Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2444.3
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64295.89$

BAŞKANLIK GELİRSE (3)

24 Aralık 2016, Cumartesi 08:59

Başkanlık sisteminin hararetle tartışıldığı ve gündeme oturduğu, muhalefetin ana bayiinin hala defansta bekleyip ”bekle gör” politikası ile zaman zaman halkın istek ve arzularına hilaf beyanlarıyla tuz biber sıkıldığı malum olduğu üzere, biz geçmişten bugüne dek yaşanılan gelişmelere değinerek açıklamalarımıza devam edeceğiz. Zaten kalplerinde islama muhalif olanların Osmanlıya cevaz vermeleri beklenemez. Osmanlı onlar için peşinen ön yargıya tabi dünyanın gerisinde yaşayan ortaçağ’ın bile kabul etmeyeceği bir devlet teşekkülü. Zorla dünyaya hâkim olmuş bir güç kondansatörü. Hâlbuki Osmanlı bir imparatorluk deseler de batının bünyesindeki insana düşman çıban çok şükür Osmanlının bağrında büyümemiştir. Avrupa’nın toplumsal geleneğine uyan ve Muharref Hıristiyanlık, Barbar Roma ve Çarpık Bizans üçgeniyle yoğrulan ve onların oluşumundan bugünkü şekle uzanan Avrupa’da; bugün eğer kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, komünizm, sözde demokratlık kendilerine özgü tapınmaları olan çağdaş kavramlar ve prensipler olarak yeni dünya düzeni baltasıyla ikamesine çalıştıkları, ve hatta halklara saldırdıkları ve hayat hakkını kendilerinden olmayanlara tanımadıkları toplumsal düzenleri, tamamen onların zihin dünyalarının kara bir eseridir. Dünyalık tapınmaların sistemleştirilmesi ve daha çok kazanma, yığma çalma çırpma, sömürgeleştirme ve güç gösterisine son hızla öldürme eylemlerini modernizmin zorbalık kanatları ile ele geçirme hevesiyle yoğrulan Avrupalılar, sevmediklerinin de kafasına teknoloji gücünü kullanarak sıktığı kurşunla, artık insanlık nasibinden ve savunduğu tüm sözde demokratik ilkelerden hızla uzaklaştığını böylece kendi uygulamaları ile kendi dünyalarının, insanlık dünyasının bir yüz karası olduğunuda böylelikle ispatlarlar.

Hâlbuki Osmanlı sistem olarak imparatorluk tandansıyla anılsa da doğru olan Osmanlının bir devlet olduğudur. İmparatorluk sömürgecilikle anılır doğrudur ancak Osmanlı sömürgeci değil bilakis kalplere hitap eden bir sistemdir. Tüm sistemlerde insana hizmet götürme anlayışlı ve onu merkeze koyma endişesi yatar. Boşuna söylenmemiştir “insanı yaşat ki, devlet yaşasın sözü” ki; bu sözde kalmamış tamamen eyleme dönüşmüştür. Altı asır boyunca bu kadar geniş bir coğrafya’da insanları bir arada elde tutabilmek kolay mı? Osmanlı İnsanlık davasından taviz vermediği için yıkılmayı göze alabilmiş tek devlettir. Osmanlı kendini insanlık için hadim olarak görürken Avrupalı çağdaşlar hep kendilerini sömürünün efendisi olarak lanse ettiler, güç gösterilerini günümüz teknolojileri ilede takviye eder ki insanlara sözde huzur altında ölüm kusturmaya devam etmektedirler. Osmanlı gittikten sonra sorarım size dünyanın neresinde huzur kalmıştır? Bunu sadece bizim gibi düşünenler değil, müsteşrik olan bir çok ilim sahibi batılı bilim adamları da belirtmektedir. Osmanlı sultanları karaların ve denizlerin sultanlarıdır aynı zamanda. Yani unvan olarak Hakanül Berreyn-Sultanül Bahreyn’dir. Bizim sistemleştirdiğimiz devlet yönetiminde Bursa ile Budin farklı değildir. Ama bir sömürgeci bir Avrupalı’da Londra başka Lahor başkadır. Bizde insana hizmet esasken Avrupa Kültürü ya da batı kültürel konjöktüründe devlet halkı kendine hizmet ettirmekte yarar umar. Bugün şu notu da ileteyim ki; En gelişmiş Avrupa ülkesi bile kendi ülkesinin halkını, insanlarını sömürür. Çünkü kapitalizm sömürü çarkıyla idameli sistemdir. Bugün onlarda halk, sömürü gelirleri ile ayakta durduklarından en küçük enflasyon oranından etkilenmezler nedeni ise enflasyon küçük oranlarda seyreder. Ama bu onların sistemlerinin kapitalizmin, liberalizmin insana sömürüye dayanmadığı anlamına gelmez. Ekonomileri çöküşe geçsinde siz o zaman görün bunların demokratlıkla ne kadar alakalı olduklarını. Unutuldu mu Ortaçağ dünyasında mezhep kavgalarından dolayı birbirlerini dom dom kurşunlarıyla öldürdüklerini. Tam dört asır bunun mücadelesini veren Avrupa sonunda insanlığa huzur getirdiğini ilan etse de o günümüzde modern barbarlığın çağdaş vizyonudur. Vikinglerin tescilli kardeşlerdir.

Batıda ve Osmanlıda insanlık medeniyetleri tartıldığı zaman, Avrupa’da mutlak monarşi uygulaması kemiklerin iliğine kadar işlemişken Osmanlıda ve ya diğer İslam toplumlarında mutlak monarşi uygulaması görülmez. İslam ümmetin idaresini ehline bırakmıştır. Aslında iki ayrı fikir hareket, düşünce ve medeniyet dünyasına sahip olan Avrupa ve biz Türklerinde yer aldığı İslam dünyası insanlığa bakış açıları ile birbirlerinden ayrılırlar. Gerçi çağdaş ve modern kavramlar diye tüm dünyaya mal etmek için medyanın da gücüyle yaygınlaştırılan bazı kavramlar tüm herkese etik ilkeler diye yutturulmak istense de, bizim kültürel dünyamızda bunların mevcut olduğunu söylememiz gerekir. Tabii ki mesele kendi argümanlarına sahip çıkmakla yaşatılır. Yani bugün batı literatürünün dört elle sarılmayı çağdaş bir bakış olarak sunmaya çalıştıkları pencereyi; İslam on dört asır evvel söylemiştir. Bizim başkalarından aradığımızı zannettiğimiz asli kavramlar, bizim kültürümüzde yabancı olmadığımız kavramlar iken bunlarla yeni tanışan batılıların bunu yeni bir şeymiş gibi reklama kalkışmaları iki yüzlülükten öteye geçmez. Biz, aslında kendimizde mevcut olanın farkına ancak başkalarının el atmasıyla yeni bir durummuş gibi öğrenerek, bir şey bulduğumuzu ve kendi dünyamızı zenginleştirdiğimizi zannediyoruz. Bizim olanın farkına varamamak batılıların bizim kültürümüz üzerindeki etkinliğini ve bizim kendimizden bir hayli mesafeli uzaklaştığımızı gösterir. Bu zayıf kompleksimiz batıcılığa kayıtsız teslimiyetle sonuçlandı. Artık her şeyimiz onların kültürel depremleri ile sarsıldı. Benlik diye özümüz diye bildiklerimiz aslında yaşadığımız gibi inandıklarımızdı ve biz sorgusuz sualsiz kendimize ön yargılı bir düşmandık.

Şimdi bizim sistemimizde bir numaralı insanın yanında bir istişare meclisimiz olmuştur. Yani şu var, köklü bir geleneğin kadim tuğlalarını daha sağlam temellerde tutabilmek için devlet hayatımızda yer etmiş örneklemeleri sistem dışına itmek veya kaale almamak hem kafa yormamak hem kolaycılığa kaçmak hem de insana değer vermemek demektir. Biz kendi insanımıza batılılar istediği ya da hukuk böyle diyor diye değil, insan olduğu için insanca yaklaşmak gerekir. Başkasında aradığımız kendi kapımızın önünde ama biz onun varlığından habersiz o bizim keşfedemem izden üzgün işte böyle bir garip dünya. Bizim elimizde dünya çapında devlet yönetimde sistemli ilim ehlileri varken( İmam Gazali, Koçi Bey Risalesi, Ahmet Cevdet Paşa) bu yapımıza uygun ölçekleri günün çağdaş şartları ile daha donanımlı ve prensipler manzumesi haline getirmek varken, dibi karanlık bir âlemde kör bir kuyudan su aramak gibi batı sistemine bağlılık bizce üzerinde düşünülmesi gereken ve yeniden asli yetimize dönmemiz konusunda kafa yormamız gereken özel bir durumdur. Tabi bunu teslimiyetçi çağdaş kafalara kabullendirmekte ön yargılarını kırmakta zor olsa gerek. Ama sağduyu galip gelecektir.(devam edecek)

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.