Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.54
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2442.5
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64559.67$

Başkalarının Düşünceleriyle Aydınlanmak

03 Ekim 2015, Cumartesi 00:00

Edebiyat, sanat, felsefe ve bilim alanında entelektüel çaba sarfeden aydınlar nazarında bireyin tasavvufa girip bir şeyhin, müridi, bağlısı olmasını insanın kendisine yabancılaşması, kendi bireylik haklarından –bireyin kendini yetiştirmesi, oluşturması, varoluşçu söylem ile yaratması, kendi yaşam ilkeleri ve değerlerinin oluşturması- vazgeçmesi, bunlara tabi olduğu, biat ettiği kişi –şeyh, efendi-ye bırakması olarak değerlendirilir.

Hadisenin haricinde, zahirinde kalanlar için de bundan farklı bir algının oluşması oldukça güçtür. Ancak sistemci felsefelerin en son Hegel ile son bulmasından beri bağımsız felsefe okullarının çiçeklendiği 20. ve 21. yüzyılın entelektüel hayatında Aydınların eleştirdikleri sufi yapıya benzer bir düşünsel yapılanmaa koşutluk arzettiği algılanabiliyor mu?

Aydınlanma felsefelerinden esinlenerek kimi aydınların Kantçı, kimilerinin Locke’cu, kimilerinin La Mettrie’rici, kimilerinin de Marksçı aydınlanmayla aydınlandıklarını sanırlar. Oysaki bunun bir aydınlanma çabası olmayıp düşüncelerinin kendilerini aydınlattığını savundukları düşünürlerin iflah olmaz çağdaş müritleri haline geldiklerini hiç düşünmüşler midir?

İnsan eğer entelektüel çaba gösteriyorsa, birey olmanın özgünlüğü, bağımsız kişilik olmanın sui generisliği/nev’i şahsına münhasırlığı onu kendisi gibi insan olan bir başka kişiye asla bağlanmasını gerektirmeyecek zihinsel ışığı kendi çabasıyla oluşturacaktır.

 Başkasının atına binen kişi, kendi gideceği yere değil, at sahibinin gideceği yere gider. Ontolojiye, epistemolojiye, aksiyolojiye, evrenin yaratılmasına ya da oluşmasına, hayata, eğitime, hukuka, ekonomiye, sanata, dine, sağlığa tek açıdan yaklaşmak ve başka yaklaşım biçimlerini yadsımak sağlıklı bir zihinsel çaba olmasa gerek.

 Rahmetli Cemil Meriç’in ifadesiyle “Sakson köleleri, boyunlarına efendilerinin ismi yazılı bir tasma takarlarmış, ben falanaın kölesiyim diye birbirlerine üstünlük kurmaya çalışırlarmış”. Marksist-Leninist, Liberalist, Nietzscheci, Simoncu, Hegelcilik aydın olma sıfatını törpülemiyor mu? 

Eski ve Yeni Terbiye Sistemleri Üzerine:

Günümüz çocuklarında gördüğüm tuhaflık büyüklere saygı tutumunun tavsamış olmasıdır. Büyüklerden önce çocukların sofraya kurulmaları, başköşeye, koltuğa oturmaları, babanın annenin yapması gereken hareket ve tutumları yapıp göstermeleri gibi benzeri uçarılıklardır. Biz eski terbiye sisteminin cari olduğu zamanda çocuktuk, günümüz modern terbiye sisteminde de ebeveyniz.

Eski terbiye sisteminde çocuklara telkin edilen en önemli kural büyüklerin önünü geçmemeleri, haklarını çiğnememeleri, söze karışmamaları hele sözlerini hiç kesmemeleri, onlardan önce yemeğe başlamak, su içmek, onlar ayaktayken oturmak, onların önünde oturmak ya da yürümek büyük ayıplardan sayılırdı.

Modern eğitim sisteminde bu tür kurallar çocukların kendilerini ifade etmelerine, kendilerine özgüven duymalarına ve kişisel atılımlarına engel olan geriletici tutumlar olarak nitelendiriliyor. Bu telkinleri öğrenim hayatlarında öğrenen biz orta kuşaktan insanlar, çocuklarımıza ne eski terbiye temrinlerini yaptırabildik ne de biz modern terbiye tutumlarını kabullenebildik. Terbiye sistemimizdeki derin kırılmanın yaşanmasını önleyebilmek için orta bir geçiş yolu da düşünemedik. Dolayısıyla yeni kuşakla eski kuşak arasında bir keskin değer farklılığı oluştu.

Küçüklerin, büyükleri takmamak nezaketsizliği, refüze edildiklerinde pişkinlikle gerilenmeleri kişilik bozukluklarının belirgin özellikleridir.(Eğitim sisteminin modern olanı ileri, klasik olanı geri olacaktır,) gibi soruna ideolojik açıdan yaklaşarak değil de sağduyu ile değerlendirecek olursak eskiye ait her kuralın kötü, modern döneme ait her şeyin de iyi olacağına ilişkin ilmi verilere ulaşıldığı söylenemez.

 Eski terbiye sisteminin de sırf eski ya da dini kaynaklı olduğu için kötü olduğuna ilişkin yargının da ilmi verilerle doğrulandığı söylenemez. Buradaki iyilik kötülük, istenilirliğin ve istenilmezliğin ölçütü geçmişe ve günümüze ait olmak olmayıp bilgisizlik ve bilinçlilik kültürsüzlükle kültürlülüğe ilişkin bir durumdur.

 Yani kültürlü, bilinçli kişilerin elindeki dini terbiye iyi, kültürsüz bilinçsiz kişilerin elindeki modern terbiye kötü sonuç vermektedir. Buradan hareketle olumsuzluğun dini olmaktan olumluluğun da sekulerlikten kaynaklandığı görüşü ilmi değil ideolojik bir yargıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.