Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2437.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64582.95$

CAMİLER HAFTASI

05 Ekim 2015, Pazartesi 00:00

Camiler müminlerin cem oldukları,  toplandıkları yerlerdir. Asr-ı Sa­a­dette camiler,  müminlerin maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarını karşı­ladık­ları,  her aradıklarını buldukları bir odak noktası,  bir hayat kaynağı durumun­dadır.

Peygamberimiz "Cemaatte rahmet vardır" buyurmak suretiyle bu­nun önemine işaret etmiş,  cemaatle kılınan namaza 27 kat daha fazla se­vap ve ecir verileceğini müjdelemiştir.  Çünkü cami o zaman her şey de­mektir. İlim meclisi, millet meclisi, harp meclisi, serbest kürsü, birlik yu­vası... ve ibadet­hanedir.

Bu sebeple Allah Resûlü Medine’ye gelir gelmez Mescid-i Nebevinin in­şaatına başlanmış, kısa zamanda gayet sade ve mütevazı bir şekilde ta­mam­lanmıştır. Duvarları kerpiç,  altı kum,  üstü hurma dalları ile kaplı,  bazı yerle­rinden güneş ışığı sızıyor ve yağmur yağdığı zaman içinde bazı yerlerde su toplanıyor. Mihrapta basit bir işaret,  minber ise bir hurma kü­tüğü.

Cenâb-ı Allah: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gü­nüne inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan baş­kasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bu­lanlardan ol­maları umulur.”([1]) Buyurarak bu mabetleri yaptıranları övü­yor.

Resûl-i Ek­rem de: "Kim Allah için bir mescit yaptırırsa,  Allah da o kişi için Cennette bir köşk yaptırır"([2]) buyurarak bu hayır ehli insan­ları teşvik ve takdir ediyor. Böyle kişiler ölseler bile amel defterlerinin kapan­mayacağını,  sevap ve fazi­letin yazılmaya devam edeceğini müjdeliyor.

Allah Resûlünü ve sahabelerini örnek alan ecdadımız da her gittikleri yere cami, mescit ve benzer dini ve sosyal eserler yaptırmayı dini bir vecibe telâkki etmişler,  ayet ve hadislerdeki müjdelere güvenerek,  hâkim olduk­ları her yeri çiçek tarlaları gibi,  bu ma­betlerle bezemişler,  Allah'a uzanıp yalvaran iki el gibi minareler dikip şaire:

 

Mevla’dan bize ses vermede hep ced’lerimiz

Manevi bekçisidir yurdun,  ulu mabetlerimiz.

beytini söyletmişlerdir.

Her şeyin en güzelini yapan ecdat,  bu hususta da dünyaya örnek ol­muş­lar ve vakıf müessesesini ihdas etmişlerdir.

Yaptırdıkları eserlerin maddeten ve manen,  kimseye muhtaç ve ba­ğımlı olmaması için: İmamın, müezzinin, kayyumun aylığını karşılayacak,  caminin yakıtına,  tamiratına ve benzeri masraflarına bol bol yetecek, gelir getiren mal ve mülkleri vakfetmişlerdir. Eserlerinin başkalarının katkısına ve takviyesine muhtaç olmasını kendileri için zül telâkki etmişlerdir.

Sadece Balkanlar da 11 bin caminin yaptırıldığını tarihçi İsmail Hami Danişmend zikretmektedir.([3]) Yine bunların hemen hemen tamamına yakı­nının ya yıkıldığını,  ya kiliseye çevrildiğini,  ayakta kalan birkaç tanesinin de bilhassa Yunanistan da meyhane,  sinema,  tiyatro ve kahve­hane olarak kulla­nıldığını Türkiye Gazetesi resimleriyle beraber basıp dile getirmiştir.([4])

Sultan Selim, Alaeddin,  Aziziye,  Şerafettin,  Piri Paşa camii gibi Konya merkezindeki ve memleketin bir­çok yerindeki ca­miler değişik maksatlarla (askeri depo, müze, anbar, ahır vb.) kullanılmış mesela:

Sultanahmet Camii 1939-1945 yılları arasında askeri kışla gibi kulla­nıl­mış, içinde ocaklar yakılmış, yemekler pişirilmiş, çamaşırlar kaynatıl­mış…bunların nemi ile çiniler, sıvalar ve birçok yerleri zarar görmüş­tür.([5]) 1948 yılında Dolmabahçe Camii yıllarca müze olarak kullanıl­mış,([6]) , Karamustafa Paşa camii cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu Saz Evi ola­rak kullanılmış,([7]) Fahrettin Altay Paşa Konya 2. Ordu kumandanı iken Selçuklula­rın emaneti Alaaddin Camiini hububat anbarı yapmış ve birçok ta­rihi camiyi tekke ve türbeyi yıktırmıştır.([8])

Lefkoşe merkezdeki Sarayönü Camii evlendirme dairesi olarak kulla­nıl­maktadır. İçine sıralar konmuş, bazı düğünlerde çalgı çalınmakta hatta şam­panyalar içilmektedir...”([9])

Müslüman halkın gönlü rencide edilmiş ve halka şu sözler söyletil­miştir:

Viran olmuş mabetleri aman Allah

La havle velâ kuvvete illâ billâh

Elhamdülillah o günler geride kaldı. Bu gün memleketimizin her ye­rinde cami var ve yenileri yapılıyor. Fakat ecdadınkilerle fiziki,  estetik ve gaye yönünden kıyaslamak mümkün değil.

Meşrutası yok. Vakfı yok. Geliri yok ve her yönüyle halka muhtaç ca­miler. Yapımıyla,  yakıtıyla,  tamiriyle, ısınmasıyla,  sergisiyle,  hatta süpür­gesine ve ampulüne varıncaya kadar vatandaşa muhtaç mabetler.

Her şeyi benim çilekeş meslektaşlarımın boynunda. Görevi yapacak,  si­lecek, süpürecek,  tamir edecek veya ettirecek,  kışın sobasını yakacak,  yazın çocuk okutacak yine hacı amcalardan da zaman zaman fırça yiye­cek,  azar işitecek. Merhum Hacı Veyis Zade Mustafa Efendi: "Bizim ma­hallenin dokuz evi var,  on sekiz beyi var" diyerek mahalle kadınlarının da imam­lara müda­hale ettiğini dile getirmiştir.

Eskiden bazı cemaat,  büyük bir manevi zevkle camileri süpürür,  te­miz­ler,  çıkan tozu toprağı biriktirir kerpiç haline getirir ve: "ölünce benim meza­rımdaki saptırmalara bunları koyun" diye vasiyet ederler ve Allah'dan affe­dilmelerini umarlardı.

Şimdi bunun tersi oluyor. Hacı efendi gelip bir yerlere elini sürüp,  bi­raz sonra arkasına namaza duracağı imama: "Hoca! bu toz ne?" diyor.

İşte camilerin ihtiyaçları,  tamir ve temizliği hususunda imam-cemaat iş­birliğini sağlamak, ecdadımızdaki o manevi hazzı ve duyguyu uyandır­mak, mümine kadınları bile bu işe ortak etmek,  böylece senede bir defa da olsa, imece usulüyle camilerin her tarafının elden geçirilip temizlenme­sini ve tamir edilmesini  sağlamak,  birlik ve beraberliğe vesile olmak dü­şünce­siyle Ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından CAMİ­LER HAFTASI ilân edilmiştir.

Başta değerli meslektaşlarım olmak üzere,  hafta vesilesiyle bu ha­yırlı hizmetlere iştirak eden kardeşlerimi tebrik eder,  Cenâb-ı Allah'dan sıhhat,  selâmet ve afiyetler dilerim.

 

 

Dipnotlar:

1- Tevbe Sûresi, 18.

2- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Site”, Akçağ Yay. İst. c. 16. s. 603.

3- Yılmaz Öztuna, “Tarih Sohbetleri”, s. 279.

4-- Bak Türkiye Gazetesi, 09. 01. 1990.

5- Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 1989, s. 192;

         İbrahim Refik, Tarih Şuuruna Doğru-2, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 46. 

6 - Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-2, s. 123,

7 - Tarih ve  Medeniyet Dergisi, sayı  54, s. 71.

8 - Dersaadet, Münevver Ayaşlı, Timaş Yay. İst. 2005, s.148.

9 - Mustafa Gencer, Kudüse Uzanan Kanlı Yol, Tarih ve Düşünce Dergisi, Kasım 2004,sayı 53, s. 77.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.