Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2421.7
  • BIST
    10045.74
  • BTC
    57368.16$

YARIN Kİ TÜRKİYE (1)

17 Haziran 2021, Perşembe 08:47

“Yarın ki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül veren, sabırlı ve azimli fakat gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan rıh cephesinin maden işçileri olacaktır.

Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi insan yetiştirmektir.”

Gönlün içtimai müessesesini iman cephesiyle güçlendirip muhtelif simada insanları şahsında birleştirecek, içinde mütevazılıği odaklandıran ve güçlü bir kültürel birikimi muhafaza eden bir terkiple nefsini ayaklar altına alan ve Allah’ın(c.c.) rızasını düşünen bir anlayış ve ideali eşrefi mahlûkat olan insana hasreden ve Hz. Peygamberin(s.a.v.) tutum ve davranışlarını örnek alan bir hayatı içselleştiren bir mümin ve insan tipi;

İşte bu tarifi yapanda yukarıda tırnak içerisinde sadece iki önemli cümlesinden bahsettiğimiz bu güzide şahsiyet bu güzide fikirlerin mimarı ve ideali kendine rehber edinen Nurettin Topçu hocamızdan başkası değildir.

Mehmet Sılay’ın tanımlamasıyla,” O geniş ufuklu ve engin bir tarih bilincine sahipti ve bu yüzden dayatmacı, zorba sistemle barışık değildi. Bir nehrin yatağından çıkarılması gibi bin yıllık tarihimiz orijinal mecrasından çıkarılmıştı. İngiliz böyle istemiş, böyle emretmiş, içerdeki işbirlikçiler de bunu ev ödevi kabul etmişlerdi. Bütün derdi ızdırabı cahil ve yoksul bırakılmış temiz Müslüman halkımızın geleceği ve şimdilerde Telaviv-Washington ekseninde kilitlenen dışişlerimizin ve devlet siyasetinin sömürgeleşmesiydi.”

Hayatını milletine ve ideali olan İslam hayat nizamına adayan Nurettin Topçu hocamız uzun yıllar kırk yılı aşkın bir süre öğretmenlik yapmış ve yaşadığı dönemde tüm yapılan manevi yıkımlara karşı toplum adına direnç gösterip aylık hareket dergisini çıkarmaya başlamıştır. Halkın genlerinde olan manevi kodlara karşı açılan savaşta bin yıllık manevi tarihimizin orijinalliğinin bozulması için atılan tüm adımlara bir yiğit bir fikir ve ideal adamı olarak karşı durmuş, batılılaşma adı altında yapılan ve tamamen kendi değerlendirilen uzaklaştırılıp Amerikan İsrail eksenine kaydırılan tüm oluşumları hiçbir zaman benimsememiş ve toplumun geleceğini imar etme adına bu oluşumun ortaya çıkarılması içinde gençliği daima uyanık olmasını ve iyi yetiştirilmesini arzu etmiştir.

O yarın ki Türkiye’nin şu temeller üzerine kurulacağına inanıyor ve savunuyordu.”Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan bir emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedi olduğuna inanmış bir ruh”.

O Yunus ile Yavuzu birleştirip Sinan’a uzanmayı Sinan’ın Akif ile ve oradan Ebu Hanife ve Hüseyin Avni’ye uzanan bir bünye şahıs idealizmini bir arada bir kıvam içerisinde tutmayı yol yordam olarak almıştı.

Türkiye’nin en büyük sorununun eğitim olduğunu, ekonomik sosyal ve siyasal sorunlarından daha öncelikli bu sorunun olduğu gerçeğini haykıran hocamız, bugün eğitim sorununun tamir edilecek hiçbir yanı olmadığını çünkü katılımcılığın değil dayatmanın ve resmi ideolojinin hâkim olduğunu ifade etmiştir.

Şiddet ve dayatma nereden gelirse gelsin hep bunun karşısındadır. Hayatın kendisi zaten eğitimin davranış hali olduğundan O’ eğitimde çözüm olarak toplumun manevi dinamiklerine sarılmayı ve bunu fikir ve ruh cephesinde ahlak ve iman cephesinde hayata geçirmeyi düşlemiştir. Onda hareketin sırrı ve başarısı; zamane uymak, küçük siyaset hilelerine sarılmak, günü birlik yaşamak, popüler olmak ve el üstünde tutulmak, makam mevki, mansıp ve şöhret sahibi olmak demek değildir. Başarı ve sır İlahi iradeye teslimiyettir. Hakka uymaktır. Nefsine isyan etmektir. Meşale aşk ve imandır. Vicdan ve mesuliyet duygusudur. Aşk iman ve münevver bir halin sahası içerisinde ilim sanat ahlak ve felsefe yolları hep açık tutulmalıdır.

O hakiki kurtuluş kurtarıştadır, diyerek asıl kazanılması gereken savaşın ruh cephesinde olmasını gerekli bilmiş ve gerek Anadolu’nun hatta insanlığın kurtuluşunu bu davada anlayıp anlatmıştır. Lakin günümüzde ruh cephesi yerini madde cephesine bırakmış ve batıya kayan eksenle beraber insanlar ne Hakk davası, ne kul hakkı ne de başka bir şey düşünmeden sadece dünyevi seküler bir hayata odaklandırılıp hayatı bu noktadan tam bir batıya teslimiyet cenahında kalarak değerlendirmişler toplum kapitalizmin kucağında bulmuş kendini ve insanımız önce kendisine saygıyı sonra etrafında olan bitenlere kaygısız kalmayı düstur edinmiş ve toplumsal bağ maalesef kopmuş sanki hayat damarlarımız artık kurumaya yüz tutmuştur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.