Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.40
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2434.5
  • BIST
    9979.9
  • BTC
    62305.99$

ÂSIM?IN NESLİ (1)

30 Ekim 2015, Cuma 00:00

 

Kur’ân-ı Kerim’deki pek çok ayet Yüce Allah’ın görüp gözeten, her şeyi gören, bilen ve işiten olduğunu söyleyerek Müslüman’ın her zaman Marifetullah bilinci ile Allah’ın ölçüleri çerçevesinde yaşamasını ister durur. Peygamberimiz “Nerede olursan ol Allah’tan kork”buyurur. Müslüman, her yerde ve her şartta Yüce Allah’ı hesaba katarak yaşayandır.

 

Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun Mü’min, İslâm dairesinin dışına çıkmaz. Her şartta, meşru daire çerçevesinde çıkış yolları arar ve bulur. İslâm hukukçularının bir kısmı Daru’l-Harbde faiz almak caizdir derken, önemli bir kısmı Müslüman her yerde Müslüman’dır, bu yüzden o Daru’l-Harbde de faize geçit veremez diye fetva vermişlerdir.

 

Bu bilinci anlatan meşhur hikâye herkesin malumudur. Ne ki bizde kıssa ibret almak için okunmaz pek. Onun için gelin biz, kıssadaki hisseyi hayatımıza taşımak için bir kez daha hatırlayalım:

 

Hz. Ömer, devlet başkan iken geceleri devriye gezmektedir. Hangi evde bir hasta iniltisi, uyku tutmayan bir aç var, onları tespit edebilmek için. Toplumun huzurunu bozmak isteyen densizlerin kötülüklerine dur demek için, durmadan dinlenmeden gezer dolaşır. Herkesin uyuduğu gecelerde, o uyanıktır zira. Çünkü o, yönetici olmanın sorumluluğunun bilincindedir. Bir gece yürürken yanan bir ışık görür ve ışığın geldiği eve doğru yaklaşır. Evin avlusundan anne ile kızın konuşma sesleri gelmektedir.

 

Anne: Kızım sütü sağdın mı?

Kızı: Evet sağdım anne!

Anne: İçine biraz da su karıştırdın mı?

Kızı: Hayır anne, bilmez misin Ömer süte su karıştırmayı yasakladı!

Anne: Kızım, kim bilir Ömer hangi uykularını uyumaktadır, şimdi bizim süte su karıştırdığımızı nereden görüp bilecek?

Kızı: İyi de anne, Ömer görmezse Allah da mı görmez, bilmez!

Kızın bu sözlerine kulak misafiri olan Ömer, oradan uzaklaşır, ancak o evin yerini kaydeder hafızasına. Çok geçmeden o eve dünür olur ve o kızı oğlu Âsım’a alır. Kurulan bu mutlu aileden yıllar sonra Ömer’in torunu Ömer b. Abdülaziz dünyaya gelir.

 

İki buçuk sene gibi kısa bir zamanda İslam Devleti’ne yeniden Ömer adaletini yaşatan o meşhur Ömer b. Abdülaziz. İmam Şafiî’nin “Raşit halifeleri dört değil beş olarak saysaydık, beşincisi Ömer b. Abdülaziz olurdu” dediği büyük devlet adamı!

 

Demek ki güçlü binalar sağlam temeller üzerine kurulur. Aile yuvası da toplumu ayakta tutan en önemli temeldir. Aile yuvaları sağlam temeller üzerine kurulursa, o yuvalardan oluşacak toplum da güçlü ve zinde olur. Bunun için, bizler iyi insanlar olarak neslimize iyi bir alt yapı sunmalı ve onları en güzel şekilde yetiştirmeliyiz ki hayırlı gelecekler beklemeye yüzümüz olsun.

 

Şimdi de Âkif’imizin şu dizelerini bir kez daha okuyalım:

 

“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:

 

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek” (M. Akif Ersoy, Safahat, ‘Âsım’, s, 411)

 

GELECEĞİN KENDİSİNE BOYUN EĞECEĞİ GENÇLİK

 

Âsım, Safahat’ın altıncı kitabının adıdır. Süleyman Nazif’in bir şiir mucizesi dediği bu bölüm, 2292 mısradan oluşmaktadır. Âsım, Âkif’in sevdiği ve Köse İmam olarak bahsettiği dostlarından Ali Şevki Hoca’nın hayalî oğludur. Çünkü Köse imam hiç evlenmemiştir. Hocazâde, Köse İmam ve Âsım, Âkif’in idealini oluşturan ve birbirini tamamlayan üç önemli kahramandır. Her üçü de dindardır. Bunlardan Köse İmam, ilim ve irfanı, olaylara basiretli yaklaşımları ile Âkif’in hayalindeki örnek ihtiyarları temsil ederken; Âsım da gençleri temsil eder. Hocazâde ise Köse İmam’a göre daha müsamahakâr ve yenilikçi bir Müslüman tipidir. Âkif’e göre cemiyet, gönlünde fırtınalar kopan heyecanlı, atak Âsım’ın demir yumruğu ile değil; Köse İmam’ın gösterdiği ilim, irfan ve itidal yolu ile ıslah olacaktır.

 

Zulmün, ümitsizliğin ve idealsizliğin kararttığı siyah zeminde Âsım, şafağın ilk ışıklarını haber verir. Âsım, Âkif’in dünya görüşünün müheykel, somut şeklidir. Âkif acıların çocuğudur, yaşadığı olumsuzluklardan asla yılmayan, geleceğe ümitle bakan ve davası uğruna varlığını ortaya koyan fedakârlık anıtıdır.

Âkif’in deyişi ile Âsım, bu asrın neslidir. Ancak Âkif’in idealindeki nesil. Faziletli, iman ve irfanlı, kahraman Türk neslinin timsali. Bütün doğu milletlerine örnek bir genç. Haksızlığa, merhametsizliğe, saygısızlığa, ahlâksızlığa düşman olan bir genç.

 

Çantay Hoca Âkifnâme adlı eserinde:  “Âsım, hayalî bir şahsiyettir. Hakikatte öyle bir adam yoktur, der.” (Hasan Basri Çantay, Âkifnâme, 1966, İstanbul, s, 199)

 

İkbal’in Cavid’i; Necip Fazıl’ın Mehmed’i, M. Âkif’in Âsım’ı bu düşünürlerin ideal kahramanlarıdır. Tabiidir ki Âkif’in bu ismi seçmesi rastlantı değildir. Günahtan korunan anlamına gelen Âsım, Hz. Ömer’in oğullarından birini adı olup ilim, fazilet, zühd ve takvası ile bilinir. Hicretin 70. senesinde vefat etmiştir.

 Ensâr’ın ileri gelenlerinden Âsım b. Sâbit el-Eflah da Hz. Ömer’in boşadığı hanımı Cemile’nin babasıdır. (Mevlâna Şiblî, İslam Tarihi/Hz. Ömer, s, 516-519) İmam Şafiî’nin beşinci halife diye tavsif ettiği Ömer b. Abdülaziz de Hz. Ömer’in torunudur. Ömer b. Abdülaziz’in (v.720) annesi, Hz. Ömer'in oğlu Âsım'ın kızı Ümmü Asım olup yumuşak huyluluğu, güzel ahlâkı, zühd ve takvası ile maruftur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.