Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.72
  • ALTIN
    2427.6
  • BIST
    9975.66
  • BTC
    62512.4$

ÂSIM?IN NESLİ (3)

22 Eylül 2017, Cuma 07:31

aa“Hâlık'ın nâ-mütenâhî adı var, en başı: Hak.

Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!

Hani, Ashâb-ı Kirâm, ayrılalım, derlerken,

Mutlaka «Süre-i ve'l-Asr»ı okurmuş, bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh;

Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,

Sonra hak, sonra sebât, işte kuzum insanlık.

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”

Âsım, çalışkandır, atılgandır, gidişata müdahildir, çevresinde olup bitenlere karşı duyarsız değildir, haksızlık karşısında yırtıcı bir aslandır.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım...

– Boğamazsın ki!

– Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

Zalimin hasmıyım amma severim mazlûmu...

İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?

Bir adam dursa da bir zâlim imamın yüzüne,

Adli emretse, bu zâlim de onun hak sözüne,

İnkıyad eyleyecek yerde tutup kıysa ona,

O mücahid yazılır tâ şühedanın başına.

Hamza'dan sonra gelen şanlı şehîd ancak odur.

Hak için can verenin pâyesi elbet bu olur.

Hakkı bir zâlime ihtar, o ne şahâne cihad!

«En büyüktür» dedi Peygamber-i pakîze-nihad.”

Âsım, geçmişine ve geleneklerine bağlıdır, bu bağlılığını kuru bir iddia ile değil, bizzat kılık kıyafet, hal hareket ve hayatıyla ortaya koyar. Kör taklitçiliğe karşı olduğu gibi, bize ait olmayan şeylere özentiye şiddetle karşıdır.

“Bir selam ver be herif! Ağzın aşınmaz yâ... Hayır,

Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alır.

Yağlı yer, çeşmeye gitmez; su döker, el yıkamaz;

Hele tırnakları bir kazma ki insan bakamaz.

Kafa orman gibi, lakin o bıyık hep budanır;

Ne ayıptır desen anlar, ne tükürsen utanır.

Tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar;

Kaldırımdan daha berbad olur artık odalar”

Âsım, en zor zamanlarda yaşamış, ancak asla ümidini yitirmemiş bir yiğittir. O, kendisine yanlış şeyler telkin eden geçmişini sorgulamayı da bilir.

“– Zerk etmediler kalbime bir damla ümîd.

Hoca, dünyada yaşanmaz, yaşamaktan nevmîd.

Daha mektepte çocuktuk, bizi yıldırdı hayât;

Oysa hiç korku nedir bilmeyecektik, heyhât!

Neslim ürkekmiş, evet, yoktu ki ürkütmeyeni;

«Yürü oğlum!» diye teşci' edecek yerde beni,

Diktiler karşıma bir kapkara müstakbel ki,

Öyle korkunç olamaz hortlasa devler belki!

Bana dünyaya çıkarken «batacaksın!» dediler...

Çıkmadan batmayı öğren, ne kadar saçma hüner!

Ye'si ezber bilirim, azmi yüzünden tanımam;

Okutan böyle okutmuştu, beğendin mi İmam?”

Âsım, gençliğin verdiği heyecan ile yanlış yapanların tepesine inecek güçlü bir demir yumruğun sahibidir. Ancak Köse İmam ve Hocazâde’nin telkinleriyle o, ilim irfan sahibi olmayı kabul etmiş, mutedil hareket etmeyi şiar edinmiş ve bu yola baş koymuş bir delikanlıdır.

Kısaca Âsım, adam gibi bir adamdır. Peygamberin yolunda, cennete aday bir kahramandır:

“Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak;

Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak!

Adam mısın: Ebediyyen cihânda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.”

“Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.”

“Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar”

“Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana agûşunu açmış duruyor Peygamber.”

“– Âsım'ın nesli...diyorsun. Ne uzun boylu hayâl!

– Âsım'ın nesline münkaad olacak istikbâl.”

Şimdi bütün bu açıklamalar ışığında gençsek kendimizi, ihtiyarsak gençliğimizi bir test edelim. Evet, Âkif’i anmak, onu doğru anlamak, onu yaşamak, yaşatmak ve ona sevdalanmaktır, vesselâm.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.