Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2442.9
  • BIST
    9912.8
  • BTC
    64740.76$

ASLINDA BENCEDE LÜZUMSUZDU

16 Aralık 2020, Çarşamba 08:45

02 Aralık 2020’deki yazımızın başlığı, “Anavatan: Nerden Nereye”ydi.

Yazı umduğumuzun çok üzerinde ilgi gördü. Yayınlandığı ilk gün yazıyı gazetemizin internet sayfasında yaklaşık bin 200 kişinin tıkladığını gördük.

Sonra bizi arayan okuycular oldu. Arayanlar arasında ANAP’lı olanlar da vardı.

Kimler mi  aradı?

ANAP’ın Konya’da kurucu il başkanı olan daha sonra da iki dönem milletvekilliği ve Turgut Özal hükümetinde Devlet Bakanlığı yapan Saffet Sert aradı. Saffet beyle çok uzun yıllardır görüşmediğimiz gibi, telefonla falan da konuşmamıştık. Kendisi telefonumuzu bir şekilde bulmuş ve bizi aramış.. Sohbet ettik, konuştuk.. ANAP’ın ocağında  pişen ve Turgut Özal’ın rahle-i tedrisatından geçen Saffet bey Türk siyasetinin içinde bulunduğu durumu çok güzel bir şekilde anlattı bize.. Sohbetin sonunda da, Türkiye’nin ANAP gibi merkez sağda siyasi bir partiye ihtiyacı olduğunu, halihazırdaki partiler başta olmak yeni kurulan partilerin bu boşluğu dolduramayacağını söyledi.

ANAP’ta iki dönem milletvekilliği yapan Kadir Demir’le görüştük.

ANAP’ın emektarı ve bu partinin uzun yıllar Karatay İlçe Başkanlığı’nı yapan Hacı Ali Bozdam aradı.

Hemen söyleyim de kimse zırgırdamasın.. Bu üç tecrübeli siyasetçi ile isimler üzerinde hiç durulmadı. ANAP’ın geçmişteki hizmetleri konuşuldu.. Türkiye’nin ANAP’a olan ihtiyacı üzerinde fikir teatisinde  bulunuldu..

Bizim reklamcı olarak bildiğimiz Osman Yavuz bey de aradı.

ANAP’ın kurucularından, eski  milletvekili, eski bakan  efsane siyasetçi Mehmet Keçeciler’in oğlu, Murat Keçeciler’de aradı.

Biz Murat Keçeciler’i hiç görmemiştik ve tanımıyorduk.. Adı bir şekilde kulağımıza geliyordu. Söz konusu yazı üzerine kendisi aradı.. Ateşi çıkmıştı ve dil ısısı yüksekti. Bize göre üslub sıkıntısı da vardı ve daha tuhaf olanı yüksek perdeden konuşmasıydı..

Ne yapalım? Murat beyi sonuna kadar dinledik tabi.

Dinlemeyip de ne yapacaktık?  Kendisi bizim 1980 yılından beri “Abi” dediğimiz, yıllar boyu saygı ve hürmette kusur etmediğimiz,  kıymetli bir insan ve önemli bir devlet adamının oğluydu neticede.

Mehmet Keçeciler son yıllarda sağlık nedenlerinden dolayı siyasetin dışında ama değerinden bir şey kaybetmiş değil.

Oğul Murat’ı telefonda  sabırla dinledik bu yüzden.

“Hadi ordan” demek, bizim için çok kolaydı aslında ve biz bu meslekte  “Kıymeti kendinden menkul” çok sayıda insana  söylemiştik bu sözü. Ama dedim ya.. Hatır..

Murat Keçeciler telefon konuşmamızın bir yerinde bana açıklama göndereceğini söyledi.. Ben de  “Gönder, bakarız” dedim..

Açıklama geldi.. Okudum, okudum.. Bir daha, bir daha okudum.

Sonra hiç adetim olmadığı üzere Pazar günü kendisini  aradım.. Yaptığı açıklamada yer alan bazı sözlerinin yanlış anlaşılabileceğini, aleyhine olacağını ve mümkünse o sözleri tadil etmesini söyledim.. Tabi kabul  etmedi bu arada konuşma üslubunda da doz aşımın uğradı.. “Ego,zeytinyağı,yargı” falan dedi. Bu sözlerden sonra  gönderdiği açıklamaya yayınlamayacağımı söyleyerek, telefonu kapattım. Oysa bizim yaptığımız tecrübemize istinaden kendisi adına dikkate alınması gereken küçük bir hatırlatmaydı.

Telefonu kapattıktan sonra bu olayı öğrenen ve bizim hatırını asla kıramayacağımız bir kaç kıymetli büyüğümüz aradı. Onlarla konuştuk.. Ve.. Dedim ki “Tamam.. Murat beyin açıklamasını yarın kullanıyorum..” Pazartesi günü de o açıklama bu sütunda yer aldı.

VE..ÖNCEKİ GÜN YANİ PAZARTESİ

Kıdemli bir ANAP’lı aradı. Anlaşılan açıklamayı beğenmemişti. “Yahu  bu ne? Senin tarzın değil. Sen bir şey söyleyemeycek misin?” dedi. Yani Murat beyin açıklamasına cevap vermemi isteyen bir tavrı vardı.. “Luzümü yok” dedim..

Gelecek Partili  olan bir okuyucu aradı.. “Ali Babacan bizimle bu kadar görüşmemişti. Demek ki Murat Keçeciler’e görüşüyormuş” dedi..

Ankara’dan  mesaj atan bir duayen, ne demek istediğini pek anlayamadım ama “Anasına bak, kızını al.. Ama babaya bakıp oğlunu alma” dedi. Biz bunu “Kız alırsan Ayşe’den, dükkan alırsan köşeden”  benzeri bir söz olarak değerlendirdik.

Bir başka okuyucu da sanırım ANAP’ın içinde bulunduğu durumu kasdederek attığı mesajda, “Akıl olmazse neylesin fikir? Çalsın Abdurahman oynasın Bekir” demiş..

Hani bazı olaylardan sonra “Keşke” diyoruz, ya..

Keşke Murat beyin o açıklaması hiç olmasıydı. Olacaksa da o açıklamanın içeriğinin ne gibi ve nasıl algılar meydana getireceği  sahibi tarafından iyi ölçülüp biçilseydi. Keşke gene sahibi için getirisinden ziyade götürüsü fazla olan öyle bir açıklamaya hiç gerek duyulmasaydı. Sahi Ak Parti ile  yaşanan adaylık sürecinin anlatılmasına ne gerek vardı? Gene söz konusu açıklamada Ahmet Davutoğlu’na yüklenmeye, eski başbakanı bugün yaşanan  bazı sorunların sebep ve müsebbibi olarak göstermeye ne gerek vardı? Ali Babacan’ı  partisini kurarken, isimler  vererek kadro tercihini kritik etmeye ve bu yüzden Deva Partisi’nde siyaset yapamayacağını söylemesine ne gerek vardı?  Telefonda bunları kendisine hatırlatmaya çalıştım ama dinlemedi.. Sonra gönderdiği açıklamayı yayınlamayacağımı kendisine söylediğim halde, arayan kıymetli bir kaç insanın hatırını kıramayarak o açıklamayı yayınladım.

Keşke, evet ama gerçekten de keşke yanlış değerlendirmelere neden olan ve sahibi hakkında  farklı algı yaratan o açıklama hiç düşünülmemiş olsaydı.

Bu duruma “Acemilik” demeyim.

Zira, beyefendi bozulabilir. Kendisi  siyaset yapmak istiyor. An itibariyle de Anavatan’ın MKYK’sında ve sanırım partide başka görevleri de var. Türkiye’ye çağ atlatan bir partide  görev alması elbette önemli. Fakat siyaset sabır, tahammül ve mücadele gerektirir. Sevgi ve hoşgörü gerektirir. Saygı ve tevazu gerektirir. Karşısındaki insanları kendisi için siyasette muhtemel tehdit ve özellikle de kendisine karşıymış gibi görmemeyi gerektirir.

Siyaset pişme noksanlığını kabul etmiyor..Çiğligi de kabul etmiyor.

Her tür pişmemişlik insanda hazımsızlık meydana getirebilir.

İnsanın işi, gücü, mesleği ne olursa olsun, daha da öğreneceği çok şey olmalı. Öğrenmek, hayat boyu süren önemli bir değer.

Aslında lüzumsuz olan tartışmayı iki önemli sözle bitirelim.. Belki bu şekilde meramımızı anlatmış oluruz..

Birinci söz, Hazreti Mevlana’dan : “Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar (Tecrübeliler) tuğla parçasında okurlar..”

İkinci söz, bizim ilk gençlik yıllarımızda fikir hayatımızın şekil almasında etkili olan isimlerden birisi olan, büyük üstat Osman Yüksel  Serdengeçti’ye ait.. “Ulu çınarlar, yalçın kayaların dibinde biter..”

Ulu çınarlara bakıp örnek almak lazım..

Önümüzdeki bilgi sahibi  şahsiyetlerden ders almak lazım.. Ne yaparsak yapalım.. İşimiz ne olursa olsun, sıkıntısız ve sorunsuz bir hayat için buna ihtiyacımız var.  Yani daha çok öğrenmeye ve bilmeye.

Umarım, bazı okuyucuların ifade ettiği gibi aslında bizce de lüzumsuz olan karşı taraf kaynaklı polemik geride kalır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.