Konya
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    63301.462$

Yeni nesil okullar : Orman Okulu

08 Şubat 2022, Salı 08:00

Günümüz dünyasında kendisini doğanın dışında, ona hükmeden bir varlık olarak konumlandıran insan, bu bilinç ile doğadan ve onun bir parçası olduğu fikrinden uzaklaştı. Özellikle sanayi devrimi ile başlayan ve kentleşmenin hızla geliştiği süreçte doğa, gelişen toplumların ihtiyaçlarını karşılayan bir kaynak olarak insan merkezli bir anlayışın “metası” haline dönüştürüldü.

Artık dünyanın ve çevremizdeki her şeyin değiştiği bir çağda yaşıyoruz. Evler, insanlar, eşyalar…

Son yıllarda en çok değişen şeylerden biri ise insan ve doğa arasındaki ilişki oldu. Çocukların eskiden olduğu gibi ağaçlarla, hayvanlarla büyümesi gün geçtikçe zorlaştı ve binalar etrafımızı daha fazla kapladı.

Kentlerde çocukların betonla çevrelenmiş yaşantıları, mekânsal bağlamda çocuğun zamanının büyük bir bölümünü geçirdiği ev ve okul bileşenleri içerisinde şekillendi. Birçok kentte çocukların nefes alabileceği alanlar da sınırlandı.

Bu açıdan içinde “duvarlar ve çatılar” olmayan bir eğitim sistemi, kentlerde yaşayan çocuklar için alternatif olmaktan daha çok sağlıklı bir gelişim için zorunlu hale geldi.

Artan şehirleşme ve üretim şekillerinin değişmesi sebebiyle, doğadan ve doğal üretim şekillerinden uzaklaşan nesillerin büyük bir kısmı artık “şehir çocuğu” olarak yetişiyor. Hem doğa tahribatını en aza indirmek hem de kopan bağlarımızı onarabilmek adına çocuklara verilecek doğa eğitimi bu yüzden çok önemli.

Doğa gelişmeye tabandan başlar. Bir canlının “iskeletinin kaldıracağından fazla ağırlık eklemez” üzerine ya da bir “bitkinin kaldıracağından fazla dal oluşmaz” gövdenin üzerinde. Karınca veya termit kolonilerindeki milyonlarca canlı, arı kovanlarındaki çok sayıda arı işleyişte bir kaos yaşamaz. Diğer pek çok canlı türünün topluluk halinde yaşamında bir uyum ve sistematik vardır.

“Kapalı mekân çocukları” ya da “dijital yerliler” diye bazı uzmanlar tarafından tanımlanan günümüz çocuklarına doğa bilinci, çocuğun yaşam çevresinde bulunan doğal öğe ve mekân kullanımıyla kazandırılmalı. Günümüzde ele alındığı biçimiyle doğa eğitiminin okulda öğretilmesi düşüncesi, yaşamın içinde bir uygulamayı içermediğinden yetersiz kalıyor.

Sınıfa hapsolmuş, doğanın kendisi yerine görüntüleri üzerinden nesne odaklı, deneyime dayanmayan öğretim etkinlikleri ile ekolojik bilinci hedefleyen bir eğitim gerçekleştirmek mümkün görünmüyor.

Özellikle çocukların merak duyguları ile beslenen etkinlikler, doğanın ve doğadaki ilişki düzenin anlaşılması bakımından önem taşıyor. Çocuğun doğal unsurlar ve bunlar arasındaki ilişkiyi öğrenebilmesi doğayı tanımasına bağlı.

Bu kapsamda Avrupa’nın birçok ülkesinde oluşturulan ve giderek yaygınlaşan Orman Okulları, yaşam kokusunun eksikliğini gidermeyi amaçlayan bir eğitim yaklaşımıdır. Sadece yaşamın kokusunu değil, seslerini, tatlarını, renklerini, dokularını da eğitime yeniden yerleştirmeyi ister.

Toprağa basamayan, böceklerden korkan çocuklar, zaman içinde bu korkularını aşmaya, böceklere nasıl davranmak gerektiğini, sulama yaparken çamurlara basmanın tadını çıkarmayı öğrenir.

Doğayla bağın güçlenmesini amaçlayan, ancak bunu çocukları ve doğayı sınıf içinde tutarak yapmaya çalışan çoğu çevre eğitimi uygulamasından çok farklı bir biçimde yapar. Ormanı bir okul haline getirir. Çocukların üzerine tırmandığı fındık ağacını birdirbir oynanan sınıf arkadaşına dönüştürür.

Zaman içinde izleye, gözleye, oynaya öğretmen haline gelir ağaçkakan. Kafasını ağaçlara o kadar sert ve defalarca vurduğu halde nasıl olur da beyin kanaması geçirmez, bunu öğretir.

Çocuklar, arıların poleni nasıl topladıkları ve bacaklarında nasıl taşıdıklarını, kuşların yavrularını nasıl beslediklerini, karıncaların kışlık yiyeceklerini taşımak için tek başına taşıyamadıkları yiyecekleri işbirliği yaparak nasıl taşıdıklarını, ateş böceklerinin ışıklarının nasıl oluştuğunu bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla gözlemlemeye ve anlamaya çalıştıkları zaman “dijital yerliler” olmaktan çıkıp mükemmel bir “mühendislik harikası” olarak yaratılan doğaya dönüş yapabilirler.

Böylece “doğanın dilinin öğrenen” çocuklar; yeniden kullanmayı, ikinci el kullanmayı, elindeki bir şeyi eskimeden ya da bozulmadan atmamak gerektiğini kavramaya başlar.

Çocuklar, sürdürülebilir bir yaşamın nasıl olabileceğini kendilerine anlatılarak değil, yaşamın kokusunu alarak öğrenme fırsatı bulabilirler.

Okul, insan-doğa ilişkisini sürdürülebilir bir dünya ve sürdürülebilir bir yaşam için sağlıklı bir şekilde geliştirmek istiyorsa, çocukla doğanın ilişkisinin sürekliliğine imkân tanımalıdır. Bu ilişki merak-deneme-yaratıcılık-oyun döngüsü içinde canlılığını ve sürekliliğini koruduğu sürece, okul insan ile doğa arasındaki ilişkiyi engellemediği sürece bu ilişkisi sağlıklı bir zeminde gelişebilir.

“Yaşam Kokusu Eksik” okullardan başarı beklemek ne kadar doğru olur?

 

Buradan açık çağrı yapıyorum

 

Değerli Bakanımız Murat Kurum’a,

Büyükşehir Belediye Başkanımız Uğur İbrahim Altay’a,

İlçe Belediye Başkanlarımıza

 

Gelin, okullarımızdaki asfaltı, kaldırım taşlarını, betona dair ne varsa kaldıralım. Yerine iklim koşullarına uygun ağaçlar, bitkiler dikelim. Okul bahçelerini gerçekten bir bahçeye dönüştürelim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.