tirmizî, Hudûd, 3; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17.                                                                                                                                                            

8- Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet,trc.A.Faruk MEYAN,İstanbul 1977,s.467.                                                        

9- İsrâ, 29.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.