Konya
29 Nisan, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2431.1
  • BIST
    10068.51
  • BTC
    62832.76$

Ashabın Kur?an Karşısındaki Duruşu (1)

01 Ocak 2016, Cuma 09:15

 

 

 

Ashab-ı Kiram, hem Kur’an'ın inişine şahit olmuşlar, hem de O'nun en doğru bir şekilde anlaşıldığı ve en güzel bir şekilde uygulandığı bir çağda yaşamışlardır.

 

İnsanlığın hayat düsturu Kur’an’ın ilk muhatabı Hz. Peygamber ve onun seçkin ashabıdır. Bu yüzden Hz. Peygamberin ve ashabının Kur’an algısı ve onların Kur’an karşısındaki duruşları, Kur’an’ı doğru ve hakkıyla anlama, gereklerini yaşama açısından son derece önemlidir. Zira bir teori kitabı olan Kur’an, önce Peygamberimizin, sonra da onun eliyle yoğrulan sahabenin hayatlarında pratiğe dönmüştür.

 

Evet, Peygamberimiz, kendisine nübüvvet görevi verilmeden önce yaşadığı kırk yıllık hayatında, diğer insanlardan farklı bir ahlâkî yapıya sahipti. Namuslu, dürüst, güvenilir, yardımsever, uyumlu ve topluma yararlı bir insandı. Ancak Kur’an ayetleriyle, onun ahlâkı daha da muhteşemleşti ve kemale erdi.

 Dolayısıyla Kur’an, onu değiştirdi, yetiştirdi ve geliştirip kemale taşıdı. Biz Peygamberimizin Kur’an okuyuşunu ve Kur’an karşısındaki duruşunu önceki yazılarımızda ele aldığımız için, bu yazımızda sahabenin Kur’an algısını anlatmaya çalışacağız.

 

İndiği günden itibaren Kur’an, ona inanan inanmayan tüm Mekke insanının gündemine oturmuş, onların ilgisini çekmiş ve onları meşgul etmiştir. Hz. Ömer gibi pek çok sahabenin Kur’an ayetlerini dinleyerek yahut okuyarak çarpılıp Müslüman oldukları bir vakıadır.

 

Ashab-ı Kiram, hem Kur’an'ın inişine şahit olmuşlar, hem de O'nun en doğru bir şekilde anlaşıldığı ve en güzel bir şekilde uygulandığı bir çağda yaşamışlardır. Kur’an öncelikle onlar hakkında inmiş ve onların hayatında pratiğe dönüşmüştür. Bu yüzden Kur’an'ın anlaşılmasında, ilk Kur’an çağı insanı olan sahabenin Kur’an anlayışı ve bu konudaki tavırları ile gayretleri çok iyi bilinmelidir.

 

Her şeyden önce onlar, Kur’an'ı okuyup anlamanın önemini kavramışlar ve bunu kendilerine temel bir görev bilmişlerdir. Bir tek Kur’an ayetini tanımamak bile onları mahzun ederdi. Onlar bu asil görevi hakkıyla yerine getirebilmek için birbirleriyle yarışırlar ve bu konuda hiçbir fedakârlıktan sakınmazlardı.

 

 Kur’an onların gündemini oluşturuyor, her konuda onların müracaat kitabı oluyordu. Abdullah b. Mesud, şu sözleriyle bu konudaki azim ve kararlılığını ortaya koymaktadır: "Allah'ın kitabını benden daha iyi bilen birinin olduğunu bilseydim, bineklerin ulaşabileceği yere kadar gider, ondan istifade ederdim." (Taberi, Tefsir, I, 28; Kurtubî, Tefsir, I, 35; Zerkeşî, el-Burhan, II, 157)

 

Sahabe medresesinden yetişmiş olan büyük Tabî Said b.Cübeyr ise şöyle diyordu: "Kur’an'ı okuyup O'nu tefsir etmeyen kör yahut bedevi bir kişi gibidir." (Taberi, Tefsir,I, 36; Suyûtî, Tefsir, II, 223)

 

Onlar Hz. Peygamberin; "Geçmiş ve gelecek olanların ilmini isteyen Kur’an'ı harmanlasın" (Gümüşhânevî, Râmuzü'l-Ehâdîs, II,401) hadisinin gereğini yerine getirmek için yapılması gereken her şeyi yapmışlardır. Hadiste, "deşelesin, harmanlasın, araştırıp tahlil etsin" anlamına gelen "Esîru, felyüsevvir" kelimelerinin seçilmiş olması oldukça dikkat çekicidir.

 

 Bu kelimelerin türetildiği "svr" kökü, yeri ziraat için eşmek, deşelemek, sürmek anlamına gelir. Buna göre hakiki ilme ulaşmak isteyen Kur’an tarlasını sürecek, başka bir deyişle onun altını üstüne getirerek onu işleyecek ve vakti zamanı (hasat mevsimi) gelince o tarlanın içerisinden ürünleri devşirecektir. İşte sahabe de bunu en güzel bir biçimde yapmıştır.

 

Kur’an ile Yüce Allah'ın kendilerinden istediğini yerine getirebilmek için Kur’an'ı anlamaya yönelen sahabe, Kur’an'ın iniş esprisine uygun bir şekilde, gereksiz detay açıklamalarının içerisinde asıl manayı kaybetmemeye de özen gösteriyorlardı. Onlardan bize intikal eden tefsir rivayetleri kısa ve özlü oluşlarıyla bu özellikleri taşımakta ve bu söylediklerimizi desteklemektedirler.

 

Onların Kur’an anlayışlarının önemli bir özelliği de, Allah'ın hükümlerini peşinen kabul etmiş olmalarıdır. Onlar öyle bir imanî noktaya ulaşmışlardı ki, haklarında nasıl bir hüküm/ayet geleceğini bilmedikleri halde "inandık biz ona, hepsi Rabbimiz katındandır" diyerek teslimiyet gösterebilmişlerdir. Onların bu tutumu, Allah'ın ayetlerine ön yargılı, tereddüt ve şüphelerle yaklaşan günümüz insanı için iyi bir örnektir.

 

Ashab da farklı seviyelerde idiler. Yaşları, işleri, anlayışları, Kur’an’a ayırdıkları vakitleri farklı idi. Ancak onların bu farklılıkları Kur’an’ı anlama ve yaşamaktan onları geri bırakmamıştır. Hepsi kapasitesi nispetinde ondan faydalanmasını bilmiştir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.