Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63976.378$

YAŞLILARA SAYGI (1)

08 Kasım 2018, Perşembe 08:53

Yüce Allah, “sünnetullah” dediğimiz, bu dünyanın nizamıyla ilgili çeşitli kanunlar koymuştur. Bu kanunlardan birisi de, her canlının kendi şartları içinde, soyunu devam ettirmesidir. Bu sistem içerisinde yer alan canlılar, hayata geldikleri zaman genelde güçsüz ve korunmaya muhtaçtır. Sonra gelişir, olgunlaşır, güçlenir ve nihayet yaşlanırlar. Öyle ise yaşlanmak, bu dünyadaki geçici hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir.

Yaşlanma, doğumdan ölüme kadar devam eden ve önlenmesi mümkün olmayan biyolojik bir değişim sürecidir. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de şöyle işaret edilir:

“Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çevirir, gücünü azaltırız. Hâlâ düşünmeyecekler mi?”(1)

Genellikle bu sürecin 60 yaşından sonraki kısmına yaşlılık dönemi denir. Ancak bu dönem gerileme dönemi olmayıp, psiko-sosyal açıdan gelişmenin devam ettiği bir dönemdir.

İnsanlığın huzur ve mutluluğunu temin için ahlâkî prensipler va’z eden Yüce Dinimiz; yaşlılara saygıyı da ahlâkî bir kural olarak ortaya koymuş, onların huzurunu sağlayacak ve haklarını koruyacak gerekli tedbirlerin alınmasını emretmiştir. Çünkü dinimizin yönelişi insanadır. Bu sebepledir ki, insanın yoklukları ile ilgilenmek acı ve ızdıraplarını dindirmeye çalışmak hepimiz için bir görevdir. Hz. Peygamber’in  “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır”(2) hadisleri de bunu ifade etmektedir.

Bu çerçevede yaşlıların akranlarıyla ve toplumla diyalogunu geliştirerek hayatlarını devam etmelerini sağlamak ve çeşitli sosyal, kültürel faaliyetlerle yalnız kalmalarını önleyip, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak hem dînî hem de insânî bir görevdir.

Yaşlandıklarında ana-babaya karşı hassas davranılması, onları gücendirecek, incitecek davranışlardan uzak durulması, şefkatle yaklaşılması, hem Kur’an-ı Kerim’in, hem de Hz. Peygamber’in önemli emir ve tavsiyelerindendir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibâdet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”

“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”(3)

Meryem sûresinde, Hz. İbrahim ile babası Âzer arasındaki bir diyaloğu aktaran âyetler, evladın ana-babasına karşı saygısına bir örnek oluşturması bakımından dikkat çekicidir. Burada Hz. İbrahim, babası Âzer’e her sözünün başında “babacığım” diye hitap eder. Babası müşrik olmasına, son derece kaba ve tehdit edici ifadeler kullanmasına rağmen yine de o, saygısını koruyarak, “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır”(4) der.

Hz. Peygamber de en önemli amelleri, Allah katındaki değerine göre, “vaktinde kılınan namaz, ana-babaya iyilik ve Allah yolunda cihad”(5) şeklinde sıralamıştır. Çok meşhur bir hadiste büyük günahlar (kebâir) diye bilinen başlıca kötülüklerin en büyükleri, “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek ve yalancı şahitlik yapmak”(6) şeklinde ifade edilmiştir.

Rasül-i Ekrem, ana-babalara iyi davranmanın ve ihtiyaçlarını gidermenin en kutsal görevler arasında olduğunu ısrarla belirtmiştir.(7) O, küçük yaşlarda iken annesini kaybetmişti; bu sebeple onu daima hasretle anardı. Süt annesi Halime’ye özel yer gösterip oturtarak saygıda kusur etmediği gibi maddî ihtiyaçlarını da karşılardı. Yine bunun gibi kendisine süt emziren Süveybe ile ölünceye kadar ilgilenmiş, daima hediye ve selâm göndererek gönlünü almıştır. Kendisine süt emzirdiği sanılan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram’a da çok saygı göstermiş, süt kardeşi Şeyma ile yakînen ilgilenmiş; çocukluk yıllarının bir bölümünü evinde geçirdiği amcası Ebû Tâlib’in eşi Fatma Hanım’a da “Anneciğim! Anneciğim” diyerek yakın ilgi göstermiş, dadısı Ümmü Eymen’e de “Anneciğim!” diye hitab etmiş ve onun için: “Bu benim âilemin bakıyyesidir” demiştir. Bütün bunlardan Hz. Peygamber’in annelere ve anne mevkiindeki yaşlı kadınlara nezaket ve saygı ile davrandığı anlaşılmaktadır.(8)

Dipnotlar:

1-Yâsin, 36/68

2- Aclûnî, Keşf’ül-Hafâ, C:1, S: 381, Hadis No: 1220

3- İsrâ, 17/23-24

4- Meryem, 19/41-50

5- Buhârî, Edeb,1; Müslim, Îman, 137

6- Buhârî, Edeb,1; Müslim, Îman, 143,144

7- Müslim, Birr,1

8- Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL, Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, T.D.V. Yayını, Ankara 1994, S:194-195

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.