Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2446.9
  • BIST
    9872.93
  • BTC
    64344.43$

ÇAĞLAR VE İDEOLOJİLER (1)

16 Aralık 2020, Çarşamba 08:47

Dünya devletlerinin yönetim biçimleri ve rejimleri yaklaşık son iki yüzyıla gelinceye dek, hemen hemen aynı yapı üzerine bina edilmişti. Ekonomilerde tek düzelik, kişiye veya hanedanlardan gelen soy ailesine bağlı yönetim biçimleri ile ekonomik üretim biçim ve anlayışlarındaki süregelen uygulama benzerlikler içerisinde devam ettirilmekteydi.

Bilindiği üzere 1789 yılındaki Fransız Devrimi ile yönetim biçimlerinde aktörler değişmeye başladı.      Meşhur Hıristiyanlık yönetiminin cennetten köşkler satan din adamı kisvesindeki soyguncuların yerini bu sefer ticari burjuvalizmin burnu havada soytarıları siyasi yönetimde söz sahibi olmaya kapitalizmin ruhunu aslında kendi dünyevi bakış açılarını bu meyanda putlaştırmaya başladılar.

Avrupalar da Lidyalılar gibi paranın ustası ve kölesi olmakla, aslında kapitalizmin sultasının birinci aşermesini lehlerine kullanmayı ve insanlığa dünyayı zindan etmeyi göze almışlardı. Fransızın Krallığa karşı ileri sürdüğü sözde demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet, fikirleri sanki yeni bir kavrammış gibi sunulmakla aydınlanma çağının en yüce en ulvi değerleri olarak reklamlara konu edilmiş, lakin esasen uygulamada bu kavramları kendi lehlerine halka rağmen kullanmayı tam bir tefeci marifetiyle besleme basını da arkalarına alarak göz boyamaları sonucunda ekonomik doktrinlerle de kendilerini gösterip kurtarıcı olarakta, artık ticari burjuvalizmin iyice devlet yönetiminde etkinliği artırılmış, bu zoraki çabalar, kalıcı hale getirilmiş yığınlar, sadece alkış tutucu olarak kendilerine payanda yapılmıştır.

Devletlerin idare rejimlerinde ve ekonomik planda uygulanan doktrin er yaklaşımlarında umulan nedir insanlığa huzur vermeleri, maddi ve manevi katkılar sunmaları beklenir. İnsana insanca bakan ve insan haklarını esas alan bir yaklaşımı benimseyen ve tavizsiz uygulamaya konulan ve herkese kucak açan bir anlayış biçimiyle adalet ve düzeni temin etmeleri beklenir.

Mesela bizde insanı merkeze alan şu anlayış öteden beridir insanımızın dilindedir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Tarih bilimcileri, din bilimcileri sosyologlar sosyo ekonomistler vs. hepsi de yönetenlerin ve sistemlerin insana huzur vermek ve hizmet etmek olduğunda hem fikirdirler. Lakin tarihin akışına baktığımızda bu böylemi olmuştur. Hayır. Yazıldığı gibi düşünüldüğü gibi asla olmamıştır. Ve insanlık adına o kadar yüz kızartıcı suçlar işlenmiştir, canlara kıyılmıştır.

Eski Mısır’da yaygın olan bir kölelik anlayışı vardı. Firavun hanedanlığı ve ona yakın olan çevreler huzur içerisinde maddi refaha gark olmuş vaziyette idiler. Zevkü sefa onlar içindi. Köleler karın tokluğuna emekleri sömürülen hiç bir hak ve hukuka sahip olamayan, inşaat malzemesi gibi ihtiyaç nispetinde satın alınan ya da pazarlarda satılan insanlardı. Aç çıplak vaziyette güneşin altında piramitlerde çalıştırılan kayaları ve taşları kıran taşıyan ve eziyete maruz kalıp kırbaçlanan insanlardı. Acaba bugün piramitleri hayranlıkla seyreden insanlık o gün bunların yapımında zorla çalıştırılan ve hiçbir hakka sahip olmayan kölelerin çektiği acıları hiç kendi beden ve ruhlarında hissettiler midiki? Piramitler ilmi yönden şahane lakin firavunların köle düzeni karşısında da ilmi bir cesaretle konuşan kaç ilim erbabı adam var karşı çıkan?

Daha sonraki dönemler de Ortaçağ Avrupa’sında da aynı uygulamalar feodalite organizasyonunda ve mutlak krallık dönemlerinde bir bir kendini gösterirken sadece şekil, yöntem yer ve zamanlarda farklılıklar vardı.

Sömürgeciliğin geçim zorbalığı ilan edildiği batı yakasında İngiliz, İspanyol, Portekizler, Fransızlar ve Hollandalılar Afrika Asya Güney ve Kuzey Amerika başta olmak üzere oluk oluk oralarda kanlar akıtarak insansızlık sistemlerini orada inşa ettiler. Amerikanya endüstrisi insan kanı dökmeye Kızılderililerden başlayarak en iyi Kızılderili ölü olandır demişlerdir. Zulüm ve sömürü çarkında bugün bile geçmişi aratmayan pislikleri halen dünyanın en ücra köşelerinde bile sürdürülmektedir. İleri teknolojileri kan ve gözyaşı akıtmak üzere kurulduğu için insanlar ölmüş evler yıkılmış, birinci ikinci dünya savaşları yaşanmış bu rejimin köle ruhlularını hiç ilgilendirmemiş onlar için önemli olan çil çil altınlar ve damarlarında dolaşan petrol idi.

Sovyetler kendi rejimi olan komünizm için on milyonun üzerinde insan katletti. Fransa Belçika Almanya ve diğerleri Kara Afrika’sında hala sömürü düzenlerini çarklarını değişik adlar altında yürütüyorlar. Kim bunlara baş kaldırabiliyor? Kim karşı çıkıp dünya beşten büyük diyebiliyor? İşte bunu söyleyene topyekûn düşmanlık besliyorlar, sürekli üzerimize geliyorlar ve her seviye de bizlerle savaşıyorlar.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.